Türkiye'de kuraklık haberleri yaklaşık 2 haftadır gündemin bir kısmını işgal ediyor. Pek göze batmıyor gibi gözükse de su sıkıntısı çeken ve yağmur duasına çıkan il sayısı her geçen gün artıyor. Kızılırmak nehrinin debisi azaldı, Yuvacık Barajı'nın 15 günlük suyunun kaldığı açıklandı, Batman Sason çayı neredeyse kurudu. Türkiye'de yaşanan su sıkıntısına çözüm ise Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu tarafından 'Ağva'ya iki dev baraj' açıklamasıyla duyuruldu. Birgün Gazetesi'nden Çağla Ağırgöl, Olgu Kundakçı, Seçil Türkkan'ın haberine göre, İTÜ'den Prof. Selahattin İncecik, geleceğe yönelik yaşanacak iklim risklerine karşı uyarıların tümünü yapmıştık şimdi çözüm, su havzalarını korumak ve artık akıllı politikalar üretmek derken; Akgün İlhan ise tasarruf etmeliyiz, bunu bireysel çabalarla değil, kâr odaklı enerji alanındaki değişikliklerle çözmeliyiz diyor. Ömer Madra'ya göre ise kuraklık; ülkeleri iç savaşa kadar sürükleyebilecek kadar ciddi bir mesele, şimdiye kadar önlem alınmadı acilen önlem alınması gerekiyor.
İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selahattin İncecik:
'Su havzalarımızı yok etmek üzereyiz'
1990'lı yıllardan itibaren iklim değişikliği dünyanın her bölgesinde bir şekilde kendini hissettirmeye başladı. İklim değişikliğinin sonucunda ise beklenmedik bir zamanda beklenmedik bir hava olayıyla ya da uzun süren kuraklık ve ısı dalgalarıyla karşılaşabiliyorsunuz. Bir ayda gelmesi gereken yağışın bir günde geldiğini görebiliyorsunuz. Bunlar hep iklim krizleri olarak göze çarpan sonuçlar. 1990'lı yılların başından itibaren Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli'nde (IPCC) bunları raporlarda dile getiriyoruz. Bu konu, kendini bütün dünyada hissettirirken IPCC ile dünyaya şu mesaj verildi: İklim riskleri giderek artacak, buna karşı bütün ülkeler tedbirlerini alsın. Bahsi geçen iklim risklerinin en çok hissedildiği yerlerden biri güneydoğu Avrupa ve bizim de içinde olduğumuz coğrafya. Dolayısıyla bizim bu konudan etkilenme ihtimalimiz had safhada.
Bir sene önce Türkiye iyi yağış aldı deyip, bundan sonra iyi yağış alacak hayaline kapılırsak tökezleriz. İşte bu sene tökezleme senemiz, bunun da göstergelerini izleyerek önceden belirlemek de mümkün. Kuzey Atlantik osilasyonu diye bir döngü var. Bu osilasyon Türkiye'nin yağışlarının başlama dönemi olan sonbahardan itibaren pozitif olarak ortaya çıkmaya başladı. Bu da içinde yaşadığımız coğrafyada dinamik hareketlerin meydana gelemeyeceği anlamına geliyor. Akdeniz ve güneydoğu Avrupa'da bu tür dinamik hareketler engellendi, Kuzey Atlantik osilasyonu Aralık ayından itibaren çok şiddetlendi ve Ocak ayında da devam ediyor. Bu şu demek, artık bu süre içerisinde biz yüksek basınçlı günleri daha fazla göreceğiz, İstanbul genelinde lodosu daha fazla hissedeceğiz, bunun sonucunda da yağış getirecek hava sistemleri olan dinamik hareketler bizim bölgemizde kendini ortaya koyamayacak.
Kaynaklar sonsuz olmadığı gibi bundan sonra da avantaj sağlamayacak. Kaynakları çok iyi yönetecek sistemleri oturtmak gerekiyor. Ülkeler kaynaklarını rasyonel bir şekilde kullanmalı. Geleceğe yönelik bu iklim risklerini karşılamak üzere akıllı yönetimler oluşturmalı. Su havzalarının çok iyi korunması gerekirken biz su havzalarımızı yanlış politikalar yüzünden elden kaçırmak üzereyiz.
Su Hakkı Kampanyası Koordinatörlerinden Akgün İlhan:
'Kuraklığı önlemenin yolu tasarruf'
Türkiye'nin yarı kurak bir iklimi olduğu için baraj yapılması yangına körükle gitmektir. Ülkenin yüzde 100 su varlığını kullanmak istiyorlar. Fakat yüzde 100 su varlıklarını kullanamazsın. Çünkü toprağın, hayvanın ve bitkinin de suya ihtiyacı var. Ayrıca kuraklıkla mücadele etmek istiyorsak; elektrik ve su tasarrufu yapmalıyız. Sadece kentlerde değil; sanayi ve endüstriyel tarım sektörününde tasarruf yapması gerekli. Türkiye'de endüstriyel tarım yüzde 74, sanayi sektörü ise yüzde 11 oranında su kullanıyor. Sanayi sektörünün kullandığı sular çevreyi çok fazla kirletiyor malesef ki. Şehirde yaşayan insanlara dişlerini fırçalarken suyu az kullansınlar demeye hakları yok. Su aynı zamanda enerji malzemesi olarak kullanılıyor. Ülkemizde HES'lerle enerji karşılanmamalı. Birileri fazla enerji elde edecek diye yaşam hakkımız gasp edilmemeli. Türkiye'de yüzde 70'e yakın termik santral yapılması planlanıyor. Çok fazla termik santral açarsak; hem su hem toprak hem de halk sağlığı tehlike altına girecek.
Bizler kuraklığı önlemek istiyorsak; enerji ve suyu daha tasarruflu kullanmalıyız. Su krizini sadece su mecrasındaki değişikliklerle değil, kar odaklı enerji alanındaki değişikliklerle çözebiliriz. Bu durum bireysel değil, toplumsal ve siyasi bir meseledir. Esasında su ve enerjiyi fazla tüketen sermaye gruplarıdır. Ayrıca az enerji veren güneş ve rüzgar santrallerini kullanmalıyız. Elbette, her yere RES yapılsın demiyorum; yaşam için ihtiyaç duyulan yerlere yapılmalı.
Ömer Madra Yazar, akademisyen, gazeteci ve Açık Radyo'nun kurucularından
‘Bir yanı seller götürürken, bir taraf yağmur görmeyecek’
Mezopotamya’da dünyanın en önemli medeniyetlerinin kurulduğu bir yerde Akad İmparatorluğu, göz açıp kapatılabilecek bir zaman içinde tamamen yok olup gitmişti, sebebi de yıllarca çözülememişti. Sonradan ortaya çıkanlara göre ise sebebin kuraklık ve (onlara göre) barbar kavimlerinin saldırısı olduğu öğrenildi. Uygarlıkların birbirlerini yemeye varana kadar önce kuraklıktan yok olmuşlar. Bunun da tarihte de tarih öncesinde de sayısız örneği var. William Polke, The Atlantis dergisinde çok ayrıntılı bir analiz yazmıştı ve o yazıda Suriye’deki iç savaşın sebebini kuraklık sıkıntısına bağlamıştı. Bu çıkarım içinde NASA ölçümlerinden faydalanmıştı. Suriye’de kırsal bölgelerde su eksikliği sebebiyle tarım sistemi çöküyor ve şehirlere gidiyorlar. İşsizlik ve mültecilikle ilgili de sorunlar ve sayıları çok. Onlarla da rekabet halindeler. Ve böyle çöpçülük işportacılık yaparken zor şartlar altında kalıyorlar. Dara kasabasında ayaklanıyorlar. Esad’da bu ayaklanmayı halkı kılıçtan geçirerek bastırmaya çalışıyor ve herşey büyüyor, iç savaşa dönüyor. İkinci sebep ise Suriye’de önce tahıl fiyatları artıyor ve bu arada can alıcı bir hata yapılıyor. Suriye’nin depolarında tuttukları tahılları ve onları satmaya başlıyorlar. Yükselen fiyatlar katlanınca ve kuraklık da devam edince iç savaş büyüyor. Tarih öncesinden başlayarak günümüze gelen bütün örnekler böyle olduğunu gösteriyor. Kuraklık canlıların önündeki en büyük tehlike. Örneğin Kaliforniya eyaleti kuraklık ilan etti.
Küresel iklim değişikliği de işte bu demek. Bir yanı seller götürürken bir taraf yağmur görmeyecek. Türkiye’nin her yerinden yağmur duası haberleri görüyoruz. Üstelik Karadeniz’in de bir bölümü dahil her yerde kuraklık haberleri var. Hiç şüphe yok ki bu iş değişti. Türkiye’nin en büyük nehri Kızılırmakta debinin 7 kat azaldığı haberleri var. Yuvacık’ın 15 günlük suyunun kaldığı söyleniyor. Batman’da Sason Çayı kurumuş. Çok ciddi tedbir alınması gerekiyor oysa Tarım Bakanı bundan kaçıp ‘fiyatların yükselmesi gerçek değil, kaos lobisi devam ediyor’ diye açıklama yapıyor.
‘Baraj çözüm değil’
En çok barajın yapıldığı ülke Amerika’da bu politikasından artık vazgeçiliyor. Çin’de Üç Boğazlar Barajı yaptılar ve tüm ekolojik dengeyi mahvetti. Avustralya’da tarihin gördüğü en büyük sıcaklığı geçiriyor orman yangınları her yerde. Türkiye’de kuraklık sıkıntısı başladı. Bu, barajlarla değil iklim değişikliğine dair hükümetlerin alması gereken önlemlerle çözülebilir. Kömür, petrol ve doğalgazın terkedilmesi gerekiyor. IPCC tüm gerekenler ya yapılır ya da çok ağır ekonomik bedel ödenir diyor.