Layher deneyimiyle daha fazla olanak

Alman iskele sistemleri üreticisi Layher, ‘daha fazla olanak’ sloganıyla Türkiye pazarına sunduğu ve yüzde 100 iş güvenliği sunan ürünleriyle 23. Uluslar arası Yapı Ankara Fuarı’ndaydı. Bir yıldır Türkiye’de olduklarını, önceliklerinin kurumsal yapılanmalarını tamamlamak ve pazara kendilerini tanıtmak olduğunu söyleyen Layher Türkiye Sorumlusu Birol Aldemir, www.yapi.com.tr’nin sorularını yanıtladı:

Size, krizin hala etkilerinin yoğun biçimde hissedildiği, pek çok projenin ertelendiği bir zamanda yeni bir pazara girme cesaretini veren ne oldu?

Cazipti, çünkü Türkiye’de yüzde 100 iş güvencesi sunan sertifikalı ürün yoktu. Özellikle cephe sistemlerinde bu açığı gördük. Kriz ortamını nasıl lehimize dönüştürebileceğimizi araştırdık. İnsanların bize ayırabilecekleri boş zamanlarının daha çok olacağını; dolayısıyla bu zamanı kendimizi tanıtarak kullanabileceğimizi düşündük. Firma ziyaretleri, fuar katılımları gibi başlıkları içeren bir tanıtım programı oluşturduk. İlgiyle de karşılandık. İnsanlar ilk defa böyle bir malzeme görüyorlarmış, sanki yeryüzünde böyle bir ürün yokmuş gibi tepkiler verdiler. Çünkü Türkiye’de değişik bir sistem var, ucuz olsun da nasıl olursa olsun diye bakılıyor. Yapı İstanbul Fuarı’na da katılmıştık ve orada da büyük ilgi görmüştük. İnsanlar üzerine çıktılar, gezdiler, dokundular. Tabi ilk etapta kaç para olduğu merak ediliyor. Fiyat söylenince de “O parayla şu kadar metrekare iskele alırım” deniliyor. Alırsın, ama maalesef sana yüzde 100 iş güvenliği sunmaz. Bizim ilk yıl için beklentimiz kendimizi tanıtmaktı. Mayıs ayında Bakanlık ile birlikte, İstanbul’dan bir danışmanlık firmasıyla ikili bir seminer organize ettik. Çalışma Bakanlığı’ndan müfettişler sunumlar yaptı, bu konular ele alındı. Sonuçta aktif bir biçimde pazara girdik diyebilirim.

Kurumsal yapılanmanız ne durumda?

Kuruluş prosedürlerini tamamlıyoruz; avukatlarımız bu konu üzerinde çalışıyor. Ofisimizle birlikte yıl sonuna kadar hazır olacağımızı düşünüyorum. Hedefimiz, Avrupa’daki sistemi Türkiye’de de oturtmak. Burada da bir mühendislik departmanı kuracağız. Yine Avrupa’daki gibi bütün malzemelerin hazır bulunduğu bir depomuz olacak, ki müşterilerimizin her türlü ihtiyaçlarına anında ihtiyaç verebilelim.

Bir inşaat projesi için ‘iskele’ ne anlama geliyor?

İskele sistemi önemli, çünkü yapıların yüzeylerini işleyebilmek için iskele şart. Onlarca metre yüksekliğe çıkıyorsunuz. Yüzey çalışmalarında en güvenli araç iskele; en aktif, en hızlı çalışabileceğiniz sistem iskele sistemi. Sıva, badana, yalıtım için iskele kurmanız şart.

İskele sistemlerinde ‘iş güvenliği’ neden önemli?

İş güvenliği derken öncelikle demek istediğimiz, Avrupa normlarına uygunluk. Bu da EN12810 ve EN12811 normlarında üretim ve kurulum demek. Bu normlar, Türkiye’de de sanırım 2005 yılında kabul edilmiş ve TS EN12810 ve TS EN12811 olarak adapte edilmiş. Ancak hiçbir üretici, üretim aşamasında bu normlara dikkat etmemiş, bu anlamda bir kontrol de olmamış. Ancak sanırım Bakanlığın yürüttüğü bir çalışmayla pilot bölge olarak seçilen altı ilde bu yıldan başlayarak kontroller yapılıyor. 50 ve 100 cm’lerde yan korkulukların olması, her katta platformların olması, kat geçişlerinde de içten ya da dıştan, güvenli merdivenlerin olması, kontrol edilecek konuların başında geliyor. Bunlara şu anda görsel anlamda dikkat ediliyor, malzemenin sertifikasının olup olmadığı sorulmuyor. Ama Tüpraş, Sabancı’nın bazı firmaları gibi kimi kurumsal firmalar bunu aramaya başladı. Tüpraş ile gayet iyi ilişkiler kurduk, satış yaptık ve devamının da gelmesini bekliyoruz. Beklentilerimizin üzerinde bir ilgiyle karşılaştık ve bu satış rakamlarımıza da yansıdı.

Mimari formlardaki gelişme iskele sistemlerine nasıl yansıyor?

Mimari formlardaki gelişmeler, ar-ge çalışmalarımızı ve mühendislik departmanımızı etkiliyor. Çok geniş bir ar-ge, mühendislik departmanımız, statikçilerimiz var. Projelerdeki beklentiler değiştikçe, onlar da daha kreatif, daha çözüme yönelik ürünler ortaya çıkarıyorlar. Teknik kadrosunun geniş olması, Layher için bir avantaj; ki onu Avrupa’da pazar lideri yapmıştır. Bu durumun, Türkiye için de geçerli olacağından eminiz. Biz sadece iskele satmıyoruz; iskeleyle birlikte proje de veriyoruz. Bizim için müşteri yoktur, partner, ortak vardır. Birlikteliğimiz, satış sonrasında da devam eder. Müşteri, kritik, fantazi bir iş alır, kritik bir noktada iskele kurması gerekiyordur. Bu noktada bizim mühendislik departmanımız hemen devreye girer, statik hesapları yapılır, üç boyutlu çizimleri hazırlanır. Sonrasında malzeme listesi belirlenir ve projeyle birlikte müşteriye sunulur.

İskele sistemleri inşaat maliyetleri içinde nerede duruyor?

Büyük inşaat firmaları, inşaat maliyetini hesaplarken ne yazık ki iskele maliyetini toplam maliyete yansıtmıyorlar. Çünkü büyük işler olduğu için metrekaresini 60 – 70 kuruş gibi düşünüyorlar. Hatta hiç düşünmüyorlar, çünkü bunu taşerona yansıtıyorlar: “Dış cepheyi taşerona veririz, o da iskelesini kurar yapar”. Güvenli iskeleler olduğu zaman, bunlar artık maliyetlere yansıyacaktır. Artık metrekaresinin maliyeti 50 – 60 kuruş değil, 6 – 7 lira olacaktır. Artık güvenli iskele kullanmak zorunda olacakları için, bu kalemleri de maliyetlerine yansıtmak zorundalar.

Satın alma dışında alternatif sunuyor musunuz?

Layher’in prensibi, satmaktır; hiçbir zaman kiralık vermeyiz. Avrupa’da iskele sistemleri kurulumu üzerine uzmanlaşmış firmalar vardır. Bunlar, Layher gibi firmalardan iskeleleri alırlar, müteahhitlere, taşeronlara, iskeleye ihtiyacı olanlara kiralarlar. Bunlar, sertifikalı firmalardır, kurulumu da kendileri yaparlar. Sertifikası olmayan hiç kimse iskeleye dokunamaz. İş bittikten sonra firma gelir, iskeleyi söker ve götürür. Bu sistemi, Türkiye’de de yerleştirmek istiyoruz. Direkt iskelecilere satıp, proje bazında onları destekleyeceğiz. İstanbul’da görüştüğümüz bazı iskeleciler var, Avrupa’daki gibi çalışmak istiyorlar ve bu konuda oldukça hevesliler. Biz de gerekli eğitimi ve desteği kendilerine vereceğiz.

Türkiye pazarının durumu nedir, siz nerede olmayı hedefliyorsunuz?

İstanbul genelinde 10 milyon metrekare iskele kullanıldığını biliyorum. Bu rakamın Türkiye genelinde 30 – 40 milyon metrekare olduğunu tahmin ediyorum. Layher, yüzde 60 – 70’lik pazar payıyla Almanya’da lider durumunda. Hedefimiz, Türkiye’de de sektörün lokomotifi olmak.

Uluslararası arenadaki Türk firmaları, dışarıda uydukları standartları neden Türkiye’de uygulamıyorlar?

Çünkü oralarda zorlama var. Türkiye’yi merkez alırsak, Doğu’da da böyle bir zorlama yok; Türkiye’deki sistem neyse, aynısı Doğu’da da kullanılabiliyor. Ama Batı’ya yaklaştıkça, güvenli ve sertifikalı iskele söz konusu olmaya başlıyor. Örneğin Rusya’da iş yapan müteahhitler, bu sistemi kullanmak zorunda. Oradaki işleri için bizde yüklü miktarda mal alan firmalar var. Ama orada dikkat edilen güvenlik beklentisi, ne yazık ki Türkiye’de göz ardı ediliyor. Büyük firmalar, baştan taşeronlardan bu kriterler çerçevesinde teklif istese, bunu şart koşsa, sorun baştan çözülmüş olacak.

Burada iş devlet kontrol mekanizmalarına düşüyor. Ne kadar çok kontrol yaparlarsa, o kadar zorlama olur. Almanya’da iskele kullanımı hacim olarak Türkiye’nin belki 50 katı. Ama 2009 yılında iskeleden düşerek ölen kişi sayısı 3; o da insan hatası kaynaklı. Türkiye’deki iş kazası rakamlarının aşağı çekilmesinde kontrol mekanizmaları, denetim çok önemli. Ama bunun için de denetim yapacak insanların eğitimli olmaları çok önemli. Önce denetimciler sertifikalandırılmalılar ki denetim yapabilsinler. Ürünün sertifikası var mı, izin belgeleri tam mı, bağımsız kuruluşlar tarafından testlerden geçirilmiş mi, hangi yük sınıfına giriyor, statik hesapları nasıl yapılmış soruları çok önemli. Malzemenin statik hesapları yapılmıştır, ama iki ay sonra korozyona uğrar. Almanya’da 10 civarında iskele üreticisi vardır, ama bugün İstanbul’da binlerce var. İş kazalarının bize alternatif maliyeti çok fazla. Hep astara yüzünden daha fazla para yatırıyoruz; önlem almış olsak daha ucuza gelecek her şey.