İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın sahibi olduğu
Kahve Dünyası markası tarafından üretilen ve Bülent Erkmen tarafından tipografik
tasarımı yapılan İstanbul 2010 çikolataları piyasaya sürüldüğünden beri ağzımda
acı bir tat var. Parlak renkli çikolata kutularının içinde ne saklı olduğunu
merak ediyorum. Özel tasarım ambalajlarıyla birlikte iştahla yalanıp yutulan
nedir? Marka yetkilileri ürünlerinin “İstanbul’u küresel kent yapmak adına
önemli bir katkı olduğunu” iddia ediyor. Bu çikolataların hammaddesi öyle
sıradan bir şey olmasa gerek.
2010 Avrupa Kültür Başkenti bir
çikolata fabrikası gibi çalışıyor. Bu fabrikada sermayenin ağzını sulandıran
türden bir kent imgesi üretiliyor: Sınıfsal ve kültürel çatışmalardan, gündelik
yaşamın şiddetinden arındırılmış, yarı canlı, yarı ölü bir beden olarak kent,
tatil köyü, eğlence merkezi, küresel marka olarak İstanbul. Bu imge kentin
içerisini ve dışarısını, toplumsal yaşamın ve siyasetin sınırlarını belirliyor.
Kim kente vizeyle, kim dozerle girecek, kim burada yaşamayı hak ediyor ve buna
kim karar verecek? Herkes haddini bilecek.
İstanbullu dediğin güzel,
kültürlü, paralı, iyi huylu bir insan evladı. Tek tip İstanbullu yok
elbette, sütlüsü de var, bitteri de. Aynı ambalaj içinde kültürel
çeşitlilik aroması. Oysa bir de sermayenin çiğneyip tükürdüğü, ambalajsız,
çıplak İstanbul var. Ve bu yazı onunla
ilgili.
DİSİPLİN
Kentin geleceğini emlakçıların
internet sitelerinden okuyoruz. Yazının başlığı: “Küçükçekmece Yeni Maslak
Olmaya Aday.” Şöyle devam ediyor: “Kültür yatırımlarına önem veren Küçükçekmece
Belediyesi üç büyük sanat merkezi açtı […] Yatırımlar yapılmadan önce kültür ve
sanat anlamında adı anılmayan Küçükçekmece, artık ‘Avrupa Başkenti’nin Kültür
İlçesi’ olarak kendinden bahsettiriyor.” Spor yatırımlarına da önem veren
belediye, iki olimpik havuz açmış. “80.000 kişi kapasiteli Olimpiyat Stadı ise
ilçenin kaderini değiştirecek en önemli yatırım” imiş.
İşte bizim
hikayemiz tam da burada, Olimpiyat Stadı’na bakan bir tepede başlıyor. Kültür,
sanat, spor yatırımları, plaza ve rezidanslarla kaderi değişen Ayazma
Mahallesi’nde geçiyor.
TEM Otoyolu çevresinde yapılan lüks toplu konut
projeleri, İkitelli Organize Sanayi Bölgesi ve Olimpiyat Stadı’nın inşa
edilmesinin ardından mahallenin üzerine kurulduğu arazinin değeri arttı.
Küçükçekmece, orta-üst sınıf rezidansları, alışveriş merkezleri ve marinasıyla
yeni bir Maslak’a dönüşecekti. Yeni Maslak’ın sakinleri Ayazmalılar olmayacaktı
elbette. 2004’te TOKİ, Büyükşehir Belediyesi ve Küçükçekmece Belediyesi üçlü
protokol imzaladı. Ayazma - Tepeüstü Mevkileri Kentsel Dönüşüm Projesi
başladı.
Ayazma Mahallesi sakinlerinden hak sahibi olarak kabul edilen
1474 ailenin, Bezirgânbahçe’deki TOKİ konutlarına taşınmasına karar verildi. Hak
sahipliğinden yararlanamayan, Ayazma'da kiracı olan 42 aile ise tamamen yok
sayıldı. Devlet Ayazmalı kiracıları bir anlamda vatandaşlıktan çıkarmış oldu.
Fakat onların gidecek başka yerleri, yaşayacak başka hayatları yoktu. Diğer
yandan kente pençeleriyle tutunan mahallenin çirkin görüntüsü bölgenin yeni
sakinlerini rahatsız ediyor, uğruna milyonlar harcanan güvenli ve huzurlu kent
imgesini tehdit ediyordu. Çok geçmeden yıkım
geldi.
SAVAŞ
Toplumsal ve politik hayatın
kıyısında, uçurum kenarında kurulmuş Ayazma’da ilk yıkımlar 2005 yılında
gerçekleştirildi. “İmparatorluk”ta iç savaş nedir, o günü yaşayanlar çok iyi
bilirler. Fetih için gelmişlerdi. Alacakaranlıkta baskın, çocukları korkudan
delirtti. İnsanlar insanlıktan çıktı. Değil özel eşyalarını, bebeklerini
yıkımdan zor kurtardılar. Taş taş üstünde kalmayıncaya kadar, dozer ve cop,
küfür ve dayak inatla çalıştı.
Ayazma’da yıkım savaşın ve siyasal
şiddetin uzamsal ve zamansal sınırlarının ortadan kalkmasının kanıtıydı. Yüksek
yoğunluklu polis müdahalesi, geleneksel olarak dışarıda kurgulanan “düşman” ve
içeride kabul edilen “tehlikeli sınıflar”ın ayırt edilemez hale gelişi, terör,
uyuşturucu ve fuhuşla suçlanan genelleştirilmiş, soyut bir düşmana karşı savaş…
Ayazmalılar bu kavramları çok iyi biliyor.
KONTROL
Çoğunluğu 90'lı yıllarda Doğu
ve Güneydoğu’dan köyleri boşaltılarak sürgün edilen Ayazmalılar için bu, ikinci
zorunlu göçtü. Yıkımlar sonrasında imkanı olanlar kiraya çıktı, hısım akrabanın
yanına sığınanlar, memlekete dönenler oldu. Sonuçta geriye 18 aile kaldı. 50’si
çocuk, 27’si öğrenci 77 kişi, İstanbul’un gördüğü en büyük mücadelelerden birine
başladı.
18 aile 2 yıl barakalarda yaşamaya terk edildi. 2007’de
Belediye 1500 polisle mahalleyi kuşattı ve barakaları yıktı. Çadır kurdular.
Küçükçekmece Belediyesi 2008’de çadırları da yıktı ve yeniden çadır kurulmasını
engellemek amacıyla yıkıntıları ortadan kaldırdı. Bedenlerinden başka sığınacak
bir şeyleri kalmayana kadar soyuldular. En azından kadınların ve çocukların
birkaç gün belediyenin tesislerinde misafir edilmesini istediler. Belediye kabul
etmedi. Çünkü İktidarın, fethettiği topraklarda savaşı her gün, tek tek her
vatandaşın bedeninde yeniden kazanması gerekiyordu. Söz konusu olan canlı beden
olarak bireyin toplumsal siyasal stratejilere dahil edilmesiydi. Ayazmalıların
biyolojik hayatları siyasi çatışma alanı haline gelmişti.
Çadırlarda
soğuktan ölen bebekler, yeşil kart verilmeyen hastalar, salgın hastalık ve
ölümle göçe zorlanan insanlar “çıplak”tır. Nüfus kayıtlarından silinmiş,
haritalardan çıkarılmış, etnik ve politik kimlikleri yok sayılan insanlar
toplumsal yaşamın dışına terk edilmiştir. Kentsel dönüşüm ev ve şehir, özel
hayat ve siyasal varoluş arasındaki duvarları ortadan kaldırırken en açık
örneğini toplama kamplarında gördüğümüz türden çıplak hayatlar yaratır. Cinayet
işlemeksizin yok edilebilen olan bu hayatlar
çıplaktır.
KAMP
Yasaların çözüldüğü ve askıya
alındığı, dolayısıyla insanın çıplak hayatının ortaya çıktığı bir yerdir kamp.
Burada birey siyasal-toplumsal kimliği değil, biyolojik özellikleri üzerinden
tanımlanır. İnsan çıplak hayatıyla baş başa kalmıştır. Kamp “yersizleştiren bir
yerleştirmedir”. Tıpkı Ayazma’daki çadır kent ya da Bezirgânbahçe TOKİ konutları
gibi.
Toplumsal muhalefetin, kentsel dönüşüm yaşanan diğer mahallelerin
desteği, Ayazmalı 18 ailenin olağanüstü direnciyle birleşince Küçükçekmece
Belediyesi'ne yapılan baskılar sonuç verdi. Ayazmalılar, yerel seçim arifesinde,
bir senelik kiraları belediye tarafından ödenmiş şekilde Bezirgânbahçe’de
kiralık konutlara taşındılar ve hak sahipliğinden yararlandırılmaları için
gerekli girişimler başlatıldı.
Ayazmalı 18 aile Bezirgânbahçe TOKİ
konutlarına yerleştirildiğinde savaş bitmiş değildi. TOKİ konutları, yeni
sakinlerinin sosyal ve ekonomik yaşam koşulları tamamen göz ardı edilerek inşa
edilmişti. Kira yardımı bittiğinde, enformel sektörde süreksiz işlerde çalışmak
durumunda kalan Ayazmalılar için apartman aidatlarını bile ödemek imkansız hale
gelmişti. Zaten çadırda kaldıkları süre içinde ve evleri için verdikleri
mücadele sırasında pek çok kişi işini kaybetmişti.
Bezirgânbahçe’de
Ayazmalılar’ın doğayla, kentle, yaşamla ilişkileri paramparça olmuş, kadınlar 15
katlı beton bloklar içindeki hücrelerinde tecrit edilmişlerdi. Bloklar depreme
dayanıksız ve son derece sağlıksızdı. Üstelik daireler ailelerin çocuk sayısı
göz önünde bulundurulmaksızın dağıtılmıştı. İnsani bir yaşam TOKİ tabutlarına
sığmıyordu.
Böylece projede hak sahibi kabul edilen Ayazmalılar’ın
yaklaşık dörtte üçü kısa süre içinde sözde sosyal konutlardan dışlanmış
oldular.
Bu durumu fırsat bilen TOKİ, başlangıçta borç süreci boyunca
satmama koşulu koyduğu konutların el değiştirmesini sağlayacak yeni bir
düzenlemeye gitti. Bezirgânbahçe konutlarında barınamayan aileler sosyal konut
haklarını, orta ve üst sınıflara devrederek göç etmek durumunda
kaldılar.
Ayazmalı 18 kiracı aile ise barınma hakkı mücadelesinde,
İstanbul’da yaşayan tüm yoksullar için emsal teşkil edecek bir zafer uğruna her
şeyi göze almıştı. Kira ya da gıda yardımı için çaldıkları kapılar yüzlerine
kapandığında bile pes etmediler.
Yoksulluklarını neden göstererek
çocuklarını ellerinden almaya gelen yardım kurumlarına boyun eğmediler. Şubat
2009’da “hak sahibi” olarak kabul edilip, Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz
Yeniay’dan peşinatsız ve uygun şartlarda konut sözü aldılar. Mart 2010’da
Kayabaşı TOKİ konutlarına Ağustos ayında yerleşmek üzere kura çekimine
katılırlar. Oysa çok geçmeden, ödeyemeyeceklerini bile bile bu ailelerden 15 bin
lira peşinat istendi. Bugün ödeme süresi geçti ve Ayazmalılar hak sahipliliği
haklarını da kaybetmiş durumdalar. Ama mücadele hala, inatla sürüyor. Her tür
psikolojik ve fiziksel şiddete karşı hala direniyorlar. Her gün yeni bir yalanla
kırılmaya çalışan umutları hâlâ diri.
EGEMEN
İSTİSNA
Peki uluslararası sözleşmeler ve Anayasa’ya rağmen
Ayazmalılar’ın yaşadıkları şiddet “hukuk dışı” değil midir? Hayır, tüm yasaların
askıya alındığı Ayazma’nın durumu “hukuk dışı” değildir. Tersine Ayazma, mevcut
hukuk düzeninin işleyişini ve iktidarın yapısını açığa çıkaran bir “istisna”dır.
Schmitt’i izleyen Agamben’e göre, hukuksal-siyasal yapının başlangıcı, iktidarı
elinde bulunduran egemenin istisnaya karar verme yetkisidir. Egemen “istisna”
haline karar verendir. Bu özelliği ile egemen, hukuk düzeninin içinde kaldığı
halde, bu düzenin geçerli olması durumunda sorumlu tutulacağı eylemler nedeniyle
suçlanmaz. Evet, Ayazma yasaların askıya alındığı bir “istisnadır” ama bugün
İstanbul’un her yerinde “istisna” kentsel politika haline gelmiştir. İstanbul’da
kentsel dönüşüm, olağanüstü hal yasaları ile yürütülmektedir. Hükümetin,
TOKİ’nin ilçe belediyeleriyle anlaşamadığı noktada imar yetkisini
devralabilmesini mümkün kılan yeni bir yasa teklifini TBMM’den geçirmeyi
hedeflemesi, istisna durumuna karar verme yetkisinin en açık
kanıtıdır.
Var oluş amacının tersine 2004-2007 arasında ürettiği 310 bin
konutun yalnızca yüzde 20’si sosyal konut niteliği taşıyan TOKİ, 2002 yılından
beri ayrıcalıklı bir kamu tekelidir. 5162 sayılı “Toplu Konut Kanunu’ndaki
düzenlemeler” ile gecekondu dönüşüm projelerini planlama yetkisi belediyelerden
TOKİ’ye aktarılmıştır. 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nu uygulama yetkisi ise
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’ndan alınıp TOKİ’ye devredilerek, gecekondu
bölgelerinde kurumun tek söz sahibi olması sağlanmıştır. TOKİ, Başbakanlık’a
bağlı ve denetimi yalnızca Cumhurbaşkanı’nın talebiyle gerçekleştirilebilecek,
özel şirket gibi çalışan ama devletin tüm gücüyle donatılmış bir devdir. TOKİ
olağanüstü yetkileriyle, bir zamanlar sadece hükümdarın girebildiği “metruk
istisna alanında” hüküm sürmektedir.
KÜRESEL KENTTE KARGAŞA
Avrupa Kültür
Başkenti projelerinin katılımcılık ve birlik iddialarının tersine, bu kentte
İstanbullular başlığı altında toplanan insanları büyük bir uçurum ayırır. Tüm
küresel kentlerde olduğu gibi İstanbullular da küresel sermayeden pay alanlar ve
onların bu payı almaları için bedel ödeyenler olarak ikiye ayrılır.
2010
yılında İstanbul bir kültür başkenti değil, bir savaş alanıdır. Savaş
genişleyerek bir çeşit toplumsal ilişki biçimine dönüşmüş, İstanbul’un genelinde
kentsel dönüşümün ana ilkesi haline gelmiştir. Kentte tüm mülkiyet ilişkilerini
ve tahakküm tekniklerini belirleyen savaş, istisnai bir durum olmaktan
çıkmıştır. Söz konusu olan, modern anlamda bir cephe savaşı değil, biyo-politik
isyan bastırma stratejisidir.
Kültürel çeşitlilik, çoğulculuk yalanını
unutun. İstanbul yoksullar, emekçiler ve göçmenler için şiddet ve hukukun
arasındaki belirsiz eşikte inşa edilmiş bir toplama kampı haline gelmiştir.
Bugün İstanbul, öldürülmeleri suç teşkil etmeyecek çıplak insanlarla dolu bir
istisna mekanıdır. Burada olağanüstü hal, kural haline gelmiştir.
İSYAN
Türkiye’de 2010’un ilk çeyreğinde toplam
alışveriş merkezi sayısı 225’e yükselirken, İstanbul’da sadece 2009 yılında 5
alışveriş merkezi açıldı. 2009 yılında sadece İstanbul'da 80 binin üzerinde
satılamayan lüks konut stoğu oluştu. TOKİ sadece İstanbul’da metrekare fiyatı 13
bin 500 dolara kadar çıkabilen 45 bin lüks konut inşa etti. Ayazmalı 18 aileye
18 daire bulunamadı.
Sonunda Aziz Yeniay’ın oyunculuk yeteneği
keşfedildi. 26 Şubat 2009’da Cevahir Hotel’de düzenlenen görkemli bir gecede,
Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay tiyatroya ve sanata verdiği destekten
ötürü Muhsin Ertuğrul Tiyatro Özel Ödülü’ne layık görüldü. Ayazmalı 18 aileye 18
daire bulunamadı.
1 Haziran 2010’da Gazi Üniversitesi Rektörlüğü
tarafından Erdoğan Bayraktar’a “Toplu konut alanındaki birikimi, kamu
arazilerini ve kaynaklarını verimli biçimde değerlendirip halka açmasındaki
çabaları; alt gelir gruplarına yönelik konut üretimi konusundaki katkıları,
gecekondu önleme, kentsel gelişim ve yenileme çalışmalarından dolayı” fahri
doktora unvanı verildi. Ayazmalı 18 aileye İstanbul’da 18 daire
bulunamadı.
Ama Ayazmalı 18 aile her hafta cumartesi ve pazar günü
Küçükçekmece Belediyesi önündeki Atatürk Parkı’nda, dayanışmaya gelenlerle
birlikte çıplak kenti sarsıyor, eylem ve mücadele alanı olarak kentsel kamusal
alanı yaratıyorlar. Yoksul sınıfların ortadan kaldırılması yolundaki demokratik
kapitalist projeyi dinamitliyorlar. Çıplak hayatları ve canlı bedenlerinden
başka kaybedecek bir şeyleri yok. Bu yüzden her nefeste isyanı soluyorlar.