"Köye Cami Yaptırıp HES'e Razı Ediyorlar"



Alakır Nehri Kardeşliği tarafından Antalya Atatürk Kültür Merkezi'nde (AKM) düzenlenen panele, Manavgat’ın Ahmetler ve Değirmenözü köyleri ile Kumluca’nın Karacaören köyünden yerelde HES mücadelesi yürüten köylü temsilcileri ile çok sayıda izleyici katıldı. Sol Gazetesi'nden Yusuf Yavuz'un haberine göre, panelde konuşan Prof. Dr. Beyza Üstün, Türkiye’nin su kaynaklarının enerji gerekçesiyle özelleştirilmesine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. HES’lerin yanı sıra Termik santral projelerinin yeraltı suyu rezervlerinin üzerine oturtulduğuna değinen Üstün, bunun amacının termik santral için gerekli olan suyun bu kaynaklardan temin edilmesi düşüncesi olduğunu ileri sürdü.

'Su havzalarındaki madenler şirketlerin iştahını kabartıyor'

Su havzalarındaki önemli bir başka noktanın da şirketlerin iştahını kabartan madenler olduğuna dikkat çeken Üstün, Artvin, Tunceli Munzur, Çanakkale Biga ve Uşak Eşme gibi bölgelerdeki uygulamaları buna örnek göstererek şöyle konuştu: “ Hızlı bir şekilde ve Anadolu'nun her yerinde sermaye bunu yaparken, bizler kendi bulunduğumuz vadide, sanki orada uzakta bir şeyler oluyor gibi düşünürken iş makinaları yavaş yavaş havzaya girmeye başlıyor. Ya da duyumlar geliyor. Alakır'da, Kapuz Çayı’nda ve Köprüçay’da olduğu gibi. Biz duyuncaya kadar üç beş tanesini yapıyorlar.”

Muhtara para, köye cami

Şirketlerin halkı ikna yöntemlerinde başarılı olduğuna değinen Üstün, “ Bir şekilde ikna yöntemleri var. Muhtarlar mesela. Gidiyor muhtarı ikna ediyor. Doğrudan para veriyor, çocuğuna burs veriyor, kamyon alıyor, köyüne okul, cami yaptırıyor. Yani iknası kolay, parayı sevenlerin yardımıyla bu yerleşimin olduğu alanlara girmeye çalışıyorlar. Muhtar dirençli çıkarsa o zaman daha kolay ulaşabilecekleri ve parayı seven, eline bir lira, üç lira vereceği, tarlasını bir lira yerine on liraya alarak o köyü bölmeye çalışıyor” ifadelerini kullandı.

HES sektörünün suflörü 'çantacılar'

HES sektöründe yöreyi iyi bilen ve yöre insanına sufle veren çantacılar olduğuna dikkat çeken Üstün, “Bu çantacılar gidiyor, ucuza kapatıyor ve arkasından götürüp şirkete pazarlıyor. Bir ara öyle coştular ki boyalı medyada , iktidarın reklam medyasında ‘HES lisansı devredilir, satılır’ ilanları vardı. El altından yapıyorlardı bunu, artık ilanla yapmaya başladılar” diye konuştu.

Güvencesiz çalışma yüzünden 300 işçi öldü

Sektördeki işçi ölümlerine de değinen Üstün, madencilik ve enerji alanında yöre insanına yalnızca özel güvenlik, hafriyat taşıma vs gibi güvencesiz işlerin verildiğinin altını çizdiği konuşmasında, güvencesiz koşullardan dolayı 2012 yılında 300 işçinin yaşamını yitirdiğini dile getirdi.

Doğayı metalaştırma stratejileri için toplandılar

Dünya Su Konseyi’nin Türkiye’ye ikinci kez gelme nedeninin doğayı sermaye birikimi için metalaştırma stratejilerini belirlemek olduğunu öne süren Üstün, “vadilerde halk mücadelesini edip, makinanın önünde yatıp, jandarmayla, polisle, gazla tanışırken, onlar öbür tarafta çıkardıkları metaları nasıl yaygınlaştıracağının stratejisini o toplantıda konuştular” dedi.

'Artık HES'lerle ilgili bilgilere ulaşamıyoruz'

HES projelerine ilişkin bilgilere artık erişilemediğini söyleyen Üstün, “Elekrtik İdaresi'ne giriyorduk, acaba nerede, hangi vadide hangi HES’in projesini tamalamak üzereler, etüdünü mü yaptılar, ihale mi açtılar, o projenin içine giriyorduk. ÇED raporlarını okumaya çalışıyorduk. lisans milli park sınırları içinde mi değil mi gibi. Hukuk mücadelesi veren arkadaşlarımıza bir teknik altlık hazılamaya çalışıyorduk. DSİ'ye giriyorduk, DSİ'den kim protokol yaptı gibi. Artık bunların hepsine ulaşamıyoruz” diye konuştu.