Depremin afete dönüştüğü 17 Ağustos 1999 tarihinde de Gölcük'ün İhsaniye'sinde belediye başkanı olan Ahmet Levent, 2007'nin ilk 9 ayını hapiste geçirecek... Yıllar süren yargılanması sırasında bile 3. kez seçim kazanarak halkının desteğiyle görevine devam eden Belediye Başkanı, suçunu "bilerek işlemediği"nden sonbaharda görevine dönebilecek...
Levent'in "deprem suçlusu" olması ise kamu görevinden ötürü değil, asıl mesleği olan inşaat mühendisliğindeki "20 yıl önce"ye ait bir "kusur"u yüzünden.
1999 depreminde yıkılarak, aralarında bir Yargıtay mensubumuzun kızının da yer aldığı 8 kişinin ölümüne neden olan Değirmendere'deki Yasemin Apartmanı'nın inşaatında "fenni sorumlu" olduğundan, "çökmenin mesulü" sayılıyor. Belde sakinlerinin 3 dönem "kesintisiz" güvenini alan bir belediye başkanının, yıllar önce mühendisliğinin gereğini yerine getirmediğinden ötürü cezaevine girmesi, kolay hazmedilir bir durum olmasa gerek. Üstelik, sadece yüzde 10 oranında kusurlu bulunmasına rağmen.
Nitekim, belediye çalışanları ve halkla birlikte bölgedeki hemen tüm belediye başkanlarının da katıldıkları "sevgi töreni"yle Gölcük Cezaevi'ne uğurlanan Başkan Levent diyor ki: "Hukuk da depremin altında kaldı. Türkiye'nin yüzde 80'i afet bölgesi olmasına rağmen yasalarımızda buna ait maddeler hâlâ yok... Sonuçta sadece mimarlar ve mühendisler günah keçisi oldular..." (Kocaeli Gazetesi-09 Ocak 2006)
'Kamu'ya ceza yok
Bu sözler, cezasını çekmesini artık önlemese de "haklılık payı" inkâr edilemeyecek değerlendirmeler. Resmen 20 bin, belki de 30 bin yaşamın söndüğü 1999 depreminde "kusurlu" bulunarak yargılananlar 100 kişiyi geçmiyor...
Bu rakam bile siyasetçilerimiz gibi yasalarımızın da depremi önemsemediğini göstermiyor mu? Yeni TCK'ye "imar suçu" bile eklenmesine rağmen, "afete karşı kamusal ihmaller" için yine herhangi bir düzenleme yok
Böyle olunca da örneğin yine Levent'in davasında, kurallara aykırı inşaat için yüzde 35 kusurlu bulunan Değirmendere Belediyesi'ndeki ve Bayındırlık Müdürlüğü'ndeki kamu görevlilerine dokunulmazken, "serbest mühendis" yüzde 10'la cezaevini boylayabiliyor... Dahası, aynı apartmanla birlikte çökerek 7 kişinin yaşamını yitirdiği komşu binanın sorumluları hakkında soruşturma bile açılmamış olması da deprem hukukumuzun durumunu yeterince gösteriyor...
Yok olan siteler 'suçsuz'! İhsaniye, Kocaeli Körfezi'nin ucunda 12 bin nüfuslu şirin bir beldemiz. Kocaeli Üniversitesi 'nin buradaki meslek yüksekokulunda verilen harita teknikerliği eğitimi, bölge belediyelerine de önemli destek sağlıyor.
1999 depreminde, özellikle "Çiftlik" ve "Deniz Evler" mahallelerindeki "1980'li yıllarda imar izni verilen apartman siteleri" adeta haritadan silinmişti. Ovakent, Yılmazkent, Filizkent, Gökkuşağı, Harb-İş, Mehtap ve Eğitimciler gibi sitelerde "1200 kişi" nin yitirildiği bu yıkımlarda, 1800 konut kullanılamaz hale gelmişti.
Şimdi belediye başkanlarını cezaevine uğurlayan İhsaniyeliler, çoğu "toplu konut kooperatifleri"nce inşa edilmiş ve 1999'da tümüyle "yok olmuş" bu yapılara ait sorumluların bile ortalıkta "özgürce dolaşmalarını", hukuk devleti açısından hiç de olumlu yorumlamıyor olmalılar...
Depremdeki büyük zemin çökmesiyle apartman mezarlığına dönüştükten sonra Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nca yerleşime kapatılan bölgenin 1980'lerde onanmış bilim dışı imar planlarından ötürü ne ceza alan var ne de sorgulanan...
İşte böylesi bir yasal karmaşanın talihsiz isimleri arasında cezasını çekmeye başlayan 57 yaşındaki Ahmet Levent, doğma büyüme İhsaniyeli.
Eğitimine İhsaniye'nin köy okulunda başlayıp; Gölcük'teki Merkez Ortaokulu ve Barbaros Hayrettin Lisesi'nden sonra 1974'te İTÜ'den inşaat mühendisi olarak mezun olmuş. Askerliğini de Gölcük Donanma Komutanlığı'nda mühendis asteğmen olarak yapan Levent, 1989'da DYP'den İhsaniye belediye başkanlığına seçilmiş. Ardından 1999 ve 2004 seçimlerinde de "parti değiştirmeden" halkın yine desteğini almış...
Şimdi, 9 ay sonra bir eylül günü görevine döndüğünde, İhsaniye'nin geleneksel "Elma Festivali"ne de katılmış olacak... Bölgedeki deprem yıkımlarının asıl nedeni olan "rant planları"ndan sorumlu olanlar ise "yağmayı suç saymayan" siyasetin yarattığı "yasal güvenceler"le yaşamayı ve "kazanmayı" sürdürecekler.