Fransızların sömürgeci geçmişleriyle hesaplaştıkları Quai Branly Müzesi bugün kapılarını açıyor. Müzede yer alan Asya, Afrika, Okyanusya ve Amerika kökenli yapıtlar için 'ilkel sanatlar' yerine artık 'ilksel sanatlar' denmeye başlandı.
On yıllık bir proje sonunda tamamına erdi! Afrika, Asya, Okyanusya ve Amerika medeniyetlerine ve sanatına adanan Paris'teki Quai Branly Müzesi, 20 Haziran'da Fransız Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından açıldı. Müze, bugünden itibaren Parisliler tarafından gezilebilecek.
Quai Branly Müzesi'nin açılışında Chirac, "Aşağılanan ve önyargılarla yaklaşılan Avrupa dışı medeniyetlere, evrensel kültürel zenginliğimiz içinde hak ettiği yeri kazandırmak ve böylece kültürler ve medeniyetler arasında gerçekleştirilmesi gereken diyaloğa katkıda bulunmak" vurgusuyla müzenin asıl varoluş amacının bu politik kaygıdan doğduğunu belirtti. Bu arada, bugüne kadarki terminolojide adı 'ilkel sanatlar' (arts primitifs) olarak geçen, Batı ötesi ve denizaşırı bu medeniyetlerin sanatlarına da artık 'ilksel sanatlar' (arts premiers) diye tanımlanmakta. Bu yeni kılıf, kavramın içini de artık başka bir şekilde doldurmayı gerektirdiğinden, Fransızları da yeni tartışmalara taşıyor. Kendilerini, dünya üzerindeki yerlerini, 'öteki'ne karşı duruşlarını sorgulamalarını zorunlu kılan tartışmalar bunlar. Bir ülkenin sömürgeci geçmişini bu şekilde büyüteç altına almaya başlaması oldukça olumlu sayılabilecek bir tavır aslında.
Şimdi de, bu yeni müzeye dair bazı rakamları konuşturalım... Eyfel Kulesi'nin gölgesinde, 250 bin metrekare üzerine kurulan müzenin 18 bin metrekarelik ilginç bir bahçesi var. Hazinesinde 300 bin eser bulunan müzede, sergilenen 3500 parça ise 4500 metrekare büyüklüğünde tek mekânda yer alıyor. 232 milyon avroya mal olan Quai Branly'nin kütüphanesinde 25 bin kitap var.
Branly'nin Paris'in silüetine katılmasıyla beraber, artık Nijeryalı veya Papualı sanatçıların eserleri de Parislilere ve kenti ziyaret eden milyonlarca turiste ulaşacak. Kendisini sergilerle sınırlandırmak istemeyen müze, araştırmacılara destek olacak, tiyatro, dans, sinema, konser ve konferanslara yer verecek. Konferansların ağırlık noktasını sömürgecilik kavramı ve 'öteki' ile kurulan ilişki oluşturacak. Gösteriler ise farklı kültürlerin geleneksel törenlerini içerecek.
Fransız medyasının büyük ilgi gösterdiği müze, birinci sayfa manşetlerine konu oldu. Le Monde, habere beş sayfa ayırdı; Liberation'da yer alan makalelerin birinde Chirac'ın bu girişimi 'politik bir mesajı müzeleştirme sanatı' olarak yorumlandı. Ancak bu yazıları sadece bir başlangıç olarak değerlendirmek daha doğru olur. 23 Haziran'da Parislilerle tanışacak olan müze, oluşumundaki politik şartlar da göz önüne alınırsa, bir süre daha gündemde kalacak şüphesiz. Öte yandan, Fransız basını, 'adını betonlara yazdırmama' konusunda kararlı konuşmalar yapan Chirac'ın Quai Branly Müzesi girişine kazınmış ismini hafif alaycı bir tavırla eleştiriyor. Hatırlanacağı üzere, Georges Pompidou'dan beri tüm cumhurbaşkanları, kente ait önemli kültürel binalara imza attı. Özellikle Mitterrand'ın 'Büyük Şantiyeleri' (Milli Kütüphane, Louvre'un Piramidi, vs.) hala anılıyor. İşte şimdi Jacques Chirac da bu kervana katıldı.
Brandly Müzesi'nde, Anadolu'dan 18. ve 19. yüzyıllardan kalma eserler de sergileniyor. Serginin Asya Medeniyetleri bölümünde Anadolu'dan gelen takı, gelinlik, kaftan gibi giysi ve aksesuvarlar ile bıçak, kama, kılıç ve kalkan gibi savaş aletleri yer alıyor.
Suni bir orman gibi
Malum artık hangi müze binasının, hangi büyük mimarın elinden çıktığı da kentine sahiplenen kitleleri özel olarak ilgilendiriyor. Bu nedenle Quai Branly Müzesi'nin mimarı Jean Nouvel de, dikkatleri üzerine topladı. Paris'teki Arap Dünyası Enstitüsü'nün de mimarı olan Nouvel, sanki bu yeni müzeyi suni bir ormanın ortasına yerleştirmiş. Mimar, mevcut koleksiyona uygun olarak inşa ettiği binada, eserlerin ışıktan yıpranmasını önleyen yarıkaranlık bir atmosfer yaratmış; sadece, ortamın büyüsünü güçlendirmesi açısından, az miktarda güneş ışığının içeriye girmesine izin vermiş.
Paris'in mimari ruhuna hiç benzemeyen turuncu, kırmızı ve toprak renkleri ise temsil edilen uygarlıkların kullandıkları renklerin, kültürlerinin, coğrafyalarının bir yansıması. Jean Nouvel, izleyiciyi koleksiyonların yer aldığı platoya taşıyan girişi, Seine Nehri'nin Paris'in ortasından kıvrımlar çizerek geçmesinden esinlenerek, yılankavi biçimde tasarlamış. Eserlerin sergilendiği iç mekân ise ilhamını doğadan alıyor; engebeli bir toprak yüzey üzerinde yüründüğü hissi yaratıyor.