Başlarında sarı yazmaları, yüzlerinde kaygıyla Loç halkı nöbette.
Loç Vadisi’ne yapılacak HES ile suları ellerinden alınacak. Bu Loç için ölüm,
halk için göç demek... Ancak kararlılar, direnecekler.
Yeşilden
maviye dönüyor renkler, kahverengiye sonra da. Hepsi birbirinin içinde. Toprak,
gök, orman, deniz... Doğa Derneği’yle Küre Dağları’nda yer alan Loç Vadisi’ne
gidiyoruz. Bir süredir Loç Vadisi’nde nöbet tutan köylülerle konuşacak,
dertlerini soracağız.
Gün akşamdan sabaha varıyor. Biz hâlâ yoldayız.
Dağları tırmandıkça sisin altında kalıyor köyler. İstanbul’un kargaşasından
doğanın sakinliğine sığınarak ilerliyoruz.
Küre Dağları, Karadeniz’deki
diğer dağların aksine geniş kireçtaşı kayalıklarını barındırıyor. Devrekani Çayı
ise bize eşsiz bir manzara sunuyor. Çay, beş büyük kanyon sisteminden geçerek
dolanıyor Küre Dağları’nı. Bunlardan biri de dünyanın ikinci büyük kanyonu olan
Valla Kanyonu.
Loç Vadisi’nin bir yüzü Karadeniz, diğeri Akdeniz
özelliği taşıyor. Bir yüzünde sandal ağaçlarından oluşan ormanlar, diğerinde
kayın ve göknar ormanları…
Bütün bu güzelliğin Loç Vadisi’ndeki
Devrekani Çayı üzerine yapılmak istenen hidroelektrik santral (HES) projeleri
nedeniyle yok olacağını düşündükçe hüzün ve öfke sarıyor. Oysa Loç Vadisi
yaşamalı. Neden mi? Bırakalım yanıtı rakamlar versin:
Küre Dağları, 305
Önemli Doğa Alanı ve 122 Önemli Bitki Alanı’yla mutlak korunması gereken yerler
arasında.
16’sı nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan 29 endemik
bitkiye ev sahipliği yapıyor. Akyıldız (Ornithogalum kuereanum), dünyada sadece
bu bölgede yaşayan yerel bir endemik tür.
Sadece bitkiler mi, hayvanlar
için de iyi bir yuva bu alanlar. Alaca sinekkapan (Ficedula semitorquata) nesli
küresel ölçekte tükenme tehdidi altında olan ve bu bölgede üreyen bir
tür.
Loç Vadisi Akdeniz mikrokliması ve bitki örtüsü özellikleriyle
eşsiz. Akdeniz makilikleri ve Karadeniz ormanlarının bir arada görüldüğü
düşünülürse bu eşsizlik daha iyi anlaşılabilir.
Hepsi bu değil, yüzlerce
insana da ev sahipliği yapıyor. Onlara yaşamları için ihtiyaç duyduklarını
sunuyor hiç çıkarsız... Ancak 2000’de Milli Park ilan edilen bölge, şimdi devlet
eliyle yok edilecek. Küre Dağları’nın kalbi Loç Vadisi’nde yapılması planlanan
HES projesi, 4 bin 800 metre boyunca Devrekani Çayı’ndaki suyun en az yüzde
85'ini tünellere hapsedecek. Bu vadi için ölüm demek, insanlar için göç. Oysa
Birleşmiş Milletler de geçen hafta suya erişim ve hıfzısıhhayı temel insan hakkı
olarak tanıdı...
İşte, rahat evlerini bırakıp, yaşlıları ağrıyan
dizlerine, yüksek tansiyonlarına aldırmadan, çocukları oyunlarını düşünmeden,
gençleri gezmeyi umursamadan vadide nöbete tutan da bu. Loç halkı projenin
yıkıcı etkilerine karşı iki haftadır suyun başında nöbette. Seslerini,
oluşturdukları Loç Vadisi Koruma Platformu’yla duyurmaya çalışıyorlar.
Ankara’da, İstanbul’da da eylemler yapıyorlar günlerdir.
Ağaçların
arasında kurulmuş çadırlara doğru ilerliyoruz. Nöbet yerlerinde buluyoruz
onları. Başlarında yine sarı yazmaları. Erdinç Ay, “Ümran Boru şirketi tamamen
hukuksuz bir biçimde iş makineleriyle vadimizi, yaşam alanlarımızı talan etmeye,
ağaçlarımızı kesmeye başladı” diyerek anlatıyor süreci, “Bir yandan da rant
alanı haline getirilen derelerimizdeki suları 4 bin 800 metre boyunca taşımak
için 3,55 metre çapındaki boruları topraklarımıza döşeyecek. Bunun için tapulu
tarlalarımıza, bizleri korkutup sindirerek el koymak istiyor. Bu durum da
devletin ve şirketlerin halkı yok saydığını gözler önüne seriyor. Ümran Boru’ya
sesleniyoruz, Loç Vadisi’nde faaliyet gösteren şirketler vadimizden çıkana kadar
suyumuzun başında nöbet tutmaya kararlıyız”.
Hanefi Taş, 58 yaşında. Altı
çocuğunu bu topraklar sayesinde büyütüyor. Güneşin ilk ışıklarıyla başlayıp,
akşama kadar toprakla uğraştığı günler uzak değil. “Bir ağaç gölgesinde bile
oturamazdık çalışmaktan” diyor gözleri ağaçlara takılı, “Tam şimdi oturmak için
fırsat bulduk. Şimdi de ağaçlarımızı kesmeye geldiler”. Ağaçlar onun için
çocukları gibi. Nasıl olmasın? Her çocuğu için bir ağaç diken o değil mi? Şimdi
bu ağaçların kesilmesine nasıl izin verebilir? Vermiyor. Vermeyecek. “Buraya
gelen yolda elma, ceviz ağaçları vardı. Önünden her geçen canı çektiğinde
koparır yerdi. HES yapmak için yol açma çalışmalarında kesmişler. Görünce sinir
krizi geçirdim” diyor. Konuştukça öfke büyüyor sesinde: “Suyumuzu da, ağacımızı
da vermeyiz. Gitsinler”.
Hele HES’çilerin kendilerini suçlaması yok mu?
En çok da bu çileden çıkarıyor Hanefi Taş'ı, “HES’çi Bekir bizi ikna etmeye
geldi. Kovdum. Bana ‘Misafir sevmiyor musun’ diye sordu. Misafir ev sahibini
atıp, evini elinden alır mı? Bizi topraklarımızı satmaya ikna edemezler”.
Loç halkı başlarında sarı yazmaları, HES’in durdurulması için açtıkları
davanın sonucunu bekliyorlar. Yakın zamanda bilirkişi heyeti raporunu
hazırlayacak. Ancak davaya rağmen şirket çalışmalarını durdurmadığı için
Loçlular da sularının başında nöbetteler. Zaman zaman şirket çalışanlarıyla,
zaman zaman da jandarmayla karşı karşıya geliyorlar. Ancak mademki bunca yıl Loç
Vadisi doyurdu onları, onlar da şimdi ona sahip çıkacaklar...
Bütün
bunların sizin korunaklı yaşamlarınızdan uzakta geçtiğini düşünüp arkanızı
dönmeyi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü Loç sadece bir halka. Türkiye’de
iki bin HES projesi olduğu söyleniyor. İşin komiği ise, 2023 yılına kadar bu iki
bin HES hayata geçirilse bile, elektrik ihtiyacının ancak yüzde 5’i
karşılanabilecek… Bunun karşılığında ödenecek bedel ağır. Yüz binlerce ağaç
kesilecek, yok edilen bitki örtüsüyle topraklar çölleştirilecek, iklim dengesi
değiştirilecek, onlarca hayvan yok edilecek... Üstelik devlet, özel şirketlere
devrettiği bölgelerin ne SİT alanı olmasını umursuyor ne de koruma altında
olmasını...
Neyse ki devlet umursamasa da halk topraklarına sahip
çıkıyor. Çünkü su hayattır ve hükümetin su politikaları pek çok yerde olduğu
gibi Loç Vadisi’ndeki hayatı da çalıyor. Bu cinayete siz de dur deyin! Tehlike
büyük ve her an sizin de kapınıza dayanabilir.