Türkiye'nin seçimlere hazırlandığı günlerde, belki de en sessiz sedasız toplantı, 13 Temmuz'da İstanbul'daki Bayezid Camisi'nde yapıldı. Tarihi meydanda partilerin bangır bangır sesleri yankılanırken görmüş geçirmiş "hazire" de (cami mezarlığı) toplanan bir avuç mimar ve ilgililer, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminin ünlü yapılarına imza atmış Mimar Kemaleddin Bey'i, "ölümünün 80. yılı"nda andılar...
Ancak bu "anma" toplantısı, önceki yıllardan çok farklıydı. Ankara Gazi İlk Muallim Mektebi'nden Edirne Gar Binası'na, İstanbul-Sirkeci'deki Vakıf Hanları'ndan Bebek Camisi'ne kadar onlarca anıtsal yapıyı yaratmış mimarımız, artık bir "anıtmezar"daydı.
Mimarlar Odası'nın çalışmaları, Prof. Dr. Yıldırım Yavuz'un girişimleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün sahiplenmesi ve mimar Can Çinici'nin özgün tasarımları sonucunda, bu ülkenin "uygarlık emektarı"na karşı yıllardır sürgelen "ihmal" de sona ermişti.
Anıtmezarın açılışına katılan Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt , 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçişte yıllarca "Evkaf Nezareti Sermimarı" görevini yürüten Kemaleddin'e karşı bu "gecikme" için özür dilerken Mimarlar Odası Genel Başkanı Bülend Tuna , Prof. Dr. Yıldırım Yavuz, Prof. Dr. Afife Batur ve Prof. Dr. Günhan Danışman da tarihsel mimarımızın yaşamı ile yapılarından söz ettiler...
Projenin gerçekleşmesinde etkin çaba gösteren Vakfıflar Genel Md. Yrd. Ahmet Tanyolaç da aynı zamanda mimar olarak meslek yaşamında gurur duyacağı hizmetlerinden birini yaptığını belirtiyordu...
Mezarı 'yolda' kalmıştı
Sinan 'dan sonra en tanınmış mimarlarımızdan biri olan Kemaleddin'in mezarı, aslında uzun yıllar "kayıp" tı!.. Sadece ülkemizde değil, Balkanlar'dan Ortadoğu'ya "devlet adına" yapılar gerçekleştiren Kemaleddin, henüz 57 yaşındayken, 1927'de Ankara Palas şantiyesinde beyin kanamasından ölmüştü. Hükümetçe Ankara'ya gömülmek istendiyse de ailesinin ısrarıyla İstanbul'daki Karacaahmet Mezarlığı'na törenle defnedilmişti...
"Usta" mimarımız için düşünülen anıtmezar, yıllar geçmesine rağmen yapılmayınca, beklenmedik bir talihsizlik yaşanır. 1940'larda mezarlığın içinden geçirilen cadde nedeniyle yok olanlar arasında Kemaleddin'in henüz düzenlenmemiş mezarı da vardır.
Ailesi ve herkes bu dikkatsizliğe isyan ederken dönemin Mezarlıklar Müdürü Fazıl Ayanaoğlu , yapımı tamamlanmamış kaldırımın kenarında mezarı bulur; kemikleri toplar ve gizlice götürüp Bayezid Camisi Haziresi'ne gömer. Yasal izin olmadığı için mezar taşı da dikemediğinden, kendi çektiği fotoğrafla, bir yazıyı da mezarlık arşivinde saklar...
İşte o belgeler ancak 1980'lerde meydana çıktıktan sonra Prof. Dr. Yıldırım Yavuz'un yıllar süren "iz takibi" ve girişimleri, bugünkü sonucun elde edilmesinde de "önder çabalar" ı oluşturuyor.
Mimarlar Odası da aynı çabaya katkı için zengin bir anma programı yaptı. Sinan'ın 400. ölüm yılı olan 1988'den bu yana sürdürülen Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri'nde, 20. yıl için "mimarlık kültürümüze katkıda bulunmuş ve hayatta olmayan mimarların anısını yaşatma" kararı alındı...
İşte bu karar ışığında Mimar Kemaleddin'in tüm çalışmalarını içeren bir kitap, retrospektif bir sergi, bir sempozyum, mimarın Vakıflar'daki arşivinin düzenlenmesi ve yapılarına plaket çakılması, 2008'e kadar planlanan etkinlikler arasında...
'Ulusal mimarlık neferi'
Hassa Mimarları Ocağı'nın yaklaşık yüz yıllık sessizliğinden sonra, 20. yüzyıl başlarında, çağdaş anlamda modern mimarlığa katkıda bulunmaya başlayan ilk Türk mimarlarından Kemaleddin Bey, 1870'de İstanbul'un Acıbadem semtinde doğdu. 1891'de "Hendese-i Mülkiye"yi bitirdi. Ancak resim ve mimarlık derslerine ilgi gösterdiği için mühendislikle uğraşmadı. Osmanlı Devleti tarafından 1895'te gönderildiği Berlin'deki "Charlottenburg Technische Hochschule" de iki yıl mimarlık eğitimi gördükten sonra, iki buçuk yıl da Alman bürolarında çalıştı.
1909 yılında Evkaf Nezareti'nin başına atanan Kemaleddin Bey'in özellikle tarihi yapılar üzerindeki çalışmaları, ulusal mimarlık anlayışını da güçlendirmişti. Vakıflara bağlı İnşaat ve Tamirat Heyet-i Fenniyesi adeta bir "akademi" ye dönüşmüş, hatta adına "Kemaleddin Okulu" denilmişti.
Kudüs'teki Mescid-i Aksa'nın onarımında gösterdiği başarı nedeniyle İngiliz Kraliyet Mimarları Birliği RIBA'nın "ödül"ünü alan Kemaleddin Bey, dönemin ulusalcılık akımının da mimarlıktaki temsilcisiydi. Sanayi-i Nefise, Hendese-i Mülkiye, Kondüktör Mekteb-i Âlisi ve Mühendis Mekteb-i Âlisi'nde yüzlerce öğrenci yetiştirdi. Mimarlık, restorasyon ve Türk mimarlık kuramı konularında çok sayıda makale yazdı. Denebilir ki bugünkü Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'ni hazırlayan ilk girişimlerden "Osmanlı Mimar ve Mühendis Cemiyeti" ne de öncülük etmişti...
İşte böylesine önemli bir kültür kahramanımızı artık Bayezid'de ziyaret ederek anabileceğiz. Sahaflar Çarşısı'na gittiğinizde, birkaç adım daha yürürseniz, hem tarihsel bir emeği kutsamış hem de görkemli bir sanatçının alçakgönüllü anıtmezarını görmüş olursunuz...
Tıpkı Koca Sinan'ın, azametli Süleymaniye'ye komşuluk yapan küçücük türbesi gibi...