Mehmet Soğancı'dan Tarhan Erdem'e Açık Mektup



Tarhan Erdem'in 27 ve 31 Ekim 2011 tarihli 'Depremin mühendislere hatırlattıkları' ve 'Kaçak yapılar sorunu' başlıklı yazılarına tekzip yazısı göndermelerine rağmen yayımlanmadığını ve bu nedenle açık bir mektup yazdıklarını vurgulayan Mehmet Soğancı'nın mektubu şöyle:

***

"14.11.2013 tarihli Radikal gazetesindeki köşenizde "Odaların yeniden tanımı" yazınızı ilgiyle okuduk. Önceki yazılarınızda depremin afete dönüşmesinin ve kaçak yapıların sorumluluğunu mühendislere ve Odalara yüklemiş; imar planları, yapıların denetimi ve imar aflarından siyasal iktidarı aklamış, bütün günahları mühendis ve mimarlara yüklemiştiniz. 14.11.2013 tarihli yazınızda ise vesayet rejimine ne kadar karşı(!) olduğunuzu unutarak, 1982 Anayasası‘na, generallerin KHK‘sine yaslanarak alınan Bakanlar Kurulu kararını savunur duruma düşmektesiniz.

Sayın Erdem,

TMMOB ile bu kadar ilgili iseniz; şahsınızdan; 36. ve 37. Dönem Birlik Yönetim Kurulu Başkanlığını yapan Sevgili Kaya Güvenç tarafından derlenen ve yazılan TMMOB yayınlarından "Yasaların İçinden TMMOB‘nin Öyküsü"nü okumanızı talep etsek çok mu şey istemiş oluruz? Sizce 1954 yılında TMMOB Yasası ile bu Birlik ve odalar niçin kuruldu ve sonrasında gelen hükümetler bu kuruluştan niçin rahatsız oldular? 1961 Anayasası‘nda "vesayet denetimi" diye bir denetimin olmadığını, meslek odaları üzerindeki vesayet denetiminin 1982 Anayasası ile getirildiğini ve buna paralel meslek odalarının kuruluş kanununa 12 Eylül darbecileri tarafından KHK ile derç edildiğini bu kitapta derli toplu ve belgeleriyle görmeniz mümkündür. 1982 Anayasası‘na muhalefet eden "demokrat bir aydın" olarak bu Anayasa‘ya dört elle sarılmanız herhalde kendinize izaha muhtaçtır.

Sayın Erdem,

Önce olguları objektif olarak ortaya koyalım:

Öncelikle, meslek odaları tipik kamu tüzelkişisi değildir. Yöneticileri atamayla değil seçimle gelir, genel kurullarda sizin deyimizle idari ve mali yönden meslek mensuplarına hesap verirler, genel kurul aklamaz ise yargıda hesap verirler. Yani "seçimle geldiler" diye dokunulmazlık zırhına sahip değillerdir. Bu yöneticiliği ücreti mukabilinde de yapmazlar, sorumluluğu gönüllük temelinde yüklenirler. Odalar genel bütçeden pay da almazlar. Bu nedenle, ihale, özelleştirme vs gibi Sayıştay denetimine tabi tutulacakları bir yönleri de bulunmamaktadır. Genel bütçeden pay almayan, vergi tahakkuku gibi yetkisi olmayan, görev ve yetki yönünden, sorumluluk açısından kıyaslanamayacak belediyelerle odaları bir potaya koymanız da anlaşılır bir şey değildir. Kaldı ki belediyeler üzerindeki vesayet yetkisinin iktidar eliyle muhalif belediyeler üzerinde nasıl kullanıldığını dünya-alem bilmektedir. Yazınızda, "Bakanlık mali denetim yapma gereği duymuş olmalı ki ‘orman mühendisleri ilgili bakanlığının Orman ve Su İşleri Bakanlığı olduğu‘ hakkında kararname çıkarılması için Başbakanlık‘a başvurmuştur" cümleniz çok manidardır. Sayıştay raporları TBMM‘de tartışılmazken ve Sayıştay kendi raporlarını sansürlerken, bakanlıkların kendisi açıklık ve şeffaflıktan yoksun iken, idari kararlarını ve üç aylık denetim raporlarını web sitesinde yayımlanan odaları kamuoyu önünde töhmet altına sokan yazınızın kamuoyuna doğru bilgi verme yükümlülüğünüzle örtüştüğünü söyleyebilir misiniz? Siyasal iktidarın iş ve işlemlerini meşru göstermek için; topluma hizmet eden, toplum adına denetim yapan odaları itibarsızlaştırmak ve dağıtmak için silahşorluğa soyunmayı ne inşaat mühendisi ne de basın mensubu kimliğinizle izah etmek olanaklı değildir.

Yazınızdan anladığımız, idari ve mali denetime 'yetmez ama evet' diyorsunuz. Oysa vesayet denetimi Türk hukukuna Fransız hukukundan alınmıştır. Siz Türkiye‘de demokratik yapıların dağıtılmasına yönelik görev üstlenmişken, merkezi devlet modelini benimsemiş Fransa hukukundaki vesayeti savunmanız olanaklı değildir. Bunun yanında "mühendislerin halka karşı sorumluğu ve mühendis kavramı yeniden tanımlanmalı ve bu odalar dağıtılmalı" diyorsunuz. Mühendislerin cezai, hukuki ve mesleki olarak sorumluluğu yasalarda açıktır. Mühendislik tanımsız mıdır ki, yeniden tanımlayacaksınız? Dünya ölçeğinde ve bilimsel çevrelerde en çok referans alınan ABET tanımı; "Mühendislik; eğitim, deneyim ve uygulama ile edinilen matematik ve doğa bilimleri bilgisinin, doğal güç ve kaynakların insanlık yararına ve sürdürülebilirlik ilkeleri dikkate alınarak ve mühendislik etiği gözetilerek kullanılması için yöntemler geliştirme uğraşıdır" biçimindedir. Bilimin dayanağı siyasi referanslar olamayacağına göre, bu ülkede farklı bir mühendislik tanımı yapacak bağımsız ve yetkin kurum mu vardır? Bakanlıklar mı, Başbakanlık mı yoksa vesayet altındaki YÖK mü? Hangisi?

Sayın Erdem,

Odaların denetimini merkezi idarenin emrine amade kılarken, 'mühendislerin tek bir kurumca temsil edilemeyeceğini, bu kurumun lağvedilmesini, dernek statüsüne indirgenmesini' savunuyorsunuz. Bu sizin için çelişki değil midir? Aşağıda her şeyin parçalanmasını, yerelleşmeyi savunurken, merkeze niye bu kadar yetki tanıyorsunuz? Çok acelecisiniz, hemen 'yetmez ama evet' demeyiniz.

Şimdi temel soru şu:

12 Eylül generallerinin dahi yaşama geçirmediği KHK maddesi AKP Hükümeti tarafından neden uygulamaya sokulmuştur? Birliğimiz üzerinde zaten Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın vesayet denetimi vardır. Odalarımız bu kanalla zaman zaman denetime muhatap olmuşlardır. Bakanlık tarafından yollanan müfettişlere "biz denetimden kaçıyoruz" denmemiştir. Kaldı ki Sayın Cumhurbaşkanı‘nın bugüne kadar hiçbir Cumhurbaşkanı‘nın başvurmadığı Devlet Denetleme Kurulu aracılığı ile Odaların geriye dönük 10 yılı denetlenmiş, bir rapor olarak Başbakanlığa sunulmuştur. Bu raporda bile dernekleşme modeli sunulmamış, ancak TMMOB ve bağlı odaların açtığı davalar ile gerçekleştirdiği mitingler örnek gösterilerek "siyaset yaptığı" tespitine yer verilmiştir.

1995 yılında yapılan Anayasa revizyonunda 12 Eylül bakiyesi siyaset yapma yasağı kaldırılmış olduğu gerçeği karşısında, iktidarın davalar yoluyla da olsa yargı denetimine karşı olduğu gerçeği karşısında, Siz hala neyi savunuyorsunuz Sayın Erdem? Odalara siyaset yasağı uygulanmasını mı, yoksa yalnızca mevcut iktidarın emrine amade siyaset yapılmasını mı?

Sayın Erdem,

Söyleminiz, 80‘li yıllarda atağa geçen ve on yıllardır insanlığın başına bela olan neo-liberal saldırganlığın söylemiyle örtüşmektedir. Bilindiği gibi, bu saldırganlığın özü, bütün dünyada ve bütün ülkelerde doğal kaynakların sınırsız talanına ve insan emeğinin hoyratça sömürüsüne sınırlama getirebilecek kişilerin, kurumların, ideolojilerin, politik yapıların, partilerin, kamu kuruluşlarının ya da kamunun hak ve hukukunu savunacak kuruluşların gözden düşürülmesi, geriletilmesi, hatta ilgasıdır. Siz işte bu saldırganlığın kalemşorlarından birisiniz.

Bu hangi kimliğinize yakışıyor, gerçekten? Mühendis kimliğinize mi, basın mensubu kimliğinize mi, aydın kimliğinize mi?"