Küçükyalı’da kentin içinde tasarlanan Küçükyalı Arkeopark Projesi, kültürel mirasın koruma-kullanma dengesini ortaya koyan iyi bir örnek. Çalışmaların devam ettiği alan, aynı zamanda canlı bir ziyaret alanı olarak tasarlanıyor. Küçükyalı’daki kazı alanı, İstanbul’un Anadolu yakasında, Bizans arkeolojik mirasının keşfedilebildiği, günümüze ulaşmış en geniş arkeolojik alan olarak biliniyor.
Arkeoparklarda, kazılarda bulunan eserlerin sergilenmesi ve günlük yaşamla bütünleşebilmesini hedeflenir; bir yandan kazılar devam ederken bir yandan da alanı merak edenler için o döneme ait bilgilendirme ve canlandırmalar yapılır.
Küçükyalı Arkeopark alanı Maltepe’nin Çınar mahallesinde yaklaşık 5.000 metrekare alan üzerinde yaklaşık 30.000 kişiye hitap eden bir yeşil-açık alan. Marmara kıyılarından sahil yolu ve banliyö hattı ile ayrılıyor, tarihsel geçmişinden de gelen bir alışkanlıkla, Adalar’la bağını güçlendiren bir konumda yer alıyor.
Küçükyalı’da 1995 yılında, kazı ve araştırma ekibinde çalışmaları hala yürüten Alessandra Ricci tarafından, ön saha araştırması yapılmış, 2001 yılında yüzey araştırmalarına başlanmış, 2009-2010 yıllarında kazı çalışmaları gerçekleştirilmiş. Bugünse Kalkınma Ajansı ve Avrupa Birliği desteği ile yeniden çalışmalara başlanmış olması, kültürel mirasın sahiplenilmesi adına olumlu bir adım olarak görülmeli.
Alanda bulunan manastır kalıntısının 9. yy. Bizans döneminin önemli eserlerinden olduğu, alanda dikkat çeken diğer bir yapının ise, yer yer korunmuş olan sarnıç olduğu ifade ediliyor. Sarnıcın toprak üstünde bulunan küçük kubbelerden oluşan çatısı yüzyılların yıpratıcı etkilerine dayanamamış ve zamanla yok olmuş olsa da, kubbeleri destekleyen kemerler hala görülebiliyor. Manastır gibi 9. yy’a tarihlenen sarnıcın, 2.700 metreküp su depolayabildiği, antik dünya standartlarına göre bunun oldukça kalabalık bir insan topluluğunun ihtiyacını karşılayacak kadar yüksek bir rakam olduğu uzmanların ortak görüşü…
Yapılaşmış kent içindeki arkeolojik alanlar, kontrolsüz gelişme sonucunda tahribata uğrayabiliyorlar. Genelde toprak altında bulunan bu alanlar en çok da kentsel dönüşüm ve büyük inşaat faaliyetleri sonucu ortaya çıkıyor.
Halet Çambel’in, ‘bir bölgedeki kültür varlıklarının ancak o bölgenin insanının sahiplenmesi durumunda korunabileceği’ vurgusundan hareketle yerel unsurların desteğini alabilmek, oradaki günlük yaşantıyı da zedelemeden çalışmaları sürdürebilmek ve yine kente kazandırabilmek projelerdeki en önemli nokta olmalıdır.
Mahalle arasında arkeoloji nasıl olurmuş diyerek Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nden Alessandra Ricci ile kentsel arkeoloji kavramı ve Küçükyalı’daki arkeolojinin tarihi; Küçükyalı Arkeopark Projesi’nde tasarımları üstlenen mimar Sinan Omacan ile kentsel hafıza ve arkeoloji ilişkisi ve Küçükyalı’ya yönelik tasarladığı proje;
Küçükyalı Arkeopark Projesi’nde LİMEN Proje Yöneticisi olarak görev yapan Barış Altan ile alana yönelik yürütülen projelerin içeriği ve kapsamı; Küçükyalı Arkeopark Projesi’nde İSTKA Projesi Eğitim Programları Koordinatörü Ayşegül Yılmaz ile Küçükyalı Arkeopark’ın mahalleli ile ilişkisi ve proje kapsamında yerel halka yönelik neler yapılmak istendiği hakkında konuştuk.
Barış Altan: "Kültürel miras tanımında yavaş yavaş kullanılmaya başlanan ‘kent içinde sürpriz yaratan alanlar’ kavramına Küçükyalı arkeolojik alanı iyi bir örnek"
Kentsel arkeoloji kavramından bahseder misiniz?
Alessandra Ricci: Arkeolojik kazılar denilince, Anadolu bölgesinde, açık alanda yapılan kent üzerindeki kazıları düşünüyoruz. Kentsel arkeoloji ise bambaşka bir şey, çünkü kentsel arkeolojide, eski kentlerin üzerinde modern bir kentin yer aldığı bir durum var. O yüzden üst üste tabakaları görüyoruz.
Bu tür alanlar, genelde kentsel dönüşüm, büyük projeler, inşaatlar gibi kentsel müdahalelerle mi ortaya çıkıyor yani?
A.R: Evet, mesela Marmaray projesi örneğinde olduğu gibi, Yenikapı’da kurtarma kazıları yapılmıştı. Bize göre o bölgeler yok olma tehlikesi altındaki bölgeler. Türkiye’de önce inşaat yapılmak isteniyor, sonra kurtarma kazıları yapılıyor. O yüzden bir süre arkeolojik ve kültürel eserler beton altında kalıyorlar, özellikle İstanbul’da.
Alessandra Ricci: “Kentsel arkeoloji için yerin duygusu (sense of place) çok temel bir konsepttir. Bir kent içinde yaşayan kişiler mekânı ve nerede yaşadığını hissetmelidir.”
Sinan Omacan: Şehir dediğimiz şey, tarihsel birikimini içinde barındırıyor zaten. 19. yy’da kurulmuş bir kent bile 100 yıl sonra bazı şeylere karar veriyor, bazı öğelerinden vazgeçiyor, onlar yıkılıyor, dağılıyor ama bazılarını da ileriye taşıyor. Örneğin Yenikapı’da, Yedikule’de, Sulukule’de, Ayvansaray’da, Fener-Balat’ta veya Sultanahmet’te olup biten şeyler, sanki geçmişi yokmuş gibi, sadece bugün varmış gibi planlanıyor. 2000 yıllık bir şehirde elinizi attığınız yerde istediğinizi yapmak gibi bir şey söz konusu olamaz. Langa bostanının altında Theodosius Limanı olduğunu herkes biliyordu. Onlar yok diye kabul edilip devam edildi maalesef. Orası İstanbul ve alttan bir şey çıkmaması nasıl beklenebilir ki…
A.R: Kentsel arkeoloji için ‘yerin duygusu’ çok temel bir konsepttir. Bir kent içinde yaşayan kişiler mekânı ve nerede yaşadığını hissetmelidir. Kentsel arkeolojiyi bu bakışla görmek gerekiyor. Ortak mekân algısını inşa etmek gerekiyor.
S.O: Alessandra’nın ‘yerin duygusu’ kavramında dediği gibi, kent tarihsel hafızayı barındırıyor. Kentsel arkeoloji şehirde yaşayan insanın hafızasının oluşabilmesi için hele de İstanbul gibi bir yerde zorunludur. Diğer türlü gelecek nesle hiçbir şey aktarmayan, ne aktaracağı ile ilgilenmeyen ya da bir önceki nesilden bir şey almamış toplum oluruz.
Ayşegül Yılmaz: “Tepeden inme kararlarla değil, öncelikle yaşayanlara sorarak, onların fikirlerini alacağımız bir arkeopark oluşturmak istiyoruz.”
Arkeopark nedir, nasıl kurgulanır? Çevrede yaşayanlar veya kentli için Küçükyalı arkeopark ne ifade ediyor, nasıl yararlanıyorlar?
Ayşegül Yılmaz: Arkeoparkla amacımız burada çevre halkıyla veya genel anlamda İstanbul halkıyla iç içe bir takım etkinliklerin, faaliyetlerin gerçekleşeceği ortak bir alan olarak planlamak. Tepeden inme kararlarla değil, öncelikle yaşayanlara sorarak, onların fikirlerini alacağımız bir anket çalışması yapacağız. Biz bu alanın halkla, yaşayanlarla, kentle bütünleşik olmasını istiyoruz. İstanbul’un farklı semtlerinde de bu alanın tanınmasını istiyoruz. Tarihsel bilgilerimizden hareketle, bu bölgenin Adalarla bağlantısı olduğunu biliyoruz. Mesela Adalarda ziyaret edilebilecek yerleri de dâhil ederek kültürel bir rota planlıyoruz. Mahalle içinde kentten kopuk bir alan olarak kalmasını istemiyoruz.
Küçükyalı Arkeopark projesi nasıl ortaya çıktı? Çalışmalar nasıl başladı, kimler dâhil oldu?
A.R: Buraya ilk defa 1995-96 yıllarında alanı görmek için geldim. O zamanlar bu mahallede çok yoğun bir yapılaşma yoktu. Çevrede inşaat faaliyetleri artınca arkeolojik kalıntıların olduğu alan inşaat molozlarının atıldığı bir alan haline gelmiş. 2001 yılında Kültür Bakanlığı izni ile bir yüzey araştırmasına başladım. O zamanlar burası gerçek anlamda bir çöplüktü. Arkeolojik alanın çevresini yeşil bantla korumaya aldık. İstanbul 2010 Ajansı desteği ile burada 2009 ve 2010’da olmak üzere iki tane arkeolojik kazı sezonu yaptık. Şimdi mahalleliyi de içine katarak Avrupa Birliği, İstanbul Kalkınma Ajansı ve Koç Üniversitesi’nin destekleri ile çalışmalara yeniden başladık.
Barış Altan: Küçükyalı gibi, kentin içinde kalmış arkeolojik alanlar kent hafızasının somutlaştığı, kentin bu parçasının da bir geçmişinin olduğunu somutlaştıran noktalar. Buranın tarihinin -en azından şu anki bilgilerimizle- 9. yy’a kadar gittiğini söyleyebiliyoruz. Tarihi Yarımada’da nerede ne çıkacağını az çok kestirmek mümkün, birçok insan için şehrin tarihi merkezinden bu kadar uzakta, çevresindeki bunca yapılaşmaya rağmen nispeten iyi korunmuş böyle bir alanı görmek sürpriz oluyor.
Barış Altan: “Sadece yürüyüş yolları, rampalar değil, bunun da ötesinde alanla beraber yaşama, arkeoparktan beklentilerine yönelik adımlar ile mahallelinin sahiplenmesi arttırılabilir.”
Mahallelinin arkeolojik alanla ilgili fikirleri ne, buradaki faaliyetleri nasıl karşılıyorlar?
B.A: Çevrede yaşayan insanlar için toplumun genel algısını yansıtan bir durum var burada da… Genel olarak burada bir şeyler yapıldığı sürece olumlu yaklaşım artıyor. En önemli somut çıktılardan biri Sinan’ın arkeolojik alana yönelik projesi olacak. Sadece yürüyüş yolları, rampalar değil, bunun da ötesinde alanla beraber yaşama, arkeoparktan beklentilerine yönelik adımlar atabilirsek, bu sahiplenmeyi arttıracağız.
Alanda yürütülen projelerden bahseder misiniz?
B.A: Şu an itibariyle Küçükyalı arkeolojik alanı iki tane projenin konusu. Bir tanesi Avrupa Birliği’nin ‘Karadeniz Havzası’nda Sınır Ötesi İşbirliği Programı’ kapsamında yürütülen, Temmuz 2013’te başlayıp Temmuz 2015’te sona erecek “LİMEN: Ege’den Karadeniz’e Kültürel Limanlar” isimli proje. Projenin temelinde Karadeniz havzasındaki kültürel limanların ya da tarihi liman kentlerinin kültürel turizm anlamında geliştirilmesi ve yeni bir kültür rotasının parçası olmasını sağlamak. Burada bizim hassasiyetimiz kitlesel turizmin konusu olması değil, daha farklı arayışları olan turist gruplarına yönelik rotalar oluşturmak. Ayşegül’ün biraz önce bahsettiği gibi, buradaki arkeolojik alan ile belki Tarihi Yarımada ve Adalar’ı içeren bir kültür rotası oluşturmak. Diğer proje de İstanbul Kalkınma Ajansı’nın desteği ile yürütmeye başladığımız, ‘Küresel Turizm Merkezi İstanbul Mali Programı’ kapsamında desteklenen bir proje. Bu proje ise Eylül başı itibariyle başladı ve bir yıl sürecek. Orada da arkeolojik alanda alan yönetimi planı hazırlanması ve kazı çalışmalarının kaldığı yerden devam etmesi projenin hedefleri arasında. Sinan’ın yapmış olduğu tasarımın bir bölümü olan ziyaretçi merkezi, bizim InfoPoint olarak adlandırdığımız yapının inşasının tamamlanması ve genel olarak da alanın çevre düzeni, engelli erişim rampaları, yürüyüş parkurlarının kurulması ve kültürel ve sosyal çalışmalar bu projenin birer parçası olarak yürütülecek. LIMEN projesi kapsamında, Kadıköy’den Kartal’a uzanan sahildeki bisiklet yolundan Küçükyalı ArkeoPark’a bir kolun ulaşmasını hedefliyoruz. Geçen hafta Bisikletli Ulaşım Platformu’ndan (BUP) gelen bir ekiple rota için keşif yaptık.
Sinan Omacan: “Arkeolojik alan, açık alan olarak mahalleli tarafından kullanılan bir yer. Dolayısıyla bu iki kullanımı yani hem kültür mirası ve tarihsel bellek alanı olarak kullanımı ve basitçe bir rekreatif alan olarak kullanmayı bir arada yürütebilecek bir projeydi.”
Alana yönelik tasarladığınız mimari proje hakkında bilgi verir misiniz?
S.O: Semayi Eyice’nin bu bölgeye dair 1950’ler civarında çekilmiş bir fotoğrafı var. O fotoğrafta sadece ağaçlar var ve etrafta bir tek yapı bile yok. 50 yıl içerisinde burası o denli yapılaşmış ki, nefes alacak bir yere sahip değil. Arkeolojik alan, açık alan olarak mahalleli tarafından kullanılan bir yer. Hem kültür mirası ve tarihsel bellek alanı olarak kullanımı ve basitçe bir rekreatif alan olarak kullanmayı bir arada yürütebilecek bir proje tasarlamıştık. Daha sonra, Alessandra’nın da dediği gibi 2009-2010 yılında yapılan kazı çalışması haricinde başka bir çalışma olamadı. Şimdi o zaman sorun olan mülkiyet sorunları gözetilerek ve basitleştirilerek projenin parça parça gerçekleşmesi için etaplayarak yeniden bir çalışmaya başladık.
B.A: Alanın gündelik yaşamla ne kadar iç içe olduğu hakkında küçük bir örnek vereyim. Arkeolojik alandaki “kule” olarak adlandırdığımız yapının üzerinde geçici bir çatı var. 2 hafta kadar mahallede yaşayan kadınların gelip, o çatının üstünde tarhana kuruttuğunu gördük. Bu örnek alanın ne kadar hayatın içinde olduğunu gösteriyor.
Tarihi yarımada’dan bu kadar uzak bir alanda Bizans dönemine ait eserlerin bulunması size de şaşırtıcı geldi mi?
A.R: İstanbul’u sadece Tarihi yarımada’dan ibaret, surlar içinde bir kent diye düşünüyoruz. İstanbul için alan yönetim planı sadece Sur İçi için yapıldı, banliyöler düşünülmüyor. O zamanlar banliyöler ile yoğun diyalog varmış fakat Küçükyalı uzak bir banliyö, nedeni ise Adalar ile bağlantısının olması… Bu nedenle bu projede, Küçükyalı ArkeoPark’ın Adalar ile bağlantısını da kuralım istiyoruz. Burada araştırmalarımıza göre 9. yy’a ait bir manastır yapısı var, Patrik İgnatius’a aitmiş. Patrik İgnatius ana karada bir tane, adalarda üç tane manastır yapıyor. Bu manastır grubu içinde en büyük, en modern ve mimari açıdan en ileride olan manastır Küçükyalı’daki manastır.
Not: Küçükyalı Arkeopark Projesi Avrupa Birliği, İstanbul Kalkınma Ajansı ve Koç Üniversitesi desteği ile yürütülmektedir.