Önceki gün Kemal Unakıtan hakkındaki gensoru önergesiyle ilgili görüşmeleri izlerken aklıma yine o soru takıldı. Dikkat ediyorum, hesap sorma sistemimiz, yapılmış işler üzerine kurulu. Yani, insanlardan sadece yaptıkları işin ülkeye verdiği parasal zararın hesabını soruyoruz.
Peki, yapılacak iyi bir işi engelleyen insanların ülkeye verdiği zararın hesabı hiç mi sorulmayacak? Bugüne kadar sorulmadı. Tam aksine, özelleştirme gibi çok önemli işler için kendilerini riske atarak karar alan insanlardan hesap soruldu. Ama özelleştirmeyi engelleyerek, o firmaların yıllar sonra çok daha ucuza satılmalarına neden olan insanlardan hiç hesap sorulmadı. Hatta tam aksine, o insanlar bu ülkede "dürüstlük madalyası" aldılar. Birer kahraman gibi muamele gördüler. Oysa bazılarının bu ülkeye verdiği zarar, bütün hortumcuların verdiğinden daha büyüktü.
Örnek mi istiyorsunuz? İşte size bir örnek.
Önceki akşam Devlet Konukevi’nde çoktan hak edilmiş bir ödül töreni vardı. Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin kültürel değerlerini yurtdışında tanıtmaya katkıda bulunan üç kadına üstün hizmet madalyası verdi. Bu üç kadın, Prof. Nurhan Atasoy, Dr. Filiz Çağman ve Dr. Nazan Ölçer’di.
Kendim ödül almış kadar sevindim. Çünkü, bu üç kadın Türkiye’ye, hakkını kolay kolay ödeyemeyeceğimiz büyük yararlar sağladılar ve sağlamaya da devam ediyorlar.
Törenden sonra Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’le biraz sohbet ettik. Konu enerji sorununa geldi. "Nükleer enerjiye geçişte çok geç kaldık" dedi ve hepimizi şaşırtan bir gerçeği açıkladı.
Hükümet önümüzdeki günlerde nükleer santral için kesin kararını açıklayacakmış. Ancak önümüzde büyük bir sorun varmış. Bugünlerde bütün dünyada nükleer santrala karşı yöneliş varmış. O nedenle nükleer santral üreten şirketlerin üretim kapasiteleri dolmuş.
Bu, şu anlama geliyor: "Eğer hükümet nükleer santral yapımı için bugün karar verir ve hemen anlaşmayı yaparsa, bu santral en erken 2012, büyük bir ihtimalle de 2015 yılında üretime girebilecek."
Evet, bu santralın yapımını 15 yıl geciktirmemizin bedeli bu. Hem daha fazla para ödeyeceğiz, hem de daha 10 yıl petrol fiyatlarına ve doğal gazdaki konjonktürel dalgalanmalara tahammül edeceğiz.
Şimdi oturup hep birlikte soralım. Bu projeyi yıllardır engelleyenler, ülkenin uğradığı zararın bedelini ödemeyecek mi? Hayır ödemeyecek. Hatta dürüst halk kahramanları olarak aramızda dolaşmaya devam edecekler. Adalet onlardan hesap soramıyor. Ama artık bizlerin sorması gerekiyor.
Yıllardır özelleştirmeleri engelleyenlerin ve ülkenin rekabet gücünü artıracak bu tür projeleri geciktirenlerin de en az hortumcular kadar sorumlu ve suçlu olduğuna önce kendimizi inandırmamız gerekiyor.
Biliyorum, çevreciler bu sözlerime karşı çıkacaklar. Bugün dünyada 441 nükleer santral çalışıyor. Dünyadaki elektrik enerjisinin yüzde 19’unu bunlar üretiyor. Çevremizdeki ülkelerin çoğunda bu santrallar hálá çalışıyor. Ve Çin’le rekabet eden şirketlerimiz, elektriğe her gün biraz daha fazla para ödüyor. Doğal gaz ise Rusya’nın, Ukrayna’nın, İran’ın keyfine kalmış.
Dün bu konuyu Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’le konuştum. "Ben 1992’de bunun arsasını aldım. Çok mücadelesini verdim. Ama her defasında direnişle karşılaştım. Türkiye çok zaman kaybetti" diyor.
Bu sözleri işittiğim zaman, geçmişte sorduğum bu soru tekrar aklıma geldi: "Türkiye’ye altın kadar kıymetli zamanı kaybettiren bu maskeli insanlar, hortumculardan daha mı dürüsttür?"