Son günlerde bazı gazetelerde Mimar Sinan'ın kayıp kafatası meselesi,
Prof. Dr. Selçuk Mülayim'in yaptığı açıklamalardan hareketle sanki ilk defa
ortaya çıkmış gibi haberleştiriliyor. Hâlbuki Mustafa Armağan bu meseleyi ilk
defa 1998 yılında Zaman'da ve Aksiyon'da gündeme getirerek haftalarca süren bir
tartışmaya yol açmıştı.
Mesele şu: Türk Tarih Kurumu tarafından
oluşturulan bir heyet, 1935 yılının 1 Ağustos'unda, Mimar Sinan'ın kemiklerini
Süleymaniye Camii'nin yanı başındaki mütevazı türbesinden antrolopoljik inceleme
yapmak amacıyla çıkarır. Kafatası üzerinde yapılan incelemeler sonunda Sinan'ın
brekisefal, dolayısıyla -iddiaların aksine- Türk olduğu kanaatine varılır. Mezar
kapatılırken, kafatasının kurulması düşünülen Antropoloji Müzesi'nde muhafaza
edilmek üzere alıkonulduğu biliniyor. Ne var ki böyle bir müze kurulmamış,
Sinan'ın kafatası da sırra kadem basmıştır. Acı gerçek, 1950'lerde Sinan'ın
türbesi restore edilirken ortaya çıkacaktır.
İnternet sitelerinde
rastladığım haberlere göre, bir gazeteci, Dul Kadının Oğulları adlı yeni çıkan
kitabında, Mimar Sinan'ın kayıp kafatasının mason localarında olabileceğini
iddia ediyormuş. İlluminati, Tapınak Şövalyeleri, Masonluk gibi esrarengiz
örgütlerde tuhaf bir kafatası inancı varmış; kabul törenlerinde gerçek kafatası
kullanırlarmış. Mimar Sinan'ın kemiklerini mezarından çıkaran heyetin başkanı
Hasan Cemil Çambel de (Sabah gazetesindeki haberde bu isim Hasan Ferit Çambel
şeklinde yanlış zikrediliyor) zaten bir masonmuş. Aynı yazar, 2009 yılında
ABD'de açılan ilgi çekici bir davadan da söz ediyormuş. Ünlü Kızılderili şefi
Geronimo'nun torunu, Yale Üniversitesi bünyesinde kurulan Kafatası ve Kemik
Tarikatı üyeleri tarafından dedesinin mezarının gizlice açıldığını, kafatasının
çalınarak tarikatin ayinlerinde kullanıldığını iddia etmiş.
Bu türden
"gizemli" işlere merakım yoktur. Fakat Sihirli Flüt adlı operası baştan sona
Masonluk sembolleriyle dolu ünlü bir Mason olan büyük bestekâr Mozart'ın
kafatasının başına gelenler bu tür iddiaların hemen yabana atılmaması
gerektiğini düşündürüyor.
Aziz dostum Selçuk Mülayim'e göre, Sinan'ın
kafatası, Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'ndeki kafatası koleksiyonunda
olabilirmiş. Bu kafataslarından bir kısmının kime ait olduğu kayıtlı değilmiş.
Selçuk Bey, "Sinan'ın kafatası bunlardan biriyse, tespit edilebilmesi için
Şevket Aziz Kansu'nun bu kafatasında yaptığı ölçüm sonuçlarının bulunması
gerekir." diyor.
Bu yazıyı yazmamın sebebi, Sinan'ın kafatasıyla
ilgilenenlerin görmediği bir yazıya dikkatleri çekmek. Yüksek Mimar Sedat
Çetintaş, Yeni İstanbul gazetesinin 25 Nisan 1963 tarihli nüshasında yayımlanan
"Koca Sinan'ın Hayatı, Hüviyeti ve Eserleri" başlıklı yazısında şunları
söylüyor:
"Büyük milletimizin şerefli evlatları, size şuracıkta kısaca
Koca Sinan'dan bahsedeceğim. Koca Sinan'ın Kayserili bir Ermeni olduğu
hakkındaki iddiaların mahiyetini tespit için rahmetli Atatürk'ümüz 1936 yaz
mevsiminde antropoloji tetkikatı yaptırmak üzere Türk Tarih Kurumu namına bana
Sinan'ın mezarını açtırmıştı. Emri ifa ettim. Tamamıyla kesme taştan yapılmış
olan lâhdin yan tarafından toprağa girerek bir tekini çürütüp açtırdım. Buradan
bir tek omzumla beraber başımı sokabildim. Ceset tamamıyla çürümüş, kafa
örneğinde bir toz hâlinde toprak üstüne çökmüştü. Hava ve rutubetten çürüyor
galiba ki, Bursa'da Yeşitepe'nin kav kısmında da böyle böyle o kadar cesetten
bugün hiçbir şey kalmamıştır. Burada Sinan'ın adut denilen, omuzlardan inen kol
kemiklerinin onar santim boyunda birer parça ile kafatasında üç dört santim
çapında bir parça bulabilmiş ve bunları idare heyeti huzurunda antropolog dostum
Şevket Aziz Kansu'ya vermiştim.
"Fakat bu hadisede benim en büyük kârım,
bu vesile ve fırsattan istifade ile üstadımın mezar ve lahdini içli ve dışlı
rölöve ederek levhalarını Resim ve Heykel Müzesi'ndeki eserlerim arasında
dünyaya ve milletime hediye edebilmek imkânını elde edişim olmuştur (...)
Sinan'ın kafatasını ölçmedim, fakat kafasından çıkmış bütün sanat şaheserlerini,
hatta biraz evvel söylediğim gibi, mezarını bile bütün sanat ve teknik
teferruatları ile ölçmek bahtiyarlığına erebildiğim için, Koca Sinan'ı erişilmez
bir Türk sanatkârı olarak huzurunuzda hayranlık, hürmet ve rahmetle anıyorum.
"Evet, üstadın bütün sanat şaheserlerini ölçerek yatak çarşafı
cesametinde rölöve levhaları hâlinde Maarif Vekâleti namına işleyip Resim ve
Heykel Müzesi'nde sizlere, büyük milletime ve dünya milletlerine hediye etmiş
bulunuyorum. 163 parçadan ibaret bulunan bu rölöve levhalarında Bursa, Edirne ve
İstanbul eserlerini ve Sinan şaheserlerini bulabilirsiniz."
Evet, Sedat
Çetintaş bunları söylüyor. Meraklıların dikkatine...