Akşam'ın haberine göre, neredeyse bir aydır Türkiye’nin gündeminden düşmeyen Gezi Parkı protestoları boyut değiştirerek sürerken, Topçu Kışlası’nı yıkıp yerine bugünkü yeşil alanı oluşturan dönemin Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar’ın oğlu Üner Kırdar, ilk kez konuştu.
Babasının Yassıada günlerinden sonra kendisini üzen en büyük olayın isminin Gezi Parkı tartışmalarında geçmesi olduğunu söyleyen ekonomist ve Birleşmiş Milletler Danışmanı Üner Kırdar, “Olaya politik olarak taraf değilim. Bu kentin çocuğu olarak, İstanbul’a bu kadar hizmet etmiş ve bunu hayatıyla acı bir şekilde ödemiş bir kişinin oğlu olarak İstanbul’un daha güzelleşmesi ve insana, İstanbullu'ya yaraşır bir hale getirilmesini isterim” diyor.
Taksim Meydanı’nda trafiğin yer altına alınmasını desteklediğini söyleyen Kırdar, Topçu Kışlası’yla ilgili fikirlerini şöyle paylaşıyor: Ancak babamın eseri olan parka kışlanın yapılmasına karşıyım. Bu park yapıldığı zaman İstanbul’un nüfusu 800 bindi, bugün ise 17 milyon. Parkın içine kurulmuş olan kanunsuz binaların bir an önce kaldırılması ve Gezi’den Dolmabahçe’ye uzanan bütünlüğünün korunması lazım.
"Hastalandım"
Bugün babamın üzerinden, 52 yıl sonra yapılan bu tartışma adeta içimi yakıyor. Çünkü, geçmişteki hizmetleri, karşılığında çektiği azabı tekrardan duydum ve hastalandım, tansiyonum 19’a çıktı. Avrupa’da bulunmuş bir insan olarak medeni bir şehrin ihtiyaçları nedir onu bilen bir adamdı. İstanbul’daki geniş yeşil alanların dördü babam zamanında yapılmış veya alınmıştı.
"Siyasete karışma"
Gezi Parkı ve kışla tartışmasını ilk kez 2011’in haziranında İstanbul’a geldiğimde duydum. Arkasından bir iki gazetede bunu abartan ve babamın şahsiyetini küçülten, hakarete varan yazılar görmeye başlayınca canım çok sıkıldı. Sırf iktidara yalakalık yapmak için ileri sürülen görüşlerdi. Ama babam bana “siyasete karışma” vasiyetinde bulunduğu için bu konuda bir şey demiyorum.
"Hyde Park gibi olurdu"
Her sene İstanbul’a gelişimde Gezi’ye gidip dolaşırım. Geçen yıl biraz daha temizlendiğini ve birazcık toparlandığını gördüm. Zaten park şu kadar kalmış. Ortada Gezi diye bir şey kalmamış ki. Ama Gezi’yi tek başına ele almamız bir hata. Çünkü Gezi, bütün vadiye yapılan bu parkın sadece giriş kısmıydı. O nedenle Gezi’yi ayrı değerlendirmemek lazım.
Park’tan Dolmabahçe’ye uzanan vadiyi içine alan bu parkı ne hale getirdik diye bakmalıyız. Bu parkı, maalesef, koruyamadığımız gibi çeşitli dönemlerde iktidar olmuş parti, belediye veya kişiler bu parkı, sanki babalarından miras kalmış gibi yer yer, kısım kısım bölerek kendi amaçlarına göre kullandılar.
Hilton’un İstanbul’a gelişinde, babam kendilerine otel yeri için Çırağan Sarayı’nın yanındaki Kempinski’nin yerini göstermişti. Hilton ise “Bu otel şehrin merkezinden uzak olur. Şehrin ve parkın ortası otel için güzel olur” diyerek çekip gidiyor. Bunun üzerine o zamanki hükümet de “Yapılsın” diyor.
Yine bugünkü Hyatt Otel’in yerinde İstanbul Tenis Kulübü, Ceylan Inter Continental Otel’in yerinde de Taksim Gazinosu vardı. Yine parkın bitiş kısmı da taşlık kısmıydı. Yani Swissotel’in orası. Babam, otelin yanındaki yokuştan aşağı inen yolu yapmıştı.
Dolmabahçe’ye uzanan bütünlüğün korunması lazım. Hilton’un yapılmasıyla bütün parkın ortası kapatıldı. Yine Şişli ve Beyoğlu Belediyesi nikah dairesi yaptı. Böyle bir şey olabilir mi? Yine önceki yıllarda da, Gezi Parkı’nın ön tarafı Trafik Vakfı’na otopark olarak kiraya verilmişti. Geri kalan kısmında ise nargile kahveleri kuruldu. O nedenle, bunları bir bütün olarak değerlendirmek ve ele almak gerekiyor. Çünkü bozulmasaydı, Hyde Park gibi bir bütün olarak kalacaktı.
“Biz park istiyoruz”
Gençler “Biz yeşillik, park istiyoruz” gerekçesiyle parkta yatıyordu. Biz 1996’da Habitat’ı İstanbul’da yaparken Türk çocuklarından “bu şehir sizin olacak, ne söylersiniz” düşüncesiyle müsabaka düzenledik. O zaman da bize, “ağaçların olduğu, kuşların öttüğü, çiçeklerin açtığı korkusuz dolaşabileceğimiz parklar istiyoruz” mesajını vermişlerdi. Yıllar sonra da bugün aynı mesajı bugünkü çocuklar veriyor. Önemli olan bu. O zamanki küçük çocuklar bugün 45 yaşında olsa, bugün aynı mesajı veren bu çocuklar onların çocukları olsa gerek.
"Destek vermedim ama"
Eylemci çocuklara desteğe gitmedim. Oraya gidip de benim katkım ne olacak. O zaman ben de bir türlü nümayişçi olarak görülebilirdim. Zaten 80 yaşına gelmiş bir adamım. Oraya gittiğim zaman onun bir parçası oluyorum. Tabii, gösteriler de çok önemlidir ama benim niyetim gösterilerin parçası olmamak. Her gün televizyonlarda ne olduğunu gördük. Hastalanmadan evvel, Gümüşsuyu’nda oturan ağabeyime giderken, arkalardan dolaştım. Parkı en son o zaman gördüm.
"60 yıl önceki haline getirilsin"
Benim gönlümden geçen babamın yaptırdığı 60 yıl önceki haline, güzel bir park haline getirilmesi. Hyde Park neyse öyle olmalı. Gezi’nin eski haline getirilmesi ve bu Gezi Parkı’nın girişi olarak tekrar 2 No’lu Park’ın canlandırılması ve ne gerekiyorsa yapılmasını talep ediyorum. Şöyle de düşünün, bu park yapıldığı zaman İstanbul’un nüfusu 800 bindi, bugün ise 17 milyon.
Bu yapılırken, parkın içine kurulmuş olan kanunsuz binaların bir an önce kaldırılması lazım. Öte yandan, bir yurttaş ve İstanbullu olarak Taksim’de trafik pisliğinin temizlenmesi, trafiğin yer altına alınması taraftarıyım. Ancak kışlanın yapılmasına tamamıyla karşıyım. Çünkü kışla ülkeye bir faydası olmuş bir kışla değil. Orayı bu kadar güzel açtıktan sonra buraya bina yapılmasına bütün mimarlar da karşı zaten.
"Hilton Parkı halka açılsın"
Medeni memleketlerde şehri güzelleştirmek sadece devletin ve belediyenin görevi değildir. Zengin kesimin de katılması gerekir. Rant peşinde koşacaklarına “Şehri güzelleştirmek için neler yapılması gerekir” demeliler.
Zenginlerimiz kendini daha zengin etmek için gelip de bu parkın sağında solunda yapılan otelleri rant için almasınlar. Mesela Hilton Oteli, tamam, özelleştirildi. O zaman parkını halka açsın. İstanbul halkından alınan bu park, halkın hizmetine devredilsin. Biz elimizdeki kamu arazisini satıyoruz, rant peşinde.
"Gezi Parkı talan edildi"
Bugünkü bu laflar ve nümayişler geçecek. Ortada kalan nedir? Ona bakmak lazım. Ortada kalan ve esas olan parkın talan edilmesidir. Babamın yaptıklarıyla iftihar ediyorum. Onun yaptıklarını İstanbul şehrine bir miras olarak görüyorum. Bu mirasın kimler tarafından parçalandığının hesabını sormak, herhalde, bana düşmüyor. Bugün şehrin başında olanlara düşüyor.