Küresel krizin en sert yaşandığı 2008 yılının ardından, 2009'dan hatta kötümserler 2010 yılından da ümidi kesti. İş dünyası, finans sektörü, hükümet temsilcileri aylardır krizi tartışırken ekonominin teorisyenlerine göre ise krizin kara bulutları inşaatla aralanacak. Fast food'çular en güçlü sektör olarak krizde ayakta kalırken yatırımlarını artıracak sektörler arasında ilk sırada enerji yer alacak.
Işık Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof.
Dr. Mehmet Kaytaz, İşletme Bölüm Başkanı Toker Dereli
ve İktisat Bölüm Başkanı Doç. Dr. Mehmet Emin Karaaslan ile
küresel krizden çıkış yollarını ve Türkiye'nin vakit kaybetmeden yapması
gerekenleri konuştuk. Krizden çıkışı inşaattaki canlanmada gören eski Hazine
Müsteşarı Prof. Dr. Kaytaz'a göre bu da ancak 2009'un üçüncü çeyreğinde
gerçekleşebilir. İnşaatta gerileyen fiyatlar nedeniyle bir süre sonra imkânı
olanların yeni ev alma planları yapması ise canlanmanın fitilini ateşleyecek. 3
akademisyen de 2009 için en büyük tehlikeyi ise işsizlik olarak görüyor. Eğer
soruna çözüm olacak adımlar atılmazsa bu durum sosyal patlamaya bile yol
açabilir.
İşverenlerin durumunu ciddiye alın
"İşçi çıkarmak zorunda kalıyorsa, işverenin durumu ciddiye alınmalı" diyen Prof. Dr. Mehmet Kaytaz, esnek çalışma yöntemlerinin yaygınlaştırılabilmesi için krizin fırsat olabileceğine dikkat çekiyor. Karaaslan da sosyal patlama riskinin ciddiyetinin unutulmaması gerektiğini yineliyor.
Kaytaz, krizden çıkışın dünya ekonomisine çok bağlı olduğunu söylüyor.
Türkiye'nin kendi başına düzelmesi zor. Dünyadaki çıkış Türkiye'ye yansıyacak ve
en erken 2009'un üçüncü çeyreği veya sonuna doğru canlanma başlayacak. Tüm
sektörler krizden etkilendi ancak Kaytaz'a göre tekstilin bir kısmı ve gıda
sektörü biraz daha güçlü görünüyor. Çıkış başlayacağı zaman ise canlanma
inşaattan başlayacak. Emlak fiyatları çok düştüğü için bir müddet sonra imkânı
olanlar ev satın almayı ve evlerini değiştirmeyi düşünecek. Otomotivde canlanma
ise yurtdışına göbekten bağlı. Fast food'çular ise en güçlü sektör olarak krizde
ayakta kalacak.
Hükümet Mayıs'tan beri ekonomide
yavaş
IMF ile anlaşmanın geciktirdiğine ve bunun bir hata olduğuna dikkat çeken
Kaytaz, bu anlaşmanın mayısta yapılmasının çok kolay olacağına dikkat çekiyor.
Kaytaz'a göre o dönem IMF'nin gözde müşterisi Türkiye idi ve henüz kriz
tartışmaları da başlamamıştı. "Hükümet nedense cumhurbaşkanlığı seçiminden beri
ekonomik konularda çok yavaş davranıyor, halbuki Türkiye'nin 2002-2007 döneminde
kalkınmasında IMF'nin rolü büyük" diyen Kaytaz, anlaşma için yerel seçimlerin
bitmesinin beklendiği görüşünde. Kaytaz, "IMF bence harcama kalemlerinde
değişiklik ve bazı reformların da yapılmasını istiyor. Büyümenin yüzde 2-3
seviyelerinde hedeflenmesi de bence sorun değil zaten ancak o kadar büyüme
olabilir" diyor. Kaytaz'a göre IMF ile anlaşmak özel sektör için de çok önemli
ve IMF'den en az 20-25 milyar dolar kredi alınmalı.
Sosyal
patlama riski gözardı edilmemeli
İşsizlik üzerine çalışmalar yapan Prof.Dr. Toker Dereli,
Türkiye'nin yıllarca yüksek büyüme yakalamasına rağmen bir türlü yüzde 9-10
sınırından indiremediği işsizlik için 2009'da oldukça kötümser. Bu yıl düşük
büyüme yaşanmasıyla işsizlik oranının çok daha artacağına dikkat çeken Dereli,
alınacak tedbirlerle bu artışın önüne geçilmesini öneriyor. Ancak yatırımlar ve
iç talep artmadan işsizliğin önüne geçilebilmesi de mümkün değil. Dereli
Ekonomik ve Sosyal Konsey'de tüm tarafların anlaştığı tek nokta olan istihdam
vergilerinin bir yıl kaldırılmasını önemli bir çözüm yolu olarak görüyor. Bu
durumun mutlaka devlette bir gelir kaybı yaratacağını ancak bunun sosyal
patlamaya yol açabilecek bir sorun için kabul edilebilir olduğuna da dikkat
çekiyor Dereli.
1994'te ücretler donduruldu, yine
yapılabilir
Erken emekliliğin teşvik edilmesi, işten ayrılanlar yerine yenilerinin
alınmaması gibi yolların daha önce denendiğini hatırlatan Dereli'nin çok sayıda
şirketlerden oluşan büyük işletmeler içinse bir önerisi var: "İşçiyi ihtiyacı
olan işletmeye kaydırmak". Dereli, insan gücü planlamasıyla holdinglerin bunu
kolaylıkla uygulayabileceği inancında. Ayrıca iş süresinin kısaltılması da
birçok ülkede devrede. İş paylaşımının da yapılabilecekler listesinde yer
aldığını söyleyen Dereli'ye göre işverenler sendikalarla anlaşarak sözleşmedeki
maddeleri de esnetebilirler. Yine bir kriz yılı olan 1994'ten örnek veriyor
Dereli, o dönemde ödenemeyen işçi ücretlerinin dondurulduğunu ve zam alacakları
için erteleme yoluna gidildiğini hatırlatıyor. Dereli'ye göre krizden çıkış için
başrolü ise ESK'nın üstlenmesi gerekiyor.
İşletmeler
özgün çözümlerini bulabilirler
Doç. Dr. Mehmet Emin Karaaslan işletmelere inisiyatif verilmesi gerektiğine
işaret ediyor. Karaaslan'a göre işletmeler kendi içlerinde özgün çözümler
üreterek bu zor günleri daha kolay atlatabilir. ABD'de sık sık yapılan bir
uygulamayı örnekliyor Karaaslan ve şöyle devam ediyor: "ABD'de işletmeler
işçilerine 'Ya size tazminatlarınızı verip çıkartmak zorundayız ya da herkes iki
haftalık maaşını feda ederse bu sıkıntılı günleri aşabiliriz' diyor. Bu durumda
işçiler işsiz kalmak yerine iki haftayı feda ederek çıkış bulma yolunu seçiyor."
Karaaslan, sektörlerin de durumunun mercek altına alınması gerektiğini söylüyor.
Eğer çok kötü durumdalarsa rekabet kuralları esnetilip fiyatlarda işbirliği
yapmalarına izin vermek gerekli. Elbette verimli sektörler isteniyorsa devlet de
verimli olmak zorunda.
Pompaya su döküldükçe su akmaya
başlar
Karaaslan, krizde servetin de el değiştirdiğine dikkat çekiyor. Karaaslan'a
göre hiçbir fabrika paslanmaya bırakılmıyor; birileri bunları satın alıyor. Bu
kişiler ise farklı insanlar satanlara göre. Bir fırsat görüyor, başka bir
vizyonla geliyor ve işletmeyi satın alıyor. Bunlar olmaya başladıkça yani
Keynes'in deyişiyle pompaya su dökülmeye başlandıkça sular da akmaya başlayacak.
Ve güçlü olan, vizyon sahibi olan ayakta kalacak. Yatırımlarını artıracaklar
içinde ise enerji sektörü öne çıkmış görünüyor. Bu da devletin rolüyle çok
bağlantılı Karaaslan'a göre. İhaleler 2009 için de hükümetin planları
arasında.
Prof. Dr. Mehmet Kaytaz: IMF otur
bakayım şuraya derdi
1996-1997 yıllarında Hazine Müsteşarlığı görevini üstlenen Prof. Dr. Mehmet
Kaytaz o yıllarda IMF'nin "Otur bakalım karşıma, anlaşalım" dediğini
hatırlatarak bugün yaşananların o günlerden çok farklı olduğuna dikkat
çekiyor.
Prof. Dr. Tokar Dereli: Marx'a dönüş
başladı
Prof. Dr. Toker Dereli, Karl Marx'ın yeniden popülerleşmesini sınıfında
yaşamış: "Öğrencilerime proje ödevi verdim, birçok konudan seçim yapacaklardı.
40 kişilik sınıftan 15-20 öğrenci Marx ve sosyal politikayı almış. Vazgeçirmeye
çalıştım, başaramadım."
Doç. Dr. Mehmet Emin Karaaslan:
Mastıra başvuru patladı
Doç. Dr. Mehmet Karaaslan kriz döneminde insanların kendilerine yatırım
yapmaya başladığını belirtiyor. Bu yıl mastır için başvurular patlamış, bir de
askerlikten örnek veriyor Karaaslan aynı şekilde kriz zamanı askere gidişlerde
de artış yaşanmış.
2009'da % 1 büyüme ancak
yakalanır
Prof. Dr. Kaytaz 2008'i hedefin altında bir büyüme oranıyla tamamlaması beklenen Türkiye ekonomisinin 2009'da ancak yüzde 1 büyüyebileceğini düşünüyor. Prof. Dr. Dereli de aynı fikirde. Ancak Doç. Dr. Karaaslan bu konuda biraz daha kötümser ona göre bu yıl yüzde 1 küçülme bile zorlukla ulaşılabilecek bir rakam. Büyümede bunlar yaşanırken Kaytaz'a göre talep daralması Türkiye'deki enflasyonu rahatlatacak. Petroldeki düşüşle de mal fiyatlarının artışı zaman alacak. Karaaslan enflasyonu yükseltebilecek tek unsur olarak döviz kurunu görüyor.