Mimarlar: AKM'yi Yıkmak mı? Aklından Bile Geçirme!
İlk bombayı yaklaşık iki hafta önce Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç patlattı: "AKM'yi yıkıp yeniden yapacağız." Bakan daha sonraki açıklamalarında da AKM'nin masraflarını yıkıma gerekçe gösteriyordu: AKM'nin aylık masrafı yaklaşık 800 bin YTL'ydi ve buna karşın kışın kışın doğru düsürt ısınmıyor, yazın da soğumuyordu. Bu arada birçok köşe yazarı da bakandan feyz alarak AKM'nin mimarisini yerden yere vuruyor, yıkılmasının hayırlı bir iş olacağını savunuyordu.
Peki AKM gerçekten bir mimari felaket midir, yıkılmalı mıdır? Yok eğer Türk mimarlığı için önemli bir eserse ne yapılmalıdır? Biz bu soruyu doğrudan işin erbabına, mimarlara yönelttik. AKM'nin mimarı Hayati Tabanlıoğlu'nun oğlu Murat Tabanlıoğlu, ilk mesleki deneyimini Hayati beyin bürosunda yaşayan Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı Başkanı Prof. İhsan Bilgin, geçen yıl Ağa Han Mimarlık Ödülü kazanan Han Tümertekin ve Arkitera Mimarlık Merkezi'nin kurucu yöneticilerinden Ömer Kanıpak'ı aynı masa etrafında buluşturduk. AKM'yi yıkmak mı? Akıllarından bile geçmiyorlar...
Mimar gözüyle baktığınızda AKM'yi nasıl değerlendiriyorsunuz? Berbat bir mimarisi mi var, derhal yıkılmalı mı?
Murat Tabanlıoğlu: Ben önce binanın kültür merkezi olarak yapılmaya başlandığı 1970'li yıllardaki kültür merkezi kavramıyla bugünkünü tartışmayı öneriyorum.
İhsan Bilgin: 19. yüzyılda ulus-devletler kurulurken Viyana, Paris gibi başkentlere ulus-devletin sembolü olabilecek binalar yapılıyor. Nedir bunlar, ulus-devletin belleğini inşa etmek üzere müzeler ve operalar. AKM de başlarda opera binası olarak yapılmış sonra yanmış. 1970'lerde kültür merkezine dönüştürüyorlar ama kültür merkezinin içeriğini bence o sıralar dünya trendlerinden o kadar anlamış değiller. O sıralarda büyük bir radikal mimariyle (hi-tech) Pompidou'yu yapanların dışında kimsenin kafasında böyle bir model yok. Dolayısıyla burasının daha yaparken demode olması kaçınılmazdı. Dünyanın şekli 80'lerde döndü. 77'de açılan Pompidou, bunun için erken örnekti.
Tabanlıoğlu: Yapıldığı yıllar önemli. Bence mimari açıdan da bunu değerlendirmeli.
Evet, AKM dönemsel olarak mimaride nerede duruyor?
Tabanlıoğlu: Bir diğer nokta AKM şu anda Türkiye'nin en pahalı yerinde duruyor.
Bilgin: Pergelin battığı yer orası...
Ömer Kanıpak: Bir de Taksim'in denize açılabilecek belki de tek noktası AKM. Orası bir balkon olabilecekken AKM'nin oraya yerleşmiş olması da önemli bir şey bence.
Tabanlıoğlu: Bu konuyla ilgili direkt görevlendirilmedim ama Erkan Mumcu zamanından beri bana devamlı sorular soruluyor. Bende birtakım fikirler var... Bunları da tartışalım mı?
Bilgin: Tabii tartışalım. Güzel güzel mimari konuşalım. Başka kim konuşacak!
Tabanlıoğlu: Bence AKM'nin en önemli eksikliği cephesinin yarı transparan olmasına rağmen içeriyle dışarının kopukluğu. Meydanı bir buluşma noktası ama önü... Opera ya da baleye gitmeyen kimse o binanın içine girmiyor. Benim en çok kafa yorduğum konu, insanlar buraya nasıl girer. Bina sanki orada biraz snop, soğuk duruyor. Rus mimarisi diyenler de var... Babam (Hayati Tabanlıoğlu) yapmış başka, ama bana göre buranın bir başka problemli şeyi konutların arasına konulmuş bir hançer gibi olması. Acaba o konutlarla burası barışabilir mi? Çünkü etrafında bir genişleme alanı, avlusu var. Bence meydanla yani Taksim'le birleşmesi, o avlunun içeri girmesi, bir de üstten Ömer'in dediği gibi denizle bağlantısı var. Üç tane nokta.
Han Tümertekin: Bu fazla kendi içine dönük bir yapı. O kadar canlı bir noktada o canlılığı kullanmayan, içine dönük bir yapının problemli olduğunu kabul edebiliriz.
Tabanlıoğlu: Ben dün Zaha Hadid'le yemekteydim. Konuyu ona anlattım. 'Çok az dokunurdum. Yeni fonksiyonlar getirirdim ama eski fonksiyonlarını bozmazdım' dedi.
Bilgin: Ben şuradan başlamak istiyorum. Bu bina İstanbul'un hafızasına kazınmış, önemli, modernist işaretleri kuvvetli olan bir binadır. Köşe yazarları istediklerini söylemekte, burayı Sovyetik bir binaya benzetmekte serbesttir. Burası modernist akımın önemli işaretlerini taşıyor. Ayrıca burayı Pompidou'ya dönüştüremezsiniz. Demin planlarına baktım. Bütün o bina aslında bir salon. Bunu opera olmaktan çıkaramayız. İstanbul'un operası budur kardeşim.
Kanıpak: Opera diye konuşuyoruz ama yönetim burayı kültür merkezi olarak görüyor.
Bilgin: Şu anda İstanbul'a iki kültür merkezi yapılıyor. İkisi de Haliç'te. Birisi Bilgi Üniversitesi tarafından Silahtarağa'da yaptırılıyor. İkincisi Sütlüce'deki mezbaha...
Tabanlıoğlu: Bir de Ayazağa'daki var. Ama orası konser salonu. AKM'nin kullanışlılık rakamlarını aldım. Büyük salon 365 günün 225 günü kullanılıyor. Yılda 98 opera bale temsili oluyor. Senfoni orkestrası da yılda 56 konser veriyor burada... Konser salonu daha az kullanılıyor, 58 kere, dış kullanımlarla 155'e kadar çıkabiliyor. Oda tiyatrosu 200, Aziz Nesin Sahnesi 207, sinema salonu 135 kere kullanılıyor.
Burasının yeniden gözden geçirilmesi lazım, İstanbul'un opera binası olarak... Londra'da yapmışlar, Royal Opera House. Orayı gördüm. İki binayı yeniden ele almışlar, orada tabii 220 milyon paund harcamışlar. Orayı yapanları getirdim, onlarla başka ortak bir iş yapıyoruz, binayı gezdirdim. Tekniğini beğendiler ama dediler ki 'Bunun mühendisliğini yeniden yapmak lazım'. Bir de deprem ve yangına karşı güçlendirilmeli. Ayrıca işletme modeli önemli. Güzel bir lokanta mı gelir, kitapçı mı gelir...
Bilgin: Evet burası bir işletme politikasının mimari çözümü olarak ele alınabilir.
Tabanlıoğlu: Önemli bir nokta da depolar. Binanın altı yıllardır sahnelelenen eserler için yapılan dekorlarla dolu. Londra'dakileri sordum. Kentin 150 km. dışına almışlar...
Tümertekin: İstanbul'un, Türkiye'nin en değerli yerinde de ne depo yapılır ama!
Tabanlıoğlu: Depoların yeri otopark olabilir. Bugün otopark olarak kullanılan yere de başka bir düzenleme yapılabilir.
Bilgin: Problem de orada. Burası ortada durmak için yapılmış bir bina değil. Bu tek cehpeli bir yapı iken bir şekilde ortada kalmış. Baban da bunu tek başına ele alıp baştan sona yapsa böyle yapmazdı kuşkusuz.
Tabanlıoğlu: En güzel manzaranın olduğu yer boyahane... Ön tarafa bir lokanta geldiği zaman burası Türkiye'nin en iyi terası olur. Binanı girişi ve denize balkon olabilecek ön kısmı daha kullanışlı hale getirilebilir.
Bilgin: Ana gövdesine dokunmayıp... Burada şuna çok dikkat edilmeli. Girişin karakteri çok önemli. Yeni bir mimar gelip buraya yepyeni bir karakter verirse bu iş biter. Orayı heykeli, ortadaki merdiveni, boşluğun kullanılmasıyla koruyarak dönüştürmeli. O boşluğun kullanılması Türkiye'deki önemli modernist örneklerdendir. Girdiğin zaman o boşluğun içinde kendini konumlandıramıyorsun...
Tümertekin: Merdiven toparlayıcı...
Bilgin: Modernist estetiğin söylemi bunlar. Dolayısıyla yok olmamalı. Türkiye'deki koruma pratiğinde bu tür modernist yapıları korumak üzerine geliştirilmiş bir eğitim, bir ideoloji yok. Koruma deyince ahşap binalar, 19. yüzyıl evleriyle camiler filan düşünülüyor.
Tümertekin: Bu mesele kamuoyuna yansıdığında ben en çok bu tarafıyla ilgilendim. İlk defa modern bir mimarlık ürününün de korunması gerektiği gibi bir şey gündeme geldi.
Köşe yazıları daha çok 'Yıkalım, bu ne biçim bina' görüşünde.
Tümertekin: Tamam yıkalım, o şaşırtıcı bir şey değil. Önemli olan şu: Modern bir bina da artık restorasyon ihtiyacı duyabilir. Türkiye'de ilk kez bu çapta bir yapıda karşımıza geldiği için bu kadar patırtı kopuyor. Pompidou kültür merkezi yapılışından 20 yıl sonra 97'de kapatıldı ve ciddi bir restorasyon yapıldı. Karakteri bozulmadan. Orada da çok patırtı koptu. Binanın fiziksel varoluşu oraya ait artık. O yüzden bunu tartışmak bana yanlış geliyor. Yıkıp yerine gösterişli bir bina yapmak... Son zamanlarda uluslararası star mimarların İstanbul'a çekilmesi gibi çok basit bir şema çıktı ortaya...
Bilgin: O binadan da 10 senede sıkılırlar.
Tümertekin: Bütün bu durumu açığa çıkardığı için ben bu sorunu çok kullanışlı buluyorum. Hemen 'En önemli yerde böyle bir bina duruyor, kalıntı bu, çok da masraflı, yıkın bunu yerine ünlü biri gelsin yenisini yapsın gösteri yapalım...' diyorlar. Binaya mimarca baktığımızda görebiliyoruz ki, bu yapının şu ya da bu şekilde kabul görmüş ya da gerçek olarak karşımızda duran fiziksel verilerini pekâlâ dönüştürerek günümüz için kullanışlı hale getirebiliriz. Öte yandan AKM bu yapıdan oluşmuyor. Yararlanılabilecek çevresindeki destek birimleri ve alanları var. Bu alanlara yapılacak bazı fiziksel müdahalelerle operasyon çok iyi bir örneğe de dönüşebilir.
Kanıpak: İşin bina kısmı devletin kendini göstermesi için araç. Binayı yapmakla iş bitmiyor, içini doldurmak önemli.
Bilgin: Sadece AKM de değil Taksim Meydanı Gezi Parkı'yla birlikte mimari olarak yeniden ele alınmalı. En büyük korkum böyle bir şey yapılırken sıfırdan ele almak, her yanı dağıtmak, trafiğe kapatmak... Böyle değil Taksim Meydanı, Taksim Meydanı olarak kalmalı. İstanbul'un trafik sorunu Taksim'den çözülmeye çalışılıyor. Burası İstanbul, trafik olur.
Bu masanın etrafındaki hiç kimse AKM'yi yıkmak gibi bir düşünceyi aklından bile geçirmiyor değil mi?
Kanıpak: Yıkmak çok büyük lüks olur. Yeniden yapmak çok daha pahalı bir şey.
Kimileri de tam tersini söylüyor.
Bilgin: Önemli olan maliyet değil. Bilgi'nin Silahtarağa'da yaptığı... Santralı yıkıp yapmak daha ucuza gelebilir. Ama hiç öyle bir şey düşünmüyoruz. Çünkü oraya havasını veren o. Santralı yıktığın zaman orası arsa olacak.
Kanıpak: Yıkılıp yeniden yapılmış bir bina bizi tatmin etmiş mi bugüne kadar? Sütlüce mezbahası ne kadar tatmin etti mesela.
Tümertekin: Ben hep sorunu kullanışlı kılmakla ilgiliyim. Bu konuyu Taksim'in dönüştürülmesi için kullanmak... Burada sorunun yalnızca o binada olmadığı, o binanın Taksim'le kurduğu ya da kuramadığı ilişkinin üzerine gidilmesi gerektiğini söyleyebiliriz. O binanın camı şöyleydi, ısıtma, soğutma gideri yüksekmiş gibi çok rahatça teknik bakımdan aşılabilecek sorunlara dayandırmak yanlış. Zaten hemen çürütülür bu tezleriniz.
Gider meselesi inandırıcı değil, zira yeni binanın da masrafı az olmaz.
Kanıpak: Bir de devlet artık böyle büyük bir işletmenin altından kalkabilecek çeviklikte değil. Eskiden belki bu vardı ama şimdi yok.
Tümertekin: Bence de, konu o binanın içindekiyle sınırlı değil.
Tabanlıoğlu: Opera meselesine gelirsek. Şehir operası denince 1300 ile 1500 arasında koltuk... Bu bir norm artık, kanıksanmış. Bunun bir akustik formu var, at nalı şeklinde. Buna tek karşı çıkan Zaha Hadid'tir. Kardiff'te asimetrik bir opera tasarlamıştır ve zaten uygulanmadı. Opera yapmak o kadar kolay bir iş değil. Yeni yapılan da bundan çok farklı olmayacaktır, opera olarak. Bunun en uç örneği Sydney'de var. İçi ve dışı birbirine hiç uymayan bir yapı. Bir de Los Angeles'ta.
Kanıpak: Esasında hâlâ İstanbul'a bir sembol arayışı var işin ucunda.
Bilgin: İstanbul'a sembol aramak kadar büyük bir hata olamaz. Esasında sembol aramıyorlar, konu yok, konusuzluktan. Ne yapacaklarını bilmemekten böyle şeyler çıkarıyorlar.
Kanıpak: Konu zaten Türkiye'nin kültür politikasının olmaması. Mimarlık şu anda Kültür Bakanlığı tarafından temsil edilmiyor. Mesela bir çağdaş sanat politikası da yok ülkenin.
Bilgin: İyi ki de yok. Düşünsene bir de olduğunu. (Gülüşmeler.) Devlete çok fazla güvenmeniz lazım ki benin güvenmeyen yanım fazla. Böyle dursun, birtakım inisiyatifler bunu yürütür. Fazla saçmalamasınlar yeter. Mesela bu binayı yıkmamalılar.
Tabanlıoğlu: Ben bakanlık yetkilileriyle birkaç kez toplantı yaptım. Bana çok açık davranıyorlar. Benden fikirleri bekliyorlar, yukarıya götürmek için. Ben AKM'ye yeni bir iş geldi babamın malı gibisinden bakmıyorum. Bunu paylaşmayı seviyorum. Beraber bir şey üretmek önemli ve bunu bu şekilde sonuna kadar da götürmeyi düşünüyorum.
Peki yıkmak değil de dönüştürülmesine sıcak bakıyor mu yetkililer?
Tabanlıoğlu: Tabii, benden bu toplantıda bir teknik rapor istediler. Bir de binanın röleveleri çıkarılsın istediler. Böylece bütün binanın bir tespiti yapılacak. Teknik yönleriyle beraber birkaç ay binayı tetkik edeceğiz. Sonra da bu bina şu kadar paraya dönüştürülebilir diyebileceğiz. Yıkarlarsa benimle bir işleri kalmaz. Diğer önemli nokta bir işletme modeli. Bir vakıf mı kurulur ne olur onu bilemem ama bir işletme modeli şart AKM için.
Bilgin: Bir şey daha söyleyeyim. Kenarda dolmuşların kalktığı yerde bayrak direkleri vardır. Müthiştir. Binanın önündeki avlunun meydandan biraz aşağıda olması... Çok mühim şeyler bunlar aslında.
Tümertekin: O trafikten binayı koparır.
Bilgin: Orada buluşulması... Binayı yeniden ele alırken bunları bozmamak lazım. Bunlar önemli şeyler. İnsanlar orayı benimsemiş ve buluşuyor. Bunu bozmamak lazım. Bütün bunlar oranın karakteristiğini oluşturuyor. Modernist estetik varsa seversin sevmezsin bütün ihtişamıyla orada duruyor.
Tabanlıoğlu: Dosya hazırlarken bu unsurların hepsini vurgulamayı düşünüyorum.
Tümertekin: AKM'yi yıkmak akla gelebilecek en basit, yaratıcılıktan uzak çözüm olur.
AKM'nin hikâyesi
Atatürk Kültür Merkezi'nin yapımına opera binası olarak 29 Mayıs 1946'da başlanır. Binanın ilk mimarı Rükneddin Güney'dir. İnşaat parasal nedenlerle aksayınca iş Bayındırlık Bakanlığı'na devredilir. İnşaat 1956'da yeniden başlar. Hayati Tabanlıoğlu da Bayındırlık Bakanlığı'nda yeni göreve başlamıştır. Almanya'da tiyatro yapıları üzerinde doktora yapan Tabanlıoğlu yapının projelerini incelemekle görevlendirilir ve yeni bir proje hazırlanması kararlaştırılır.
Opera binası olarak düşünülen yapı yeni projede büyük bir kültür merkezi niteliği kazanır. Proje tiyatro yapıları konusunda ün yapmış ünlü Alman mimar Prof. Gerhard Graubner'in de onayından geçer. (Tabanlıoğlu hazırladığı AKM albümünde eski projeye göre yapılan seyirci bölümü kaba inşaatının yeni projeyi kısıtlayıcı yönde etkilendiğini not düşecektir.) 12 Nisan 1969'da İstanbul Kültür Sarayı adıyla hizmete açılan yapı, birbirinden bağımsız kuruluşlar olan Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları'na verilir. 27 Kasım 1970'te çıkan yangında bina büyük oranda hasara uğrar. Binanın yeniden yapımı yedi yıl sürer ve Atatürk Kültür Merkezi adıyla 1977 başlarında yeniden açılır.