Marmara Denizi’nin güneybatısındaki Türkiye’nin ikinci büyük adası Marmara’da büyük çevre tahribatı yaşanıyor. 1980’li yıllara kadar sayısız ağaç türüyle cenneti andıran ada, 1985’ten sonra mermer ocaklarıyla delik deşik oldu. Zaman Gazetesi'nden Hüseyin Sarı ile Nur Muhammed Tarhan'ın haberine göre, yüzde 30’luk bölümünde mermer çıkarılan adadaki rezervin çok azaldığını belirten maden mühendisi Nihat Tüfenkçi, ocaklar kapandıktan sonra yeniden ağaçlandırmanın mümkün olmayacağını söylüyor. Doğa Derneği Müdürü Engin Yılmaz, “Doğa ve canlıların hayatını göz ardı eden uygulamalardan vazgeçilmeli.” diyor.
Tarih boyunca mermer yatakları sebebiyle madencilerin işgaline uğrayan Marmara Adası, özellikle 1985 yılından sonra büyük tahribatına sahne oldu. 80’lerden önce kocayemiş, meşe ve çam gibi ağaç türleriyle kaplı olan alanların yerini mermer ocakları aldı. Önceki yıllarda yeşil tepelerle kaplı ada, artan madencilik faaliyetleriyle delik deşik oldu. Gelirini bölgedeki ocaklardan sağlayan ada sakinleri ve komşu köyler ise sessiz. Ancak adada ‘ruhsatlı maden çalışmaları’ adıyla ciddi bir çevre ve orman tahribatı yaşanıyor.
Yılda yaklaşık 150 bin metreküp mermer çıkarılan adada esas sorun, mermer ocaklarının şehir merkezine haddinden fazla yaklaşmış olması. Saraylar beldesinde şehir merkeziyle iç içe geçmiş ocaklar 400 metre sınırını da ihlal etmiş bulunuyor. Bizans zamanından kalma eserlerin madenciler tarafından tahrip edilmesi de bir diğer tartışma konusu. İddiaya göre mermer ocaklarında tespit edilen ve koruma altına alınması gereken tarihi eserler, işletme sahipleri tarafından tahrip ediliyor. Bulunan yeni eserlerden ise yetkililer haberdar edilmiyor. Turizm potansiyeli yüksek olan Marmara Adası, mermer ocaklarında yaşanan rehabilitasyon zorlukları nedeniyle eski görüntüsüne kavuşamayabilir. Adadaki mermer rezervinin oldukça azaldığını belirten maden mühendisi Nihat Tüfenkçi, ocaklar kapandıktan sonra yeniden ağaçlandırma yapılmasının mümkün olamayacağını söylüyor. Geçtiğimiz günlerde gündeme gelen ve kamuoyunda tartışmalara sebep olan zeytinliklerin imara açılması da iyi bir örnek teşkil ediyor.
İhraç edilen Marmara mermeri her ne kadar ekonomiye katkı sağlasa da yapılan doğa tahribatı çevrecileri düşündürüyor. Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz, “Doğanın döngüsünü yok ettikten sonra istediğiniz kadar enerjiniz, paranız olsun, toplumsal yaşamı ve insan refahını hem yerelde hem şehirde istediğiniz seviyeye getirmeniz mümkün değil. Kendi hayatımız ve diğer canlıların hayatı pahasına enerji ihtiyacımız olduğuna inanmıyoruz.” diyor. İsmini Yunanca ‘mermer’ anlamına gelen ‘mârmaro’dan alan adada ormanların tahrip edilmesinden doğaseverler de şikâyetçi. Milli parklar, orman ve sulak alanlarla ilgili kanunlarda bu yatırımların önünü açmak için değişiklikler yapıldığını ifade eden Engin Yılmaz, 2007-2008 yılından beri hem araştırma yapmak hem de maden çıkarmak için satılan lisans sayısının 40 bini geçtiğini vurguluyor. Marmara Adası gibi korunması gereken birçok alanda kıyım yapıldığına dikkat çeken genel müdür şu tavsiyede bulunuyor: “Nereye dönsek aynı problem. Doğanın ve canlıların hayatını göz ardı eden yasalaşma ve uygulama sürecinden vazgeçilmesi gerekiyor. Doğanın hakları anayasal düzeyde korunmalı. Mevzuat yapılanmaları da buna göre değiştirilmeli. En önemli nokta da o coğrafyada yaşayan insanların katılımıyla bu politikaların belirlenmesi.” Yaklaşık 30 mermer işletmesinin olduğu adada Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın yaptığı uygulamalardan da işletmeciler yakınıyor. Bakanlığın orman vasfı taşıyan ve sit alanı olarak nitelendirilen alanlardan, farklı adlar altında para aldığını söyleyen işletmeciler, bu parayı orman vasfını tamamıyla kaybetmiş alanlar için bile ödediklerini dile getiriyor. Ruhsat için de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na ücret ödediklerini belirten ocak sahipleri, bu iki bakanlık arasında gidip gelmekten yorulduklarını sözlerine ekliyor.