İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından 9.’su düzenlenen İstanbul Bienali’nin hazırlık süreciyle birlikte ilerleyen “9B Konuşmaları”nın sonuncusunda Bienal’in küratörleri Charles Esche ile Vasıf Kortun Bienali değerlendirdi.
Charles Esche, Bienal için yola çıkarken kente yeniden dikkat çekmek üzere mekan seçimi yapıldığını ve halkın ilgisini çekmeyi, sergilerin halk tarafından sahiplenilmesini amaçladıklarını, sanatçıların da bu çerçevede seçildiğini belirtti.
Bienal mekanlarından biri olan Salıpazarı Antrepo:5’te yer alan “Misafirperverlik Alanı”nda gerçekleşen söyleşide bu özel alanın niteliğine de değinen Esche, bu mekanda katılımcılığı ve çeşitliliği sağlamayı hedeflediklerini ancak özellikle ekonomik anlamda bu alandaki işlere yeterince destek olunamadığını kabul etti.
Esche, mekanların dağılımı ve kullanımıyla ilgili olarak da önceki bienallerden farklı olarak bağlamsal çözümler yerine mimari çözümleri tercih eden bir yaklaşım seçtiklerini ve üretilen işlerin mekanlarıyla birlikte var olduğunu söyledi.
Bienalin diğer küratörü Vasıf Kortun ise Bienali aralarında Üsküdar, Kartal gibi semtlerin de bulunduğu daha geniş bir coğrafyaya yaymayı hedefleyerek yola çıktıklarını ancak 18 aylık hazırlık sürecinin bunun için gerekli sosyal ve mekansal altyapıyı oluşturmak için yeterli olmadığını, yine de Bienali Tarihi Yarımada’dan kent hayatının daha canlı olduğu bu seneki mekanlara taşıyabilmiş olmalarının gelecek için ümit verici olduğunu ifade etti.
Bienal için sanatçı seçim kriterlerine de değinen Kortun, bütün bienallere davet edilen sanatçılar yerine İstanbul’la bir bağ oluşturmayı kabullenen, İstanbul’da zaman geçirebilecek sanatçıları davet ettiklerini belirtti. Kortun, eserlerin oluşumunun da sanatçılarla tartışarak ve paylaşarak gerçekleştiğini söyledi. Bienalle ilgili yayınların (her biletli ziyaretçiye verilen bienal kataloğu, gazete eki) doğru birer adım olduğunu söyleyen Kortun, “bloglar” gibi gayriresmi ortamlardan takip edildiğinde Bienal’in sahiplenildiğini gördüğünü söyledi. Bu anlamda sergilere verilen tepkilerin eleştirel olsalar da sergileri gören kişiler tarafından yapılmasının olumlu bulduğunu belirtti.
“Misafirperverlik Alanı”na da değinen Vasıf Kortun, mekanda sadece duvarları kurup aydınlatmayı sağladıklarını, bunun kendilerince de misafirperverliğin tam karşılığı olmadığını kabul ederek Esche’nin özeleştirisine katıldı.
Söyleşi dinleyicilerin de katılımıyla “Bienalin kamusal mekanı ne ölçüde yarattığı veya değerlendirdiği” üzerine yoğunlaştı. Bu noktada kamusal alanın erozyonundan sanatçılar olarak şikayetçi olduklarını belirten Vasıf Kortun, konuşmanın da gerçekleştiği Antrepo da dahil olmak üzere bienal mekanlarının önümüzdeki yıllarda “Galataport“ gibi projelerle kaybedileceğini, sanatçıların son kalaleri olan bu mekanların da yitirilmesiyle kütüphaneler ve müzeler gibi elde kalan son kamusal alanlara sıkışmak durumunda kalacakları endişesini belirtti. Kortun, serginin zaten açıldığında bitmiş bir sergi olduğunu, hayalgücünü kışkırtıcı bir yaklaşım sergilemediklerini kabul ederken, kamusal alan yaratma konusunda yeterince ısrarlı olmadıklarını, özellikle bienal mekanlarından “Tütün deposu”nun çevresiyle etkileşiminde “bu kışkırtmanın olabilirliği” üzerinde durdu. Charles Esche ise kamusal mekanı oluşturmaya çalıştıklarını ancak onu kamusal alan haline getirenin ziyaretçilerin ve kentlilerin kendisi olmasını beklediklerini belirtti. Esche, Bienal mekanlarına komşu kafe ve kebapçıların “gerçek kamusal alanı yarattığı” gibi ilginç bir örnek de verdi.
Dinleyicilerin değindiği diğer noktalar; Bienal vasıtasıyla sanat ve sanatçıların, sivil toplumun apolitikleştirilmesine ne kadar değindiği ve sergilenen işlerin kalitesi üzerine yapılan eleştirilerdi. Ayrıca kentsel dönüşüm ve kentsel sızmanın (gentrification) olası etkilerinin kentte yaşayanlara yapacağı etkinin Bienalde ne kadar ele alındığına değinildi.