Birgün Gazetesi'nde yayınlanan yazısında, Boğaziçi Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Araştırmacısı Profesör Levent Kurnaz, küresel ısınma ve lklim değişikliğinin olası etkilerini yazdı.
İşte Kurnaz'ın o yazısı:
Küresel iklim değişikliğinin beklenen etkilerinden biri küresel deniz seviyelerindeki yükselmedir. Deniz seviyesindeki yükselmenin iki sebebi vardır ve bunlardan ilki hepimizin bildiği gibi buzulların erimesidir. Dünya yüzeyindeki buzulların ise iki türü vardır. Birincisi deniz üzerindeki buzullar, diğeri de kara üzerindeki buzullardır. Her ne kadar Titanik filminde buz dağının çoğu denizin üzerinde görünse de denizde yüzen buz dağlarının ana kısmının denizin altında olduğunu biliriz. Dolayısıyla bu buz dağları eridikleri zaman, deniz seviyesini ciddi biçimde değiştirmezler. Kutup ayılarının yaşadığı Kuzey Buz Denizi aynen bu durumdadır. Kuzey Kutbu’ndaki buzların erimesi ciddi bir felakettir; ancak bu, deniz seviyesini fazla yükseltmez.
Kara üzerindeki buzulların durumu ise farklıdır. Zira kara üzerindeki buzullar eridikleri zaman, buradan denizlere akan sular deniz seviyesini, eriyen buzulların kalınlığı kadar yükseltir. Buzullar deyince gözümüzün önüne her ne kadar Alpler ya da Himalayalar gelse de esas dikkat edilmesi gereken buzullar Grönland ve Antarktika’da bulunur. Grönland ve Antarktika’daki buzullar dünyanın bugünkü sıcaklığında bile erimeye başladılar. Gelecekteki daha sıcak dünyada bu buzulların erimesi daha da hızlanacaktır.
Dünyanın iklim değişikliği alanındaki en büyük otoritesi olan Birleşmiş Milletler’in bir alt kuruluşu olan IPCC’nin raporları, yaşadığımız yüzyıl içerisinde deniz seviyesinin 1 metre yükselebileceğini söylüyor. Ancak ilk yayınlanan IPCC raporundan bugüne kadar geçen sürede tüm IPCC raporlarının aslında gerçekleşenden çok daha iyimser senaryolar ortaya koyduğunu biliyoruz.
IPCC’nin bu iyimser senaryoları iki temele dayanır. Bunların birincisi Grönland ve Antartika buzullarının aslında 2100 yılına kadar erimeyeceği, ikincisi ise 2100 yılına kadar iklimde beklenmeyen bir değişikliğin olmayacağıdır. Eğer Grönland ya da Antarktika’daki buzullar oldukları yerde erimek yerine parçalanıp kayarak denize karışacak olursa bu buzulların erimesi ciddi anlamda hızlanır. Böylesi bir senaryo özellikle Grönland için bu yüzyılda beklenebilir. Grönland’daki buzulların erimesi durumunda dünyadaki deniz seviyesi 6-7 metre artış gösterecektir. Bu yüzyıl içerisinde olması beklenmese de Doğu Antartika’daki buzulların erimesi deniz seviyesini yaklaşık 80 metre yükseltecektir. Bu iki olay, bugün her ne kadar bize bilim kurgu gibi görünse de çok uzak olmayan bir gelecekte dünyanın baş etmesi gereken sorunlar listesinin tepesine yerleşebilir. Dünya nüfusunun yarısına yakın kısmının deniz seviyesinden itibaren ilk yüz metrelik yükseltide yaşadığı düşünülecek olursa bu sorunun boyutu daha rahat anlaşılabilir.
Hortum, Türkiye'ye uzak mı?
Kasım ayı başında Filipinleri vuran Haiyan Tayfunu on binin üzerinde insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. Ölen insanların çoğunluğu Samar Adası’ndaki 220 bin nüfuslu Tacloban kentinde yaşıyordu. Bu kentin temel özelliği, fırtına yolunun üzerinde olmasının yanında deniz kıyısında ve düzlükte kurulu olmasıydı. Dolayısıyla da fırtınayla birlikte kabaran deniz 5 metre yükseklikteki dalgalarla Tacloban şehrini yerle bir etti. Bu olay bize gelecekte göreceğimiz felaketlerin de bir göstergesi olmalıdır.
Türkiye’den bakarak bu tür fırtınaların bize çok uzak olduğunu düşünebiliriz. Ama en iyimser iklim raporlarında bile deniz seviyesinin bizim yaşam süremiz içinde bir metre artacağını okuyoruz. Bu bizim açımızdan şu demek: Ülkemizde bizleri besleyen tarım üretiminin önemli bir kısmı denize yakın ovalardan elde edilir. Kısa sürede deniz seviyesi bir metre yükseldiğinde Karadeniz’de Bafra ve Çarşamba Ovaları, Ege’de Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Gediz Ovaları, Marmara’da Sakarya ve Meriç Ovaları ve Akdeniz’de Çukurova ciddi anlamda toprak ve verim kaybına uğrayarak önemli kısmı sular altında kalacaktır. Bu topraklar her ne kadar Türkiye yüzölçümünün küçük bir kısmını oluştursalar da tarım üretimimizin önemli bir kısmı buralardan gelmektedir.
Adana'dan tekneye binmek
Deniz seviyesinde 1 metrelik bir yükselme, neredeyse, günümüzdeki en iyimser beklentiyi yansıtıyor. Ancak daha kötümser görüşler deniz seviyesinin yüzyılın sonuna dek 4-6 metre arasında artabileceğini de söylüyor. Kıyı şehirlerinde yaşayanlar bu 4-6 metre artışın ne anlama geleceğini çok daha iyi anlayacaklardır. Çukurova’da deniz seviyesinden 6 metre yüksekliğe ulaşabilmek için Karataş’tan Adana yönüne 25 km gitmek gerekir. Sular 6 metre yükseldiğinde Adana ile Akdeniz arasındaki mesafe yarıya inmiş olacaktır. Çarşamba Ovası, Çukurova’ya göre daha şanslıdır, orada deniz seviyesinde 6 metrelik bir yükselme sadece denizden 7-8 km mesafedeki alanları sular altında bırakacaktır. Daha az şanslı Söke Ovası’nda bu mesafe 25 km’yi, Meriç Havzası’nda ise 30 km’yi bulmaktadır.
Öncelikle bilmemiz gereken konu şu: İklim değişikliği vardır ve etkilerini yeni yeni görmeye başlıyoruz; ancak şu anda bunu durdurmak için bir şeyler yapmayacak olursak gelecekte bunun etkileri çok daha büyük olacaktır. Yani “Eğer deniz seviyesi yükselecek olursa” demiyoruz, “Deniz seviyesi yükseldiğinde” diyoruz. Tam olarak emin olamadığımız ise, bu yükselmenin bizim hayat süremizde mi yoksa torunlarımızın hayat süresinde mi gerçekleşeceği. Ancak şu anda, dünyanın ortalama sıcaklığı sadece 0,9oC arttığında bile kutuplardaki buzlar eriyor. Dünyanın ortalama sıcaklığı arttıkça bu erime de hızlanacak ve sonunda, bu 2100 yılı olabilir veya 2300 yılı olabilir, kutuplardaki tüm buzullar eriyecek. Bu noktadaki Türkiye haritası bugünkünden ciddi anlamda farklı olacak. IPCC Üçüncü Değerlendirme Raporu’na göre tüm buzullar eridiğinde dünyadaki deniz seviyesinin 60-80 metre arasında yükselmesi bekleniyor. Bu Türkiye açısından şu anlama geliyor:
‘Nazilli'ye deniz gelecek'
Bugünkü şehirlerimizden, Trabzon’un önemli kısmı, Giresun, Ordu, Samsun’un önemli kısmı, Sinop, Bartın, Zonguldak’ın önemli kısmı, Adapazarı, İzmit, İstanbul’un önemli kısmı, Tekirdağ, Edirne, Yalova, Çanakkale, Aydın, İzmir ve Manisa’nın önemli kısmı, Antalya, Mersin, Adana ve İskenderun tamamen sular altında kalacak. Kalan insanlar kıyıdan motora binip 15 km açılıp çocuklarına “Bak işte burası Çarşamba, eskiden senin dedelerin burada yaşarmış” diyecekler.
"İstemeden kanal İstanbul"
Bununla birlikte bazı yerler de deniz kenarı olarak kıymetlenecek, mesela deniz, Ege’de Salihli, Ödemiş ve Nazilli’ye ulaşacak. Deniz seviyesindeki yükselmeden en kötü etkilenecek bölgelerin başında Çukurova gelecek. Bugün insanların yoğun olarak yaşadığı bu bölgenin tamamı deniz seviyesindeki yükselmeyle sular altında kalacak: Bir de günümüzün çok tartışılan projesi Kanalİstanbul biz istesek de istemesek de gerçekleşmiş olacak.
Eğer iklim değişikliğine karşı acilen önlemler almaya başlamazsak torunlarımızı bekleyen dünya böyle bir yer olacak. Daha bu değişikliği durdurabilmek için çok geç değil, yeter ki bizler konunun önemini anlayıp harekete geçelim.