Korozyon; atmosfere maruz, su içinde, toprağa gömülü veya kimyasal malzemelerle temasta olan metalik malzemelerin en önemli düşmanlarından.
Bu gizli tehlikenin, diğer riskler ve kayıplar bir yana, sadece ekonomik maliyeti bile endişe verici boyutlarda: Yıllık 45 milyar dolar civarı (Türkiye için). 09 - 13 Eylül 2012 tarihlerinde İstanbul'da Avrupa Korozyon Kongresi'ne ev sahipliği yapmaya hazırlanan Türkiye Korozyon Derneği'nin Başkanı Prof. Dr. Ali Fuat Çakır, sıradan insanlar bir yana, pek çok profesyonelin bile korozyonun önemini kavradığını söylemenin zor olduğuna dikkat çekiyor. Çakır, Türkiye'nin hızla endüstrileşmesine rağmen, herhangi bir problem yaşanmadan ne resmi, ne de gayri resmi kurumlardan korozyona karşı neler yapılabileceğine yönelik bir başvuru gelmemesinden yakınıyor.
Prof. Dr. Ali Fuat Çakır, www.yapi.com.tr'nin sorularını yanıtladı.
Korozyon nedir ve neden önemlidir?
Hayatımızda, ancak karşı karşıya geldiğimiz zaman önemini kavradığımız birçok durum var. Korozyon da bunlardan biri; gündelik hayatımızın ayrılmaz bir parçası. Korozyonu kısaca, içinde bulunduğumuz ortamın (hava, toprak, su gibi) metali bozundurması ve fonksiyonlarını yerine getiremez duruma getirmesi olarak tanımlayabiliriz. Bu nedenle, her şeyin bir kullanım ömrü vardır. Örneğin binanızda kullandığınız boruların, kullanım ömrünü tamamladıkları zaman değiştirilmesi gerekir.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ndeki çalışmalar için erken teşhis ve tedavi ile doğabilecek büyük risklerin ortadan kaldırıldığını söyledi. Korozyon konusunda yeterince bilinçli ve hassas olduğumuzu söyleyebilir misiniz?
Sıradan insanlar bir yana; pek çok profesyonelin bile bunun önemini kavradığını söylemek zor. Her şeyin olduğu gibi, köprülerin de bir ömrü var. Bildiğimiz kadarıyla Boğaz’a inşa edilen köprüler de, 100 yıl civarı dayanmak için tasarlanmışlar. Dolayısıyla bunların, 100 yıl dahi geçmeden yenilenmesi gerekli. Korozyon önlemleri, bu yapıların ömrünü uzatır; bakım periyotlarının arasını açmanızı sağlar. Biliyorsunuz çelik köprüler, sürekli trafik, rüzgar ve kendi ağırlıkları nedeniyle belirli bir yük altında çalışırlar. Bunun da ötesinde, periyodik yüklenirler; trafik yoğunluğu farklı saat dilimlerinde artar ve azalır. Zaten tasarımları da bunlara göre şekillenir. Korozyon, burada çok önemli bir rol oynar; yapının yorulmasını hızlandırır, ömrünü kısaltır. Bu nedenle periyodik olarak bakıma alınmaları gerekir; varsa korozyon türleri ve yerleri tespit edilmelidir. İlk Boğaz Köprüsü yapıldıktan 5-10 yıl sonra böyle bir bakım yapıldı ve o bakımı yapan Japon firması oradan öğrendiği bilgilerle ikinci köprüyü inşa etti. Korozyon açısından bu periyodik bakımlar o tarihten bugüne hangi sıklıkla yapıldı bilmiyorum. Bu konularda akademik camiaya bir talep gelip gelmediğini soruyorsanız en tecrübeli ekip olan İTÜ’nün korozyon grubuna böyle bir talep gelmedi. Bildiğim kadarı ile ODTÜ’de, Gazi Üniversitesi’nde çalışan arkadaşlarımıza da böyle bir talep gelmiş değil.Korozyona karşı etkin önlemler alınmamasının ekonomik karşılığı nedir?
Dünya genelinde korozyon nedeniyle doğrudan uğradığımız kayıp, yılda 2,2 trilyon dolar olarak hesaplanıyor. Türkiye’de ise, bizim yaptığımız hesaplara göre, 22 – 23 milyar dolar civarında kaybımız var; ama uğranılan iş gücü kaybı, artan dolaylı harcamalarının ise hesabı yok. En muhafazakar tahminle, eğer dolaylı kayıpların doğrudan kayıplar kadar olduğunu kabul edersek; ülkemiz için yılda 45 milyar dolarlık bir kayıp anlamına gelir. Yer altı boru hatlarıyla, fabrikalarıyla, limanlarıyla, inşaat sektörüyle Türkiye’nin hızla endüstrileşen bir ülke olduğunu düşünürsek, korozyonun hızla artan önemini de daha net görebiliriz.
Korozyonla mücadelede ne gibi sorunlar öne çıkıyor?
Korozyon, örneğin yapı sektörü açısından ele alırsak, kendini uzun vadede, en iyi ihtimalle birkaç yıl içinde gösterecek bir sorun. Ne yazık ki hiç kimse, 10 – 20 yıl sonra ortaya çıkacak bir probleme, binanın görünüşü kadar önem vermiyor… Aslında, korozyona neden olmayacak ya da korozyon durumunda önlem almanıza olanak verecek bir tasarım gerekli; ancak tasarım aşamasında da bu unutuluyor. Eğer siz paslanmaz çelikle adi çeliği birbirine temas ettirirseniz, mutlaka adi karbon çeliğinin korozyon sorunuyla karşılaşırsınız.
Bir tasarımcı korozyona karşı ne yapabilir ki?
Tasarımı yapan mimarın, inşaatı yapan mühendisin, korozyon bilince sahip olması gerek. Büyük projelerde çalışan ekiplerde bu bilince sahip elemanlar bulunabiliyor; ancak küçük projelerde daha güzel görünmesi adına yapılan uygulamalar çeşitli sorunlara neden olabiliyor. Köprü bakım çalışmalarında en önemli kalem korozyondur. Ancak bir köprünün korozyona mümkün olabildiğince dayanıklı olmasının tek bir yolu vardır; o da tasarım yapılırken bunu bilen kişiler tarafından koruyucu öğelerin o tasarıma yerleştirilmesi. Suyun tahliye edilmesi, eğer deniz kenarındaysa tuzlu suyun betonarme yapının içine girmesinin engellenmesi gibi…
Daha entegre bir tasarım süreci öne çıkıyor yani…
Elbette, korozyon konusunda yetkin kişiler, tasarım ekibinin bir parçası olmalı ya da tasarım ekibi korozyon konusunda kendini eğitmeli, geliştirmeli. Korozyon, malzeme bilimi, elektro kimya, elektrik, tasarım gibi farklı başlıkları içeren çok yönlü bir uzmanlık dalı. Bu bilgi birikimi de uzun bir çalışma hayatını, pratiği gerektiriyor. Üniversitelerde korozyon, ders olarak verilir; dünyada, korozyon konusunda lisans eğitimi veren kurum yok gibi.Resmi ağızların söylediği rakamlara göre Türkiye’nin ve özellikle İstanbul’un yapı stoğunun çok önemli bir kısmı niteliksiz… Korozyon açısından bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İster vatandaş, isterse kamu yapsın; bundan 10 – 15 yıl öncesine kadar özellikle İstanbul’da inşaatlarda deniz kumu kullanılıyordu. Eğer bu binalara şu veya bu biçimde dışarıdan su girmezse, yani içindeki klorür aktive olmazsa; korozyon açısından çok ciddi bir sorun olmaz. Ama böyle bir şey mümkün mü? Nitekim bunun sonuçlarını 1999 depreminde gördük. Özellikle zemin suyu alan binaların zeminlerindeki donatıların inceldiğini, yükü kaldıramaz hale geldiğini, depremin de bunları yıktığını gördük. Avcılar’daki, Yalova sahilindeki binaların pek çoğunda olan buydu. Ayrıca o binalar deprem olmadan da yıkılabilirdi. Türkiye, özellikle denizel atmosfere sahip bölgelerinde yapılaşma konusunda çok dikkatli olmak zorunda.
Türkiye, korozyon çalışmaları açısından ne durumda?
Türkiye’de korozyon konusunda çalışan çok sayıda üniversitemiz var. Ama korozyon ve mekanizması ayrı; korozyon mühendisliği ayrı konulardır. Korozyon mühendisleri, malzeme bilimi yapan, işin teorisini bilen ve bunu da bir şekilde uygulayan gruplardır. Maalesef, bunların sayısı fazla değil. Ki bunlardan en önemlilerinden biri İTÜ Kimya Metalurji Fakültesi’nin Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümündeki korozyon grubudur. Ancak bize daha tasarım aşamasında, herhangi bir problem yaşanmadan “korozyonu nasıl önleriz” şeklinde ne resmi, ne de gayri resmi kurumlardan bir soru geldiğini hatırlamıyorum. Bu, devlet kurumlarının ve sanayicinin konuya nasıl baktığını yansıtıyor. Karayolları Genel Müdürlüğü’nde kaç korozyon mühendisi var; ya da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde korozyon eğitimi almış, bina tasarımı ve denetiminde katkıda bulunacak korozyon mühendisi sayısı nedir? Oysa yurt dışında büyük projelerde, korozyon sertifikası olmayan hiç kimse korozyonla ilgili önlemlerde çalıştırılamaz.
Özellikle İstanbul’da son yıllarda büyük ölçekli alt ve üst yapı projeleri konuşuluyor, hayata geçiriliyor. Korozyon konusunun bu projelerin tasarım sürecinin bir parçası olduğunu söyleyebilir miyiz?
İleri teknolojilerin uygulandığı bu gibi uygulamaların hepsinde korozyon, projenin ayrılmaz bir parçasıdır. Eğer bir liman yapacaksınız, ister betonarme ister çelik kazık olsun, mutlaka deniz içinde ve dışındaki yüzeylerde korozyona yönelik önlemleri almak mecburiyetindesiniz. Bunun değişik yöntemleri vardır; ancak en yaygını, sanayicilerin de yakından bildiği katodik korumadır. Köprüler gibi büyük çelik yapılarda, malzeme seçiminden tutun, yüzeyde uygulanacak boya türlerine kadar bütün önlemler, yapının ayrılmaz bir parçasıdır.