Yeşil binaların firmaların toplam faaliyetleri içerisindeki payının 2009’da %13, 2012’de %28 olduğunu, 2015 yılında ise en az %60 seviyesine çıkmasının beklendiğini söyleyen Selçuk Avcı, Amerika’da LEED sertifikalı yapıların sertifika sahibi olmayan yapılara göre doluluk oranlarında %4 artış olduğu ve satış fiyatlarının metrekare başına 1700 dolar daha fazla olduğunu ve Türkiye’nin de bu konuma çok yakında yaklaşmış olacağını belirtiyor.
Avcı Architects kurucusu Mimar Selçuk Avcı’nın yeşil bina teknolojilerini bir adım öteye taşıyarak termal labirent sistemini Türkiye’de ilk kez kullandığı, 2014 Building Awards’da En İyi Uluslararası Yapı Ödülü’ne layık görülen ve LEED Platinum sertifikalı Türkiye Müteahhitler Birliği Merkez Binası, bünyesindeki çok çeşitli ekolojik uygulamalar sayesinde standart binalara oranla yüzde 50'ye yakın enerji tasarrufu sağlıyor ve bu nitelikleriyle de hala Türk inşaat sektörüne öncülük ediyor. Ayrıca son olarak, gayrimenkul sektöründe ve yatırım yönetiminde küresel ölçekte danışmanlık ve profesyonel destek hizmeti veren Amerika merkezli Jones Lang LaSalle (JLL) şirketinin, Dünya Yeşil Bina Konseyi (WGBC) ile birlikte geliştirdiği ‘’Ofislerde Sağlık, Refah ve Verimlilik’’ başlıklı araştırma kapsamında Türkiye’den yer alan tek yapı olan Türkiye Müteahhitler Birliği Merkez Binası, ofislerdeki havanın temizliği ve havalandırma konusunda dünya çapında örnek bina olarak gösteriliyor.
“LEED sertifikalı yapıların metrekaresi 1700 dolardan daha fazla"
Çalışmalarını Londra, İstanbul ve Ljubljana’daki stüdyolarında sürdüren, mimari ve iç mimari tasarımların yanında, sergileme ve sahne tasarımını da içeren geniş bir skalada projeler üreten Avcı Architects’in kurucusu ve ÇEDBİK (Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği) Yönetim Kurulu Eski Başkan Yardımcısı Mimar Selçuk Avcı, günümüzde sürdürülebilirliğin yalnızca ‘geri dönüşüm’ anlamında değil, alternatif malzemeler ve uygulama teknikleri, teknolojik gelişmeler, tasarım aşamalarında öngörülen enerji istatistikleri gibi özellikleriyle de ele alındığını dile getirerek, mimar ve işveren açısından önemli bir yere sahip olan tasarımın ekonomik boyutlarının da artık sürdürülebilirlik çerçevesi içerisinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Geri dönüşüme olanak tanıyan yapı sistemlerinin ekonomik potansiyelinin, pazar payı içerisindeki oranının her geçen gün arttığını söyleyen Selçuk Avcı, İngiliz mühendislik ve müşavirlik şirketi McGraw-Hill Construction’ın 2013 tarihli World Green Building Trends raporuna vurgu yaparak, yeşil binaların firmaların toplam faaliyetleri içerisindeki payının 2009’da %13, 2012’de %28 olduğunu, 2015 yılında ise en az %60 seviyesine çıkmasının beklendiğini söylüyor ve sürdürülebilir yapıların ticari anlamda yatırımcıya da sağladığı kazanımları yapılan araştırmalar üzerinden şöyle örnekliyor: “Amerika merkezli CoStar Group’un 2008’de ortaya koyduğu araştırma sonuçlarında, LEED sertifikalı yapıların sertifika sahibi olmayan yapılara göre doluluk oranlarında %4 artış olduğu ve satış fiyatlarının metrekare başına $1700 daha fazla olduğu belirtilmiş. Yine Amerika merkezli Northwest Multiple Listing Service’in yaptığı bir araştırmada ise, Seattle’daki çevre dostu evlerin diğer evlere oranla %24 daha hızlı satıldığı ve %5,9 daha fazla prim yaptığı gözlenmiş.”
"Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı yılda 1,2 milyar TL tasarruf getirir"
Sürdürebilirliğin sadece yapı ölçeğinde değil, sürdürülebilir ekonomi açısından da irdelenmesi gerektiğinin altını çizen Selçuk Avcı, Enerji ve Isı Tasarrufu Derneği (ETADER)’in araştırmalarına dikkat çekerek, Türkiye’deki yapılarda merkezi ısıtma sistemini kullanan yaklaşık 2 milyon konutun yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı ve bilinçli enerji tüketimi ile yılda 1,2 milyarlık TL tasarruf getirebileceğini belirtiyor.
Selçuk Avcı, Türkiyenin enerji ithalatında tükettiği enerjinin dörtte üçüyle hala dışarıya bağımlı bir ülke olması ve bunun giderek artması dolayısıyla, yerli kaynak üretim ve tüketim politikalarında ciddi adımlar atılması gerektiğini vurguluyor. Bununla birlikte, enerji verimliliğinin sadece noktasal olarak tasarlanan yapılar üzerinden değil, “küresel ölçekte’’ de düşünülmesi gerektiğinin önemli olduğunu belirterek, Ocak 2015 Türkiye Enerji Raporu’ndaki verilere dikkat çekiyor: “1990-2013 arası Türkiyede’ki genel enerji dengesine bakıldığında, 1990’dan 2013’e birincil enerji talebi %127,39 ithalat %211,62 artarken, yerli üretimdeki artış %24,78 ile sınırlı kalmıştır. 2014’teki enerji maddeleri ithalatı $54.785.000.000 iken, 2015-2017 dönemi için yıllık ortalama $59.874.000.000 ithalat bedeli öngörülmektedir."
Mimar Selçuk Avcı, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımız değerlendirildiğinde, aynı rapora göre elektrik üretimi amacıyla kullanılabilecek güneş enerjisinin henüz sadece binde biri-ikisi’in değerlendirildiğini, oysa Türkiye’nin güneşe dayalı yıllık 400 milyar kWh elektrik üretim kapasitesi, 2014’te tükettiğimiz elektriğin bir buçuk katından daha fazla olduğunu yineliyor. Ayrıca, bir konutun enerji faturasının %80’nini ısıtma ve soğutma enerjisinin oluşturduğunu ve bir alanı soğutmak için harcadığımız enerjinin ısıtmak için harcadığımız enerjiden 3 kat fazla olduğu göz önüne alındığında, her konuta düşen yıllık 500 TL’lik ek maaliyetin enerji verimliliği açısından oldukça önemli olduğuna işaret ediyor.
"Sıfır emisyonlu binalar tasarlanmalı"
Sürdürülebilir yapı tasarımının ‘yeşil bina’ trendinden ibaret olmadığını önemle vurgulayan Selçuk Avcı, tasarım süreçlerindeki verilerin tam anlamıyla gözden geçirilip tanımlanmasıyla ve yerel kaynakların kullanımıyla yapı uygulamalarının iyileştirilebileceğini dile getiriyor ve sürdürülebilirliğin etik, ekonomik ve ekolojik ana eksenlerinde ele alınması gerektiğini vurguluyor.
Sürdürülebilirliğin, teknolojik gelişmelerle birlikte yapının hem üretim hem de kullanım süreçlerini daha verimli kıldığını söyleyen Selçuk Avcı, bu yüzden düşük enerjili ve sıfır emisyonlu binalar tasarlamanın artık kaçınılmaz bir konumda olması gerektiğini vurguluyor ve bunun olası ekonomik yansımalarını evrensel verilerle birlikte değerlendiriyor: “Dünya Enerji Ajansı’nın verilerine göre, mevcut teknolojileri kullanarak tasarlanan yapı üretimlerinde 2030 yılına kadar karbon salınımlarının %33 oranında azaltılması gerekiyor. Bu verilerin ışığında 2050’de bu oranın %50-85 arasında olması bekleniyor. Eğer küresel ısınma riskleri göz önüne alınmazsa ve uygulanabilir ekonomik adımlar atılmazsa dünya GSHİY’sının (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) %5-20 arasında olması tahmin ediliyor. Yani binalardaki karbon salınımlarının istenilen düzeye indirilebilmesi için gereken yatırım miktarları dünya GSHİY’sının %1 seviyesinde olması öngörülüyor.”
Selçuk Avcı, Avrupa Birliği ülkelerindeki yapıların %95’inin “passive house’’ (pasif ev) yöntemleriyle tasarlanıp uygulandığını ve 2019 yılında AB ülkelerindeki tüm yapılarda bu uygulamanın zorunlu hale getirilmesinin öngörüldüğünü dile getiriyor ve bu durumun Türkiye’deki yapı üretimine göre 20 kat daha çok enerji üretimi ve sıfır emisyon salınımlı yapıları işaret ettiğini vurguluyor. Sürdürülebilir yapıların en önemli enerji kaynağı olan güneşten faydalanabilmek için solar panellerin kullanımının da arttırılması gerektiğini söyleyen Selçuk Avcı, enerji üretim-tüketim dengesinin sağlanmasının oldukça önemli olduğunun altını çiziyor ve ekliyor: “Küresel ısınma raporlarında 20 sene içersinde ısınmadan dolayı kayıpların 1 trilyar dolara ulaşabileceğini ve bununla başa çıkmak için yaklaşık $200 milyar bir yatırımın gerektiğinden bahsediliyor. Bu yüzden global verileri dikkate almalıyız ve Türkiye’deki mevcut uygulamaları yeniden gözden geçirmeliyiz.”