Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Nevşehir Hacıbektaş, Karabüç Köyü maden ruhsatının iptali için, Hacıbektaş halkının açtığı davaya müdahil oldu.
Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, maden ocağının; tarihi dokuyu, tarım alanlarını ve canlı türlerinin yaşam alanlarını tehdit ettiğini belirterek, “Hacıbektaş halkı, Nevşehir İli Hacıbektaş İlçesi Karaburç köyü mevkiinde yapılması planlanan Moloz Bazalt Ocağı ve Maden Arama (Yarma) projesi ile ilgili olarak; Nevşehir Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nce verilen 15.08.2017 tarihli ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir’ şeklindeki kararın yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle dava açtı. Bilim ve tekniği gözeten, kamu yararını savunan bir meslek örgütü olarak, Hacıbektaş halkının bu haklı davasında yanlarındayız. Doğal yaşam alanlarımızın korunması için Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak davaya müdahil olduk.” dedi.
ÇED sahası zorunluluklar dikkate alınarak belirlenmelidir
Candan, Hacıbektaş'ta yaşanan süreci şöyle aktardı: “Ruhsat sahası Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca 25.06.2019 tarihinde 99,99 hektar olarak gösterilen alanda, madencilik projelerinde işletmeci firmalar çok daha büyük ruhsat alanına sahip olmalarına rağmen. çevresel etkileri gizlemek amacıyla ruhsat alanını küçük parçalara bölüyorlar. Böylece ÇED olumlu kararları alma yoluna gidiyor. Dava konusu projede de benzer bir yol izlenerek 99,99 hektar olan ruhsat alanının 9,48 hektar kısmı için ÇED süreci işletilmiş ve projenin yol açacağı çevresel zararların kümülatif etkisi gizlenmeye çalışılmış. Alan küçük parçalara bölünerek 25 Hektar ve üzeri olan ÇED uygulanacak proje kapsamından çıkarılmıştır. ÇED sahası zorunluluklar dikkate alınarak belirlenmelidir. ÇED alanı keyfi belirlendiğinde 25 hektar ve üstü alanlar için ÇED kararının alınmaması yönünde ve sermaye yanlısı kararlar verilmektedir. Bu kararlardan bir tanesi Karaburç Köyü için verilmiştir.”
Halkın hak arama arayışının yanında olacağız
Candan sözlerine şöyle devam etti: “Karaburç Köyü’nde verilen maden ruhsatlı alanın tamamının hazine arazisi olarak belirtilmesine rağmen, yüzde 80 oranında mera, geri kalan yüzde 20 alanın ise kişisel mülk, tarla, ev ve arsa olduğu, ayrıca fiili maden sahasının hemen dibinde bulunan tarihi Karaburna Kalesi’nin de maden sahasının içinde yer aldığı görülmüştür. Tarihi katmanları, tarım alanlarını ve canlı yaşamını tehdit eden bu durum karşısında sermayeden yana hareket eden iktidardan ÇED sürecini beklemek abesle iştigal olacaktır. Diğer bir zorlaştırıcı durum ise; toplam 99,99 hektar maden sahası her seferinde 25 hektarın altında kalacak CED alanları ile, işlem tesis edilecek. Parçalı her ÇED süreci karşısında da ilgililerin yeni bir dava açması sonucu doğacak olup bu durum usul ekonomisine uygun değildir. Kaldı ki maden şirketleri nezdinde son derece küçük bütçelere sahip köylüleri maliyetli davalarla karşı karşıya bırakmaktadır. Mali nedenlerle çok kez dava açmaktan kaçınılmaktadır. Bu durum da halkın hak arama özgürlüklerini kısıtlamaktadır. Aynı ekolojik bütünlük içinde ve aynı işletme ruhsatına ait alanların bütünlüklü bir çevresel etki değerlendirme sürecine tabi tutulması gerekmektedir. Gerçekleştirilecek tüm madencilik projelerinde, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’ne ekli Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hazırlanmasına yönelik verilen mücadelede, halkın hak arama arayışının yanında olacağız.”