Kültür Bakanı'na göre Emek Sineması o kadar eski ki, yıkmaktan başka
çare yok. Sanki restore edilemez gibi... Bakan hangi mimarlık ya da kültür
kuruluşuna danışmış? Durum çok ürkütücü. O zaman korunacak binaları yıkalım,
yerine Miniatürk gibi benzerlerini inşa edip onları mı kültür mirası kabul
edelim!
Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki en görkemli ve tarihi sinema olan Emek
Sineması ve Cercle d’Orient binası ile ilgili olarak
bundan on sene önce bir proje yapıldı. Bu projede Cercle d’Orient bir iş
merkezine dönüşüyordu ve güya sinema salonu korunuyordu. Bu projede sinema
salonu aynen yer alıyordu. Ancak altına üç kat otopark yapılmıştı. O zaman
projeyi değerlendiren Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu
korunduğu belirtilse de, otoparkın tarihi sinema salonunun yıkılmadan
yapılmayacağını fark etti ve projeyi reddetti. Her ne kadar korunduğu söylense
de.
Bugün alışveriş merkezleri yapan büyük sermayeli bir şirket tarafından uzun
süreli (25 yıl) olarak kiralandığı belirtilen sinema salonu ve cadde tarafındaki
Cercle d’Orient binasının yıkılacağını ayan beyan ilan eden projenin kurul onayı
var deniyor. Söylendiğine göre kurula yoğun baskı yapılmış.
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın belirttiğine göre Emek Sineması, yeni
alışveriş merkezi inşaatının üst bölümünde ‘aslına uygun’
olarak korunacakmış. Kültürel mirasın korunmasından sorumlu Kültür Bakanı
bakınız neler söylüyor: “O kirli, yağlı ortamda oturmaktansa, iki yıl
beklerim.”
Amaç kültür mü, ticaret mi?
Bakana göre bina o kadar eskimiş ki, yıkmaktan başka çare yok. Sanki bina
restore edilemez, yıkmaktan başka bir mimari fikir geliştirilemez. Ticari amaçlı
olmayan kültürel faaliyetler için başka tür enerjiler harekete geçirilemez.
Kültür Bakanı ne yapılması gerektiğini bir şirkete sormadan önce hangi mimarlara
danışmış? Hangi kültür kuruluşları ile görüşmüş? Koskoca sinema salonu yalnızca
koltuklarının kumaşı, duvarları kirlendi diye yıkılacak! Böyle bir gerekçeyi
aklınız alıyor mu? Mimarlık denen faaliyet yalnızca tek bir perspektiften,
yöntemden ibaret olabilir mi?
Eğer amacınız, misyonunuz kültür değil, ticaret ise, söylenir! Hatta inşaat
bittiğinde görkemli bir açılış yapılır. “Bakın bu salonu eski, yıpranmış haliyle
kalsın diyenlere rağmen yeniledik. Fena mı oldu? Sinemayı aynen yaptık bile
derler.” Sanki Cercle d’Orient binasını yıllardır o vaziyette tutanlar, sinemayı
kapatanlar korunmasını isteyenlermiş gibi. Sanki başka bir yol, yöntem yok. Ya
bakımsız bırakacaksınız, ya da yıkıp başka bir şey yapacaksınız.
Bu durum çok ürkütücü. Koskoca kültür bakanı mimarlık ve restorasyon denen
şeyin yıkmakla özdeş olduğunu mu düşünüyor?
UNESCO uzmanları İstanbul’a geldiklerinde belediye onlara koruma çalışması
yaptıkları yerleri göstermişti. UNESCO uzmanları çok şaşırdılar, çünkü
korunacağı söylenen yerlerdeki binalar yıkılmıştı. Başka bir deyişle koruma
projelerinin olduğu yerler boştu. Buna karşılık ayakta duran yapılara henüz sıra
gelmemişti.
Bakana göre kültür mirasını korumak böyle bir iş ise, o zaman tarihi binaları
değil, Antalya’da inşa edilen Topkapı Sarayı gibi otelleri kültür mirası olarak
kabul etmeliyiz. Hatta korunacak yapıları yıkıp hepsinin benzerlerini Miniatürk
gibi bir yerde yeniden inşa edip, eski binalarla falan boş yere restore etmek,
başka mimari çözümler bulmak, araştırmak için uğraşmamalıyız.
Korumak yaratıcı bir iştir
Korumak, mimarlıkla olur. Korumak yaratıcı bir iştir. Tarihi bir yapının
nasıl korunacağı meselesi, en az yeni bir bina yapmak kadar yaratıcı bir iştir.
Araştırmak, sorgulamak, öneriler geliştirmek demektir. Eğer yeni bina
yapılacaksa, bu bakanın iddia ettiği gibi yalnızca eskinin taklidi biçiminde
olamaz. Yeni binalar için farklı mimari çözümler, farklı kavramlar olabilir.
Aslına uygun olarak başka bir yerde bir tarihi yapının benzerini yapmak,
mimarlığı tek bir perspektife hapsetmek, kentte yaratıcılığı yok etmek demektir.
Bu tarihi bir sinema salonunun yıkımından çok daha büyük bir yıkım demektir.
Bu nedenle asıl karşı çıkılması gereken şey Emek Sineması’nın yıkımı değil,
bir kentte kültürün, mimarlığın tek boyutlu bir düşünceye hapsedilmesidir. Özel
sektör iyi hizmet verebilir. Ama kamusal bir sorumluluk üstlenemez. Bir kentte
sanat, kültür yalnızca sermaye girişimlerine terk edilemez. Terkedilirse bundan
halk zarar görür. Alışveriş merkezleri inşa eden, bu yolla kazanç sağlamayı
amaçlayan bir kuruluşun öncelikleri farklıdır. Eğer bir yapının korunması şirket
açısından karlı değilse, kamunun teşvik etmesi gerekir. Bunun için emlak
vergilerinden toplanan çok ciddi bir pay var. Boşuna mı vergi veriyoruz? Bir
Kültür Bakanı kendi sorumluluk alanı ile ilgili olarak nasıl böyle bir söz
söyleyebilir?
‘Sizi protesto ediyorlardı’
Bakan “Kimi protesto ediyorlardı, bunu kendileri de
bilmiyordu” diyor. Hayır, Sayın Bakan, ben de salondaydım. Sizi
protesto ediyorlardı. Sizin kültür mirasına, sanata bakışınızı... Sizi protesto
eden kişiler bir kültür bakanı olarak kamusal görevinizi, sorumluluğunuzu yerine
getirmediğinizi düşünüyorlar. Çünkü bir kentte kültür yalnızca ticari
faaliyetlere bağımlı olarak gelişemez.
Korhan GÜMÜŞ, Mimar, İstanbul 2010 Yürütme Kurulu
Üyesi