Mimar Sinan'ın İzindeki İznik Çinileri



Fotoğraf: Çiğdem PALA/AA

Geleneksel Türk sanatları üzerine yaklaşık 30 yıldır çalışmalar yapan Nursen ve Güvenç Güven çifti, Mimar Sinan'ın eserlerindeki tekniği kullanarak, yaptıkları eserlerde İznik çinisini ölümsüzleştiriyor.

Türkiye'nin ilk ve tek kadın nakkaşı olan eşi Nursen Güven ile Eyüp'teki atölyelerinde 15 yıldır İznik çinisi üzerine çalışmalar yapan Güvenç Güven, yüzyıllardır yapılamayan ahşap üstü kalem işlerini, uzun araştırmalar ve çalışmalar sonrası 16. yüzyılda uygulandığı gibi orijinal teknik ve kalitede uygulayarak, bu sanat dalını gün yüzüne çıkardıklarını söyledi.

Edirne Selimiye Camisi, İstanbul Sultanahmet Camisi ve Rüstempaşa Camisi'nin kalem işlerinin, yaklaşık 200 yıl sonra orijinal desen, renk ve kalitesinde restorasyonunu yaptıklarını belirten Güven, yabancıların da etkisiyle unutulan kalem işlerinin, yaptıkları uygulamalarla geleneksel Türk sanatlarının önemli bir dalı olduğunu ispatladıklarını ifade etti.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü mezunu olan endüstri tasarımı ve geleneksel Türk sanatları eğitimi alan Nursen Güven, 1983 yılında Edirne Selimiye Camisi restorasyonunda ilk kadın akademisyen olarak kalem işleri yaptığını belirtti.

1990-2005 yılları arasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin Geleneksel Türk Sanatları Bölümünde hocalık yaptığını dile getiren Nursen Güven, eşi Güvenç Güven ile yaklaşık 50 caminin kalem işlerini, özgün renk, desen ve kompozisyonları ile süslemesini yaptıklarını söyledi.

Çini üstadı Faik Kırımlı'dan dersler alan eşi Güvenç Güven ile birlikte 16. yüzyıl orijinal teknik İznik çinisi çalışmalarına başladıklarını kaydeden Nursen Güven, Los Angeles'ta Suudi Arabistan Kralı Fahd Camisi'nin kalem işlerini, Bahreyn'in başkenti Manama'daki Mumin Mosque'un kalem işlerini yaptıklarını belirtti. 
    
Mimar Sinan'ın Felsefesini Yaşatıyorlar

Güvenç Güven, geleneksel sanatların çoğunun, 200-300 sene duraklama yaşadığını ve Osmanlı'nın batı hayranlığı döneminde bu sanatın durduğunu belirten Güven, bu sanatın bazı sanatkarlar tarafından günümüze kadar ulaştırıldığını ifade etti.
    
Mimar Sinan'ın eserlerinde uzmanlaştıklarını anlatan Güven, ''Sanat felsefemiz, Mimar Sinan'ın ve o dönemki sanatkarların felsefesiyle çok örtüşüyor. Onları manevi açıdan keşfettik. Eserlerimizi, dünya durdukça duracak kalitede, sağlamlıkta ve estetik güzellikle yapmaya gayret ediyoruz'' dedi.
    
Günümüzde estetik kirliliği gördükçe Mimar Sinan'ın izinden gidebilmenin çok önemli olduğunu dile getiren Güven, "Bizim amacımız mükemmele ulaşmak" şeklinde konuştu. 



''İznik Çinisi Basite İndirgeniyor''

Güvenç Güven, son 10-12 yıldır İznik çinisinin şifalı olduğu ve enerji verdiği yönünde söylemlerin yayıldığını, İznik çinilerinin belirli kesime bu şekilde çok basite indirgenerek pazarlandığını söyledi. 

Güven, altyapı formülleri çok zor olan bu tekniğin en önemli özelliğinin, malzemelerin doğallığı olduğunu ifade etti. ''İznik çinisinin malzemesi yüzde 85 kuvarstan oluşuyor'' demenin, 400 yıl boyunca bu eserleri üreten sanatkarlara büyük bir hakaret olduğunu dile getiren Güven, sözlerini şöyle sürdürdü:
    
''İznik çinisinin boyaları tamamen doğal maden oksitlerinden oluşur. Altyapısı, yüzyıllar sonrasına uzanacak kalitede olmalıdır. Sırların sağlamlığı önemlidir. İznik çinisine baktığınız zaman mücevher hissi verir. Yeşile yakut rengi, kırmızı mercan kırmızısı olmalıdır ama günümüzde İznik çinisi diye yapılan çiniler, altyapısı uzun ömürlü olmayan çiniler. Üzerindeki boyalar tamamen sentetik esaslı. Yoğun işçiliği olmasına rağmen insanın içine o güzel duyguyu veremeyen çalışmalar. İznik çinisine baktığınızda, müthiş bir derinlik hissi veriyor.'' 

Güven, ''İznik çinisi, seri üretime uygun değil. Kısa yoldan bir şeyler yapıp, 'İznik çinisi' diyorlar. Türkiye'ye gelen yabancı devlet adamlarına maalesef İznik çinisiyle ilgisi olmayan çiniler hediye ediliyor'' diye konuştu.

''İznik Çinisi Seri Üretime Uygun Değil''

Güvenç Güven, İznik çinisine ''İznik'' adının son yıllarda konulduğunu, Osmanlı döneminde bu çinilere ''sır altı tekniği'' ve ''kaşi'' dendiğini belirtti.

Bursa'daki Yeşil Türbe'nin yapıldığı dönemlerde, Çin'den gelen porselenlerden etkilenildiğini ve sanatkarların bunu kendilerine göre geliştirdiklerini ifade eden Güven, ''Günümüzde insanların hayran kaldığı İznik çinisi denilen eserler ortaya çıkmıştır. Daha sonra çini, tabak ve vazolarda kullanılmıştır ancak mimari, çininin en zengin kullanım alanıdır'' dedi. 

Sanat Kurslarına Tepki

Güvenç Güven, son yıllarda ''sanat kursu'' adı altında çok sayıda kursun açıldığını ancak çiniciliğin bu kurslarda öğretilecek bir sanat olmadığını belirtti.

Mükemmel dengeyi kurabilmek için masa üstünde öğrenilecek el becerisinin dışında başka şeylerin de öğrenilmesi gerektiğini ifade eden Güven, ''Çiniyi öğrenecek kişinin çok yüksek ahlaka sahip olması, işi yaparken kafasının ucunda tüccar zihniyetinin olmaması lazım'' dedi.

İznik çinisinin geleneksel Türk sanatlarının bir parçası olduğunu, bu nedenle bu sanatı Türkiye'de yaşatmak istediklerini anlatan Güven, ''İznik çinisinin, 100-150 senedir Rodos'ta ve Suriye'de taklitleri yapılıyor, Türkiye'de ise taklitler iyice çoğaldı. Bu sanat, Türk sanatı. Başka ülkelerde bu sanatı yaparak o ülkelere mal etmek istemiyoruz. Biz yaptığımız işleri öğretelim istiyoruz ama bu ancak ve ancak devletin desteğiyle olabilir'' diye konuştu. (AA)