Van Kalesi'nin batı bölümünde kilitli kapılar arasında yer
alan, Urartu Kralı I. Argişti ve ailesine ait 3 bin yıllık mezar
odaları ilk kez görüntüledi.
Doğu Anadolu Bölgesi'nde M.Ö. 6.
ve 9. yüzyıllarda hüküm süren Urartu Krallığı'nın en görkemli yapıları, bu
medeniyete 'Tuşpa' adıyla başkentlik yapan Van'da bulunuyor. Van Gölü kıyısında
sarp kayalıklar üzerine kurulu 1800 metre uzunluğunda ve 80 metre
yüksekliğindeki kale, Urartu mimarisinin en önemli eserleri arasında
gösteriliyor.
3 bin yıllık medeniyetin ayak izlerini taşıyan Van Kalesi,
her yıl çok sayıda yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret ediliyor. Ancak
kalenin batı ucunda yer alan Urartu Kralı I. Argişti ve ailesinin mezar odaları
ziyaretçilere kapalı bulunuyor.
Anadolu Ajansı için kapıları açılan
mezar odalarıyla ilgili bilgi veren Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Fen
Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Rafet Çavuşoğlu,
Urartu Kralı Argişti'nin 3 bin yıl önce babası Minua'dan sonra M.Ö. 786-764
yıllarında tahta oturduğunu söyledi.
Fotoğraf: Ahmet İzgi
Kral I. Argişti'nin ölümünün ardından Van Kalesi'nde 'Horhor Mağara' denilen
kaya mezarına gömüldüğünü belirten Çavuşoğlu, ''Mezar, Van Kalesi'nin batı
ucunda yer almaktadır. Urartu mimarisinin en nitelikli tasarım ve işçiliğine
sahip olan mezar odasına, yukarıdan 24 basamaklı bir merdivenle inilmektedir''
dedi.
Kral Argişti'nin mezar odasındaki duvardaki 'Horhor Kroniği'
denilen Urartu yazıtının dikkat çekici olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr.
Çavuşoğlu, 5 ayrı bölümden oluşan yapıyla ilgili şu bilgileri verdi:
''İç odalara açılan kapılar arasındaki boşluklarda, meşale veya mezara
bırakılan hediyelerin asılması için açılmış çivi delikleri bulunmaktadır. Ana
salonun yan duvarlarında ve karşı duvarında 2 kapıyla, toplam 4 iç odaya
geçilmektedir. Tüm odaların duvarlarında 4'er niş yer almaktadır. İç odalardaki
nişlerin ve kapıların konumları ile oda boyutları birbirine
benzemektedir''.
Kral ve ailesinin mezar odalarındaki salonda dinsel
tören yapıldığını, değerli eşyaların da yan odalara gömüldüğünü anlatan
Çavuşolu, mezar odalarının 17. yüzyıla ait Osmanlı planında ve Evliya Çelebi'nin
seyahatnamesinde mağara olarak tanımlandığını, Osmanlı döneminde ise cephanelik,
erzak deposu ve atölye olarak da kullanıldığını sözlerine ekledi.