Bir siyasal konu ile kent tasarımının tartışılması arasında nasıl bir
benzerlik veya farklılık var bilmiyorum. Genellikle siyasal tartışmaları
uzmanların yorumları ile basından izleyebiliyoruz. Ama kentle ilgili önemli bir
tasarımı veya tercihi siyasal bir karar olarak değil, mimarlık dergilerinde
teknik bir konu olarak izliyoruz. Oysa kent yönetimiyle ilgili kararların
teknikleştirilmesi, yani tartışma dışı bırakılması, başlı başına belli bir
siyasal tercihi yansıtıyor. Bu tercih doğrudan doğruya yereli araçsallaştıran,
ikinci sınıf bir siyasal nesne haline getiren bir zihniyetin tezahürü. Örneğin
yapımı yıllardır süren bir metro köprüsünün yalnızca
“karşı olanlar” ve “yapılmasını isteyenler”
diye ayrışması da bu zihniyete dayanıyor. Çünkü bu inatlaşmanın temelinde şu
var: “Birileri bu köprüye karşı çıkıyor, çünkü farklı bir siyasal görüşteler.
Diğerleri köprüyü destekliyor, çünkü iktidarla aynı görüşteler.” Mesele bu kadar
basit.
Kamu yöneticileri sivil inisiyatifleri genellikle bir zümreyi temsil edenler
olarak algılıyor. Bu nedenle kentsel dönüşüm projelerinde, UNESCO meselesinde,
AKM tartışmasında, Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun yıkımında vs. olduğu gibi kamu
yöneticileri bir türlü politika geliştirmeye, projeyi bildikleri yöntemlerin
dışında geliştirmeye davet edilemiyor. Kentle ilgili konular sürekli eksen
kayması yaşıyor ve merkezi politika üzerinden tartışılıyor. Bu geleneği artık
değiştirmenin zamanı geldi. Bu yüzden kamu deneyimleri, “gözden geçirmek,
iyileştirmek, ders çıkarmak” gibi kavramlardan mahrum kalıyor.
Haliç’te bir an önce yapılmasını dilediğimiz metro
köprüsü için de durum böyle. İlk yapılan altın renkli boynuzları olan
tasarım çok naifti. Neyse ki aradan geçen süre içinde ilk defa köprü tasarımı
yapan kişi başka örnekleri inceledi, proje ekibi oluştu, koruma kurulu defalarca
projeyi gözden geçirdi. Söylendiğine göre bu projenin maliyeti, tanınmış köprü
mimarı Calatrava’nın verdiği teklifin çok daha üstüne çıktı. Şimdi ortada bir
proje var ancak sorun gene de çözülmüş değil. Çok zaman kaybedildiği için bu
projenin süreci bir krize dönüştürmeden gözden geçirilmesi gerekiyor.
Neler düzeltilmeli?
1. Metro köprüsü taşıyıcı sistem açısından eklektik. Görünüm olarak, son
dönemlerde çokça örneği sergilenen ortadan direkli asma köprülerle aynı. Ancak
resimlerde görülmeyen çok önemli bir farkı var: O da ayakların dışında kalan
köprü platformlarından birinin yatay bir hareketle, bir daire çizerek açılması.
Bu çözüm dubalı, yani yüzer köprülerde kolayca uygulanabilir. Ancak tamamen
konsol olan, yani yalnızca bir taraftan taşınan köprülerde ciddi bir statik
problemi getirir. Çünkü asma köprülerin direklerin dışında kalan platformları
statik açıdan sistemi yataydaki bağlantılarla sabitleme işlevi görürler. Böylece
direklerin iki tarafından gerilen kablo sistemleri alttaki platformla karşılıklı
asılarak-gerilerek çalışır. Bu sistemin konsol ve dikel eksenli bir platformla
değiştirilmesi, asma köprünün simetrik yapısını zorlar.
2. Canlandırmalara bakarsanız, köprü basbayağı diğer örneklere benziyor. Ama
bu benzerlik yalnızca görüntüde. Yapılmaz mı, yapılır. Ama sorun kazık
çakılabilen bir zemin üstüne oturan köprünün asma sistemle oluşturulan ana
açıklığının değil, bu tercihten dolayı kenarda kalan küçük kısmının büyük
gemilerin geçişi için kullanılmasıdır. Bu tercih de aslında asma köprü
yapılmasına ihtiyaç olmadığını gösteriyor. Gerçekten de Haliç’te yüzlerce metre
açıklık geçen bir köprüye ihtiyaç var. Taşıyıcı kolonlar üzerine kurulmuş bir
köprünün bir bölümünün iki konsol platformla açılması yeterlidir. Bu çözümün
maliyeti hem çok daha düşüktür hem de taşıyıcı sistemi çok daha sağlamdır.
3. İstanbul Büyükşehir Belediyesi asma köprü sisteminin Haliç’in temizliği
için gerekli olduğunu ileri sürüyor. Bu da doğru değil. Haliç’in su yüzeyindeki
sirkülasyonu engelleyen Unkapanı köprüsünde de olduğu gibi dubalardır. Ancak
eski Galata köprüsünden farklı olarak ayakların köprü strüktürü ile birleşik
olması sayesinde buradaki dubaların arasının açık olması bile su sirkülasyonu
için yeterli oluyor. Diğer tarafta iki köprü varken yalnızca kazıklar nedeniyle
su sirkülasyonunun engelleneceğini ileri sürmek doğru değil. Kaldı ki Haliç’in
atık sularını arıtmak yerine Marmara ve Boğaz’a iletilmesini sağlamak da çok
tutarlı değil. Ama kazıklı bir köprüde zaten bu sakınca ihmal edilebilecek
seviyededir.