Küresel İklim Değişikliği Yeni Bir Finansman Modeli Yarattı



Dünyaya alarm zilleri çaldıran küresel iklim değişikliği yeni bir finansman modeli de yarattı: Karbon borsası. Gelişmiş ülkelerin karbon salımlarını azaltmak amacıyla oluşturulan karbon borsasında 2007'de 64 milyar dolar olan işlem hacmi 2008'de 140 milyar dolara çıkarken bu rakamın 2020'de 1 trilyon doları bulması bekleniyor. Kyoto sözleşmelerinin ardından ortaya çıkan bu piyasada Türkiye'nin adı bile geçmiyor. Sadece gönüllü karbon borsasında temiz enerji üreten birkaç şirketle yer alan Türkiye'nin gelişmelere hazır olmadığını söyleyen uzmanlar, "Türkiye kaçırdığı fırsatın farkında değil" diyorlar.

2005'te ülkelerin ve şirketlerin karbon salım haklarının altında kaldıklarında bu miktarı izinleri aşmış başka bir ülke ya da şirkete satabilmeleriyle doğan karbon ticaretinde Türkiye'nin elindeki kartları doğru oynaması gerektiğini belirten uzmanlara göre 2009 sonunda Kopenhang'da yapılacak zirve kritik bir önemde. 2012'de süresi dolan Kyoto Protokolü'nün yerini alacak yeni uluslararası belge bu zirvede son şeklini alacak. Türkiye'nin karbon salınımında gelişmiş ülkeler değil gelişmekte ülkeler safında yer alması gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, "Türkiye'nin karbon salımı Avrupa ülkelerine göre çok düşük. Bu nedenle de bunu bir fırsata çevirebilir. Karbon salımını azaltma taahhüdü vermeyerek satıcı olabilir. Taahhüt vererek 30-50 milyar dolar harcaması gerekirken satıcı olması durumunda 500 milyon dolar kazanma şansı var" açıklamasını yapıyor.

Salım hakkı satılıyor

Dünyada buzulların erimesine neden olan küresel ısınmaya karşı 1997'de imzalanıp 2005'te yürürlüğe giren Kyoto Protokolü zehirli gazları, bunları üretenleri bir bedel ödemeye zorlayarak azaltmayı amaçlıyor. Söz konusu zehirli gazlar arasında karbondioksit (CO2), metan, azotoksit, egzoz ve insan eliyle üretilen benzer gazlar bulunuyor. Hedefte, gelişmiş ülkelerin 2012'ye dek karbon salımında, yüzde 5,2 kesinti sağlanması var. Kyoto Protokolü'ne imza atan 183 ülkeden 39'u salımı azaltma sözü verdi. Protokolü 2009'da imzalayan Türkiye'nin ise karbon salımını azaltma yükümlülüğü bulunmuyor.

Salımı azaltma sözleri ile 2005'te doğan karbon ticareti kapsamında ülkeler ve şirketler karbon salım haklarının altında kaldıklarında bu miktarı izinleri aşmış başka bir ülke ya da şirkete satabiliyor. Türkiye, toplam karbondioksit salım hacmi sıralamasında 30 Avrupa ülkesi arasında 7'nci sırada, kişi başı salım sıralamasında ise sondan 2'nci sırada. 27 AB ülkesinin yıllık ortalama CO2 salım miktarı kişi başına 11 ton. Türkiye'nin kişi başına yıllık sera gazı salımı 4.6 ton/kişi-yıl düzeyinde. Bu da ülke nüfusu göz önüne alındığında yılda atmosfere salınan toplam sera gazının yaklaşık yüzde 1'ine denk geliyor. Dünyada sera gazı salımında ABD ve Çin yüzde 20, Avrupa Birliği yüzde 14, Rusya yüzde 5, Hindistan yüzde 5 civarında paya sahip.

Türkiye gönüllü pazardaKarbon ticareti zorunlu ve gönüllü olarak iki ayrı pazara sahip. Zorunlu pazarda, Kyoto Protokolü'ne üye ülkeler arasında karbon ticareti yapılıyor. Fiyat oluşumu diğer emtia borsalarındaki gibi işliyor. Londra ve Şikago borsalarında, 1 ton karbondioksiti atmosfere bırakmanın karşılığında ödenmesi gereken karbon fiyatı arz talebe göre değişiyor. Zorunlu pazarda bir ton karbonun fiyatı, 19-25 euro arasında. Alıcılar arasında İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkeler var. Avrupalı alıcılar ticareti yapılan miktarın yüzde 75'ine varan kısmını oluşturuyor.

Uluslararası arenada Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika, Güney Kore, Rusya, Ukrayna ve diğer eski Doğu Bloku ülkeleri, Kanada, Avrupa Birliği, Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelere sertifikalı karbon kredisi net satışı yapıyor.

Tezgâh üstü bir piyasa olarak işleyen gönüllü pazarda ise şirket, birey ya da organizasyonlar, saldıkları karbonun karşılığı olan parayı diğer ülkelerdeki çevreci projeleri finanse etmek için veriyor. Kyoto Protokolü mekanizmalarından bağımsız ve sosyal sorumluluk çerçevesinde çalışıyor. Bu piyasada zorunlu bir belirleyici kural yok. Gönüllü piyasadan teorik olarak birey bile alım yapabiliyor. 2009 başında Kyoto Protokolü'nü imzalayan Türkiye de gönüllü karbon pazarında yer alıyor. Ankete dayalı 2008 verilerine göre dünyada gönüllü karbon ticareti hacmi yüzde 87 artarak 124 milyon ton karbondioksit ve eşdeğerine ulaştı. Mali değer olarak 700 milyon dolara çıkan pazarda, gönüllü karbon kredisinin ortalama fiyatı 2008'de ton başına ortalama 7.34 dolarlık CO2 ve eşdeğeri oldu.

30 milyon dolarlık pazar

Türkiye'den Zorlu, Bilgin, Demirer, Dost, Akenerji, Rönesans, Ayen, İSTAÇ gibi şirketlerin sahip olduğu 45 proje bazında karbon ticareti yapılıyor. 2008 sonunda Türkiye'deki mevcut projelerin toplam karbon salımı 4.5 milyon ton civarında. Bu da 7.34 dolarlık rakam söz konusu olduğunda 30 milyon dolarlık bir pazar anlamına geliyor. Ancak sektör temsilcilerine göre Türkiye bu pazarın yüzde 50'sini elinde tutabilecek potansiyele sahip. Bu da mevcut rakamlarla bile 300 milyon dolardan fazla bir gelir anlamına geliyor. Pazarın 2010'da 1 milyar dolarlık bir hacme ulaşacağı tahminleri yapılıyor.

Bölgesel Çevre Merkezi (REC) Türkiye Direktörü Dr. Sibel Sezer Eralp, Türkiye'nin konunun önemini anlama ve kavrama konusunda pek çok Batı ülkesine göre yavaş ilerlediğini belirtti. Eralp, "Türkiye Kyoto Protokolü'ne geç taraf oldu. Hem konuşulmadı hem mekanizmaların dışında kaldık. Bu süreçte veritabanı oluşturulmadı. Karbon emisyonu ticaretinde de yer alamadık. Gönüllü piyasada ise sınırlıyız" dedi. Eralp, 2009 sonunda Kopenhag'da yapılacak COP 15'teki müzakerelerde Türkiye'nin elinin güçlü olması için acilen özel sektör ve kamunun en doğru pozisyonu uzlaşarak belirlemesi gerektiğini dile getirdi.

Doğru pazarlık yapılmalıYerel karbon ticareti ve karbon finansmanı danışmanlık şirketlerinden Gaia Carbon Finance'ın altyapı finans uzmanı Gediz Kaya da konunun Türkiye için öneminin anlaşılmadığı görüşünde. Türkiye'nin pazardaki şansını korumak için karbon emisyonlarını düşürme taahhüdü vermemesi gerektiğine dikkat çeken Kaya, şunları söyledi: "Küresel ısınmaya katkımız yüzde 1 civarında. AB'ye gireceğimiz ve sanayileşmiş ülke olarak görüldüğümüz için taahhüt almamız gerekiyor. Çin ve Hindistan'ın küresel ısınmaya katkısı yüzde 25. Bu ülkeler halen satıcı olarak zorunlu piyasalarda kendilerine milyarlarca dolarlık gelir elde ediyor ve taahhüt almamakta direniyor. Türkiye taahhüt alırsa düzenlemelere 30-50 milyar dolar harcaması gerekir."

Türkiye'nin karbon piyasalarından katkı sağlayıp, yenilenebilir enerjileri destekleyen bir pozisyon alması gerektiğini dile getiren Kaya, iş dünyasına da çağrı yaparak, "Yenilenebilir enerji yatırımcıları karbon piyasalarından en iyi şekilde yararlanmaya çalışmalı. Emisyon yoğun sektörler, karbon ayak izlerini hesaplayarak emisyon azaltım planları konusunda çalışmalara başlamalı" dedi.
Bu arada Green Power adlı uluslararası firma 29-30 Eylül'de İstanbul'da "Carbon Markets" başlıklı bir konferans düzenleyecek. Konferans, önemli piyasa değişikliklerini ve karbon azaltımı fırsatlarının tartışılacağı toplantıya Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından da desteklenen organizasyon, yalnızca Türkiye'yi değil, Güney Kafkasya ve Ortaasya'daki gönüllü ve uyum karbon piyasalarındaki gelişmeler ve iş fırsatlarına da odaklı.

Ciddi bir program yapılması şart

Dünyada gönüllü pazarda altın standart sertifikasına sahip firmalardan biri haline gelen Demirer Enerji'nin Karbon Geliştirme Müdürü Çağla Balcı Eriş, "Kopenhag'da Türkiye kendini öyle bir konumlandırmalı ki, belirli bir emisyon azaltım değerine razı olsa da satıcı konumundan vazgeçmemeli. Ancak bunun için de ciddi bir plan ve program gerekli" dedi.

Çevre bakanlığı genelge hazırlamalı

TBMM Çevre Komisyonu Başkanvekili AK Parti Milletvekili Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Türkiye'nin Kopenhag'da imzalanacak COP-15 ve karbon piyasasındaki değişimlere hazır olmadığını belirterek "Bazı bürokratlarımız dünyayı okumuyor. Kyoto'ya bile zor ikna oldular" dedi. Öztürk, karbon ticareti için de Çevre Bakanlığı'nın harekete geçip genelge yayımlaması gerektiğini söyledi.

Küresel ısınma nedir?

Atmosfere salınan zehirli gazların sera etkisi yaratmasıyla sıcaklık artıyor. 1860'tan beri tutulan kayıtlar, sıcaklığın ortalama 0.7 derece arttığını gösteriyor. Önlem alınmazsa 21. yüzyıl sonunda küresel sıcaklığın 2 derece artacağı tahmin ediliyor. Küresel ısınma Türkiye'yi de etkileyecek. Yine tahminlere göre, Ege ve Akdeniz kıyıları boyunca yağışlar azalacak ve Karadeniz kıyısı boyunca artacak. Kar kalınlığında 200 mm'ye ulaşan azalmalar olacak. Tarımsal üretim potansiyeli değişecek.

Karbon ticareti nedir?

Kyoto Protokolü zehirli gazları, bunları üretenleri bir bedel ödemeye zorlayarak azaltmayı amaçlıyor. Protokolü imzalayan ülkeler zehirli gazları kademeli olarak belli değerlerin altına indirmek zorunda. İşte bu protokol 2005'te karbon ticaretini de başlattı. Ülkeler ve şirketler karbon salım haklarının altında kaldıklarında, bu miktarı izinleri aşmış başka bir ülke ya da şirkete satıyor.

Zorunlu pazar

Kyoto Protokolü'ne üye ülkeler arasında yapılan ticareti içeriyor. Londra ve Şikago borsalarında, 1 ton karbondioksiti atmosfere bırakmanın karşılığında ödenmesi gereken karbon fiyatı arz talebe göre değişiyor. Zorunlu pazarda bir ton karbonun fiyatı, 19-25 euro arasında. Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika, Güney Kore, Rusya, Ukrayna, Kanada, Avrupa Birliği, Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda sertifikalı karbon kredisi net satışı yapıyor.

Gönüllü pazar

Gönüllü pazarda şirket, birey ya da organizasyonlar, saldıkları karbonun karşılığı olan parayı diğer ülkelerdeki çevreci projeleri finanse etmek için veriyor. Şirketler, bunu kendi sosyal sorumluluk projeleri, imajları ve pazarlama aktiviteleri için gönüllü olarak yapıyor. Bu pazarda bir tarafta temiz enerji üreten şirket diğer tarafta fazla salım yapan şirket bulunuyor. Piyasada fiyatlar 3-12 euro arasında değişiyor.

Türkiye pazarı ne durumda?

Zorlu, Bilgin, Demirer, Dost, Akenerji, Rönesans, Ayen, İSTAÇ gibi şirketlerin sahip olduğu 45 proje bazında karbon ticareti yapılıyor. 2008 sonunda Türkiye'deki mevcut projelerin toplam karbon salımı 4.5 milyon ton civarında. Yani 30 milyon dolarlık bir pazar söz konusu. Ancak sektör temsilcilerine göre Türkiye pazarın yüzde 50'sini elinde tutabilecek potansiyele sahip. Bu da 300 milyon dolardan fazla bir gelir anlamına geliyor ki, pazarın 2010 tahmini krize rağmen 1 milyar dolar.