Metroya Binin



Moskova'da öğle yemeği için buluşmayı kararlaştırdık. Ben ve Uluslararası İlişkilerde Rusya dergisinin editörü Fyodor Lukyanov olacaktık. Restoranı o belirledi. Kar yağıyordu ve Moskova'da trafik (15 yıl önce 300 bin arabanın olduğu şehirde bugün neredeyse 4 milyon araç var) her zamankinden de kötüydü. Çok geçmeden aramızda e-postalar gidip gelmeye başladı. "Birkaç dakika gecikeceğim" ile önce ben başladım. Biraz sonra Lukyanov da aynı karşılığı verdi. Sonra ben, "20 dakika gecikeceğim" dedim. Lukyanov ise bunu 20 dakika artırdı. Sonunda 50 dakika gecikerek onu iki dakikayla yendim. 30 dakikada Rus dış politikası üstüne hızlı bir görüşme yaptık, ardından, bir sonraki randevuma geç kalmamak için aceleyle çıktım. Paltolarımızı giyinirken Lukyanov'un bana bir öğüdü vardı: "Metroyu kullan."

Kabul etmek gerek, Moskova'nın hali, Ağustos 2010'da Pekin'den İç Moğolistan'a uzanan kuzey-güney otoyolundaki trafik sıkışıklığı kadar vahim değildi. Tarihin en uzunu olduğu söylenen o tıkanma, bir uçtan ötekine 96 kilometreydi ve günde 3 kilometre ilerlemiş, açılması 10 gün sürmüştü. Fakat bu yazı tam olarak trafik üstüne sayılmaz. Bu yazı enerji ve çevre üstüne. Ve iklim değişikliği tartışmasının bizi zehirlememesi ve hiçbir enerji politikasına sahip olamayacağımız, özellikle de çok daha verimli bir kaynak kullanımına odaklanamayacağımız şekilde bizi felç etmemesi üstüne.

Tüm iklim bilimini yalan görecek kadar pervasızsanız ve gezegenin ısındığı, suların yükseldiği verilerini reddediyorsanız sizin için yapabileceğim bir şey yok. Fakat şuna inansanız iyi edersiniz. Dünya kalabalıklaşıyor. 2050'ye kadar nüfus iki milyar artacak ve o insanlar da tıpkı bizim gibi yaşamak ve araba kullanmak isteyecek. O zaman da dünya dev bir trafik sıkışıklığına ve bir kirlilik bulutuna dönecek... Tabii daha az enerji ve atıkla daha çok hareket etmenin, aydınlanmanın, ısınmanın ve soğutmanın yollarını bulmaz ve bunları artan nüfusa uyduramazsak. Binalarda, pencerelerde, trafikte, barınmada, paketlemede ve cihazlarda verimlilik standartlarını yükseltecek enerji politikalarına ihtiyacımız var ve iklim savaşlarının bu çabaları engellemesine göz yumamayız. Bu politikalar, enerji ve kaynak verimliliğini esas alan yeni bir küresel sektörün önünü açmalıdır.

Bu konuda zekice yazılmış iki yeni kitap çıktı bile. İlki, James Bradfield Moody ve Bianca Nogrady'nin kaleme aldıkları "Altıncı Dalga: Kaynakları Sınırlı Bir Dünyada Başarılı Olmak". Avustralya'nın ulusal araştırma dairesinde çalışan Moody'yle bilim muhabiri olan Nogrady, sanayi devriminden bu yana beş büyük yenilik dalgası yaşadığımızı açıklıyor. Bunlar sırasıyla su gücü, buhar, elektrik, seri üretim ve bilgi-haberleşme teknolojileri. İki yazar sıradaki dalganın kaynak verimliliği olacağını, çünkü yoğunlaşan nüfusun hem kaynak kıtlığını artıracağını, hem de kirliliğin, atıkların ve iklim değişimliğinin tehlikeli seviyelere ulaşmasına neden olacağını söylüyor. Bu yüzden tüketimle büyüme arasındaki bağı koparmamız gerekecek. Moody'nin dediğine göre, geçmişte "tükettikçe büyürdük". O yüzden çevreyle servet arasında bir gerilim vardı. Fakat Moody sürecin böyle devam edemeyeceğini belirtiyor. Nüfusun arttığı küresel piyasa giderek kaynak kıtlığına düşecek, üretme ve tüketme biçimimizden kaynaklanan atıklarla baş edemez hale geleceğiz, bu da "piyasada yenilik için büyük bir fırsat doğuracak". Moody, "Çevreyle servet eskiden çelişirdi. Şimdi bunların birbirine eşit olduğu bir yere doğru gidiyoruz" diyor. Daha çok kaynak tüketmeden büyümenin tek yolu, verimlilikte sistemli atılımlar yapmaktır, yani hareketlilik, ısınma, soğutma ve aydınlatma için yeni iş modelleri geliştirip kaynak kullanımını ve kirliliği köklü bir şekilde azaltmak.

Enerji uzmanı Hal Harvey'den basit bir örnek verelim. "Elektriğini bir kömür santralinden alan normal bir akkor ampulü düşünelim. Kömür santralinin verimi yüzde 33 (ABD'deki ortalama), ampulun verimi de yüzde 3'se enerjiden ışığa net dönüşümün oranı sadece yüzde 1'dir. Verimli bir doğalgaz santraliyle aydınlatılan bir LED lambasıysa 20 katlık bir artışla toplam enerjinin yüzde 20'sini ışığa çevirir". Bunun bir de yenilenebilir enerjilerle yapıldığını düşünün, karbon da üretmemiş olursunuz. Rocky Mountain Enstitüsü'nün başkanı olan fizikçi Amory Lovins, "Ateşi Tekrar Bulmak: Yeni Enerji Çağı İçin Cesur Çözümler" adlı kitabına buradan başlıyor. Enstitü ve ortakları, akıllı politikalarla desteklenen kâr güdümlü özel teşebbüslerin (tasarım ve stratejiye odaklanan yenilikler aracılığıyla) 2050'ye kadar Amerika'yı nasıl petrol ve kömür bağımlılığından kurtarabileceğini gösteriyor. Lovins, "Bunu çözmek için iklimin değiştiğine inanmanız gerekmiyor. Enerji verimliliğini artırmak için yapacağımız her şey para getirecek, güvenlik ve sağlığı geliştirecek, iklimi dengeleyecektir" diyor.

Thomas L. Friedman