İnsan gözlerine, kulaklarına inanmak istemiyor. İstanbul'u İstanbul yapan yerlerin çoğu, hükümet-işadamı ortaklığına kurban verilmekte. Oysa mevcut hükümet işbaşına geldiğinde, kahırdan lütuf faslından, "Belki," demiştik, "tarih hazinelerine karşı daha duyarlı olurlar." Bunun boş bir umut olduğu, çeşitli uygulamalarla anlaşıldı.
Hele Haydarpaşa'ya el atıldığı zaman, kahrı sadece kahra katık edeceğimiz iyice ortaya çıktı. İstanbul'un Anadolu ile ilk temas noktası, Türk sinemasında şehre dışarıdan gelenlerin İstanbul'u (muhtemelen denizi de) ilk kez gördükleri yer olan Haydarpaşa, yedi gökdeleniyle paranın hizmetine verilecekti.
En yakınlardaki darbe ise, Darphane-i Amire harekâtı ile ortaya çıktı. Tarih Vakfı, burada bir İstanbul müzesi yapmak için, 10 Ekim 2005'te Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın imzalarını taşıyan bir protokol yapmıştı. 2007 yılında çalışmalara başlanacaktı. Derken, zabıta ekipleri ve güvenlik güçleri darphane binalarının yıkılabilecek derecede tehlikeli olduğu gerekçesiyle tahliye işlemini gerçekleştirme ye geldi ve mahkemenin ara kararına rağmen tahliyeyi iki kademede gerçekleştirdiler.
Kültür merkezlerine gelince, bütün o mütebessim çehrelere rağmen, malum ve mahut yönetimlerin onlar için kılının bile kıpırdamayacağı başlangıçtan beri ortadaydı. Dans ve cazın en keyifli merkezlerinden Cemal Reşit Rey, şu an hem var hem yok. Atatürk Kültür Merkezi, gitti gidiyor. Kültür Bakanlığı, korunması gerekli kültür varlığı olarak tescilli binanın tescilini kaldırma yolunda ilerliyor.
Sanatseverler, tam AKM için harekete geçmeye hazırlanırken, Zaman gazetesinde çıkan bir haber, işlerin aslında sandığımızdan da vahim olduğunu gösterdi. Yeni bir proje söz konusuydu, bizim bir kültür merkezi, hatta evet, vadisi olarak baktığımız yerler, kongre vadisi olmak üzereydi. Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜR-SAB), 8 yıldır üzerinde çalıştığı 'Kongre Vadisi Projesi'ne en geç dört ay içinde başlıyordu.
Proje, 'Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nun üstünün kapatılması, yolların alttan verilerek bu alanda büyük bir sergi alanının oluşturulması, Radyoevi'nin müze haline getirilmesi ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin yıkılarak daha modern bir binaya çevrilmesi gibi çalışmaları kapsıyor'du. Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin yerine yapılacak kongre merkezi projesiyle otopark sorunu da halledilecekti. Ne mutlu, biz de ne zamandır (olmayan) arabalarımızı nereye park etsek diye düşünüyorduk.
Açıklamayı yapan TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, projeye tahmin edilen sürede başlanması halinde 2009'daki Dünya Bankası-Uluslararası Para Fonu (IMF) Guvernörler Toplantısı'na yetişeceğini söyledi. Ulusoy, tüm yetkili kurumların projeye çok sıcak yaklaştıklarını da ekledi.
"Başbakanımız İstanbul'u çok iyi biliyor. Bu nedenle şehri ayağa kaldıracak projelere olumlu yaklaşıyor. Bu da onlardan biri. O yüzden projeye yeşil ışık yaktı" dedi.
Neler oluyor, arkadaşlar? İşin kötüsü, dört ayda başlanacağı söylenen projeden İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Nurullah Tuncer'in de haberi yok. İBB Şehir Tiyatrosu yönetmen ve yönetim kurulu üyelerinden Orhan Alkaya da, "İstanbul şehrinin yöneticileri umarım Ulusoy gibi sadece paraya önem veren kimseler değillerdir. Başaran, inşallah başarısız olur" demiş. Umarız öyle olur, ama doğrusu umutlarımız hayli zayıf.
Peki, bu şehrin sakinleri, o mekânları öz mekânı edinenler, onları hayat dokularına sindirenler, hiçbir tepki göstermeyecek mi? Ben şahsen, Açıkhava Tiyatrosu kongre mekânına dönüşmüş bir İstanbul düşünmek istemiyorum. Yabanıl hayatı koruyan uluslararası örgütler var, kültür ve sanat merkezlerini kollayanı yok mudur? Eğer biz korumaktan acizsek, diyorum. Yoksa onlar da IMF ve yardakçıları ile başa çıkamıyorlar mı? Hal böyleyse bir an evvel başvurup 2010'da Avrupa Kültür Başkenti İstanbul yerine Dünya Kongre Başkenti İstanbul olmayı talep etsinler.
Hayatımızın bir parçası olan yerleri korumak zorundayız, yoksa Muhsin Ertuğrul'da izlediğimiz oyunlar, Açıkhava'da dinlediğimiz konserler bizi çarpar.