Köylerde Sanat Olmaz mı? Yeter ki İsteyin



Yrd. Doç. Dr. Adnan TÖNEL (*)

Bir süredir ‘köylerde sanat üretmek’ projesi üzerinde çalışıyorum. Bu hizmet uzak yakın tüm köylerimizi kapsıyor. Ancak bu projem; köy yaşamının sürdüğü yerlere bir trenle, karavanla bir etkinlik götürüp köylülerin pasif birer katılımcı olacakları türden, yani onların var olan sanat yapıtını tüketecekleri türden değil. Aksine onların da birer sanat üreticisi olacakları, tartışacakları, prova edecekleri, emeklerinin sonuçlarını gözlemleyebilecekleri, kendi yaşam alanlarında dayanışarak üretilecek bir sanatsal üretim üzerinden olmalı düşüncesindeyim.

Üniversitelerde bir süredir yapılmakta olan yetenek sınavlarına hazırlanan aday öğrencilerle yaptığım sohbetlerde, hep bu tür bir yetenek sınavının stresinden söz edilirdi. İşte bu projenin çıkış noktası; aslında böyle bir yetenek sınavı yapılmadan, üniversitelerimizin sanat okullarında görevli akademisyenlerin neden köylere ziyaretler gerçekleştirmedikleri ve oralarda çaresiz ve muhtaç bekleyen gerçek yetenekli gençlerimizin keşfedilmemesi üzerinden hayat buldu.

Bu projenin tatlı  düşünceleriyle, İstanbul’daki yaşamsal düzene bir müddet ara vererek bavuluma kimi ses ve görüntü cihazlarımı alıyor ve yollara düşüyorum...

İLKOKULUN KÜTÜPHANESİ BİLE YOK

Esenler otogarından kalkan otobüs yaklaşık sekiz saat sonra Manisa iline varıyor. Oradan yarım saat süren bir yolculuktan sonra Turgutlu ilçesine ve minibüs dolmuşla 10 dakikada Çepnidere köyüne varıyorum. Köy meydanına varmadan şehrin gençlerinden bazıları motosiklet üstünde karşılıyorlar bizleri ama asıl karşılama Köy muhtarı Tayfun Girgin tarafından köyün meydanında gerçekleşiyor. Bu göreve geçen yıl geldiğini söyleyen muhtarın odasında oturuyoruz. Çaylar içiliyor ve köyün ilkokulu ve Turgutlu’daki okullara giden yaklaşık 200 kadar çocuk ve genç nüfus olduğunu söylüyor. Eskiden tütün ve üzüm bağcılığından geçinen köylülerin şimdilerde sadece ırgatlık yaparak geçinmek zorunda kaldıklarını dillendiriyor. Muhtara “Köyünüzde güzel sanatlara eğilimli, meraklı, çocuklar, gençler var mı?” diye soruyorum. Muhtar köylerinde daha önceki zamanlarda yapılmış ve sadece kendilerinin rol aldıkları tiyatro gösterileri yaptıklarını söylüyor. Ama gençler ya da çocukların bu anlamda eğitim alabilecekleri bir çalışmalarının olmadığını hatta köyün ilkokulunun kütüphanesinin dahi olmadığını dile getiriyor. Ayrıca 2 dönem önceki muhtarın bıraktığı borçları nasıl ödeyeceğini, nasıl kaynak bulacağını kara kara düşündüğünü de sıkılarak dile getiriyor. Zaman zaman köye gelen öğrencilerin de köy meydanında gösteri yaptıklarını bugün içinde böyle bir gösteri için Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nden öğrencilerin geleceğini söylüyor.

YETENEKLİ GENÇLERE ÇAĞRI

Onların geleceği saate daha çok zaman var diyerek köyde dolaşmaya başlıyorum. Mayıs ayının bu son günlerinde köyde tipik Akdeniz ikliminin etkisi görülüyor, sıcak ama bir o kadar da verimli topraklar ve daha yeni toplanmış kirazlar avucumuza bırakılıyor bir anda. Misafirperver halk biz hemen bağrına basıyor. Yaklaşık 1300 civarında nüfusun olduğu Çepnidere köyünde halk geçimini tarımla ve hayvancılıkla sağlıyor diyebiliriz. Yediğimiz kiraz çok lezzetli ancak tarım ürünü olarak şaraplık üzüm de yetiştiriliyor köyde. Muhtarın dediğine göre; Çepnidere köyünde her yıl yaklaşık 2000 ton üzüm çıkmaktaymış. Ve yetiştirilen bu şaraplık üzüm çeşitleri de: alicante, syrah, merlot, sangiovesse, öküzgözü olduğunu söylüyor muhtarımız. Köyün ilköğretim okuluna kütüphane yapalım önerisinde bulunuyorum muhtara ve çok seviniyor. (Aynı akşam konuyla ilgili görüştüğüm esnaflardan Manisa otogar girişinin köşesindeki ekmek satıcısı beyefendi, köyün kütüphanesi için yardım edebileceğini hemen kütüphane dolaplarını kendisinin verebileceğini söylüyor)  Köyün camisi var ama köyde bir PTT şubesi gözüme ilişmedi onu da buradan yetkililere hatırlatalım.

Çepnidere köyü muhtarı Tayfun Girgin ve azaları ile muhtarlık makamında devam eden çaylı sohbetimizi dışardan gelen davul sesi kesiyor bir anda. Hemen dışarı  çıkıyoruz. Bir grup genç ellerinde davul ve melodika ile köyün sokaklarında dolaşıyor ve az sonra başlayacak köy tiyatrosu ‘Deli’ adlı oyunlarının duyurusunu yapıyor. Muhtar, “Bu arkadaşların geleceğini Bektaş abi söylemişti, ama şu an doğrusu sürpriz oldu” diyerek bizimle bu gelişmeyi paylaşıyor. Hemen grup peşine takılıyoruz. Ve bu kez onlarla sohbet ediyoruz.

Kendilerine gazeteci ve sanatçı kimliğimle Türkiye’nin köylerinde dolaşarak, güzel sanatlara meraklı ya da eğilimli ya da yetenekli çocuk ve gençleri aramak için yola çıktığımı söylüyorum. Çok mutlu oluyorlar ve hemen kaynaşıyoruz. Grubun elemanları Cansu, Nazan, Serdar, Can, Orhan, Cantekin ve Nazım, Manisa’da çeşitli okullarda eğitim gördüklerini ve köylerde tiyatro yapmaya yeni başladıklarını söylüyor. Grubun sözcüsü Nazım Sarıkaya kendisinin aynı zamanda Manisa Celal Bayar Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi olduğunu ve bir tiyatro gruplarının da olduğunu söylüyor. Grup elemanları ile bir süre daha sohbet ettikten sonra Köy meydanına dönüyoruz ve muhtarlık önündeki meydanda ‘Deli’ adlı oyunlarını, köy muhtarıyla birlikte seyretmeye başlıyorum. Kadınların bu köy tiyatrosunu evlerin terasından seyretmesi ise dikkatimizden kaçmıyor. Oyun medyanın ve sahte kahramanlarının toplumun algılarıyla nasıl oynadığının altını çizen ve bunu somut ürünü olan bir karakterin nasıl delirdiğini bir rol model üzerinden mizahi yollarla anlatıyor. Köyün çocuk, genç ve yaşlıları zaman zaman tezahürat yaparak zaman zaman da alkışlarla oyuna katılıyorlar. Oyunu Çepnidere köyü halkı ile birlikte büyük bir beğeni ile izledikten sonra Çepnidere köyü muhtarı Tayfun Girgin ile vedalaşıyoruz, Çepnidere köyüne bir sanat evi açılabileceğini söylüyorum kendisine o da bana, “Olursa sizin sayenizde olur” diyor. Çok zor olmadığını söylüyorum; köylerine gelecek ressam, müzisyen, tiyatrocu tüm sanatçılarla yapılacak bu mekânda üretimler yapılabileceğini belirtiyorum. Seyahatim böylece ilk etkisini gerçekleştirmiş oluyor. Manisa’ya dönmek için ana caddeden minibüse biniyorum. ‘Köylerde sanat üretmek’ düşüncesinde olan tüm sanatçılara da ‘Yeter ki isteyin’ diyerek, buradan davetimizi de yapmış oluyoruz. Yeni bir köyümüzde buluşmak üzere.

(*) Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sahne Sanatları Bölüm Başkanı