Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu’nun davetli konuşmacısı sosyal coğrafyacı Jean François Pérouse, kentsel tasarımcı ya da kültür politikası uzmanı olmadığını ancak bu başlık altında paylaşmak istediği konular olduğunu belirterek sözlerine başladı.
‘Kültür Politikası’ deyiminin kamuya gönderme yapan bir deyim oluşuna dikkat
çeken Pérouse, konuşmasında kamunun tekelinin merkezi ya da yerel devlet
olmadığını belirterek koruma alanında kendi adı ile çıkardığı yasa ile bilinen
eski Fransız Kültür Bakanı André Malraux’nun konu ile ilgili kriterlerine
değindi:
“1. İnsanın esas eserlerini en geniş kitlelere ulaştırmak,
2.
Ülkelerin esas eserlerini bütün vatandaşlara (mümkün olduğu kadar)
ulaştırmak,
3. İnsanın yaratıcılığına çeşitli şekillerde imkan sağlamak
(sanat, düşünce ve pratik alanda)”.
Bölünmüş, parçalanmış alanlarda kültürü mümkün olduğu kadar eşit ve adil bir biçimde temin etme görevinin kamuya ait olduğunu belirten Pérouse, kültür politikalarının piyasaya ya da kuralsız güç ilişkilerine bırakılmaması gerektiğine dikkat çekti.
Kültür ürünlerinin üretiminin, kültür politikalarından çok farklı olduğunu söyleyen Pérouse, kültür politikalarının kamu yararını göz önüne alarak eğitimci bir görev üstlendiğini ifade etti.
“Ülkenin eserlerini bütün vatandaşlara ulaştırmak”
Jean François Pérouse, konuşmasının devamında kültür kurumları olarak kendini tarif eden kurumlara karşı dikkatli olmak gerektiğini, kurumların bazen çevrelerinde bulunan kültür pratiklerine dikkat etmediklerini ve her aktörün de kültür politikaları alanında kendi görüşünü ister istemez dayatmaya çalıştığını ifade etti.
Bu kapsamda, maddi olmayan kültürel varlıkların ve mirasların önemli bir yere sahip olduğunu vurgulamak istediğini belirten Pérouse, maddi olmayan mirasın, çeşitliliklerinin ve özelliklerinin müzeleştirilmeden korunması gerektiğini söyledi.
2009 senesinin sonunda çıkan Arnold Reisman’ın kitabı ‘The Transformation of İstanbul Art Galleries Reviving Decaying Spaces’e de gönderme yapan Pérouse, kitapta yer alan bakış açısına göre sanat galerilerinin, çöküntü alanlarını yaşatabilen bir dinamik olarak tanımlanıyor olmasına dikkat çekerek, sanat ve kültürün şehir kurtarıcı olarak düşünülmesi konusunda biraz dikkatli olmakta fayda olduğunu belirtti.
İstanbul’da farklı kesimlerden oluşan bir tür kültür yönetişimi oturtulmaya çalışıldığını ancak aktörler arası ciddi bir koordinasyon eksikliğinin olduğunu belirten Pérouse, son senelerde İBB ve İKSV gibi kurum ve kuruluşlar arasında önemli yakınlaşmalar yaşandığını söyledi. Bu önemli gelişmelere rağmen sistem içerisinde hesap verilebilirlik açısından güçlüklerle karşılaşıldığını belirten Pérouse, buna bağlı olarak çok parçalanmış kültür pratikleri ile karşı karşıya olduğumuzu ifade etti.
Üst kültür olarak algılanan ve sunulan elitist ve uluslararası kültür politikası ile devlet ve yerel yönetimlerin ürettiği kültür politikalarının, bir birbiri ile çelişen bir düzlem yarattığını ifade eden Pérouse, dikkate alınması gerekenin günlük hayatın icat edilmesinin yolları, çocukların ve kadınların oluşturduğu dünyalar, yerel (sözlü) tarih hazinesi gibi alternatif kültür şekilleri olduğunu belirti.
Bu kapsamda yerel bellek konusunda vurgu yapan Pérouse, Ağaoğlu’nun yapığı proje ile yerel belleğin hiçe sayıldığını ve Ali Ağaoğlu tarafından tasarlanan yeni Ayazma’nın tamamen belleksiz bir biçimde sunulduğunu dile getirdi.
“Kültürden kar elde edilemez diye bir önerme var, bunu değiştirdik”
Pérouse, kültür politikaları bağlamında dışlayıcı olanın genel, ağır bir
ticaretleştirme eğilimi olduğunu, ‘kültür ürünleri’ deyişinin
sıradanlaştığını söyledi. Kültür A.Ş.’nin söylemi ile kültürün ayrı bir piyasa
ve gelir oluşturduğuna da dikkat çekti:
“Kültürden kar elde edilemez
diye bir önerme var, bunu değiştirdik”.
Şehrin tarihinin daha çok Bizans mirası üzerinde durularak satıldığını belirten Pérouse, kültürel söylem üzerinden, hedef kitleye bağlı olarak, şehrin pazarlanıyor olmasına vurgu yaptı.
Ayrıca, son dönemde Tophane’de yaşanan olaylara da konuşmasında yer veren Pérouse, 1999 senesinden bu yana sanat galerilerinin mekan seçimi konusunda Çukurcuma ve Cihangir’den Tophane’ye doğru bir hareketlenme olduğunu, giderek artan turizm ve emlak rantının bu noktada etkili olduğunu ifade etti.
Pérouse, yerel yönetim sisteminin, şeffaf, etkileşimci ve hesap verebilir olması gerektiğini belirtti ve kamunun kültür politikaları bağlamında görevlerini sıraladı:
Kamu olmadan kültür politikalarının olamayacağını belirten Pérouse, “kültürün metalaştırılmasına karşı kamu başlıca teminat” cümlesi ile sunumunu sonlandırdı.