Konutu Bir Yatırım Aracı Olmaktan Çıkaracak Politikalar Geliştirilmeli



Türkiye’de son 20 yılda deprem riski hiç azalmadı, bilimsel araştırmalar da bu riskin arttığını destekliyor. Depremin doğası gereği, hiçbir bilimsel rapor depremin nerede, ne zaman ve hangi şiddette olacağı konusunda bir bilgi veremiyor ama bu coğrafyada enerji birikimi olduğu bilimsel bir gerçek.


Doç. Dr. Serhat Başdoğan

Geçtiğimiz günlerde Elazığ’da bir deprem yaşadık. Ve ne yazık ki bu nedenle şu an gündemimizde de bu konu var. Son 20 yılda kanunlar, yönetmelikler çıkardık, birçok dönüşüm faaliyeti gerçekleştirdik. Ama mevcut yapı stokunun neredeyse yüzde 80’ini oluşturan konutlarımızı depreme karşı yenileme, güçlendirme ya da iyileştirme konusunda çok başarılı olamadık. Bedeli ödenmeden gelişen yapılı çevremizin iyileştirilmesi için çıkan fatura da tabi ki ağır oldu. Peki, bu bedeli kim ödeyecek? Arsalarının karşılığı olarak bir metrekare bile fazla alan almak için pazarlık eden mülk sahipleri mi, deprem odaklı dönüşümü inşaat firmalarına ihale eden kamu mu, yoksa aşırı kâr beklentisi ile depremi fırsat görerek elini ovuşturan inşaat firmaları mı? Şimdiye kadar yık ve yap üzerinden bir kentsel dönüşüm faaliyeti ile karşılaştık, ancak sosyal, ekonomik ve çevresel olarak sürdürülebilir bir yöntem olmadığını son 20 yılda gördük. Yapılı çevrenin iyileştirilmesi bu anlamda daha çok üzerinde çalışılması gereken bir konu. Ancak bu çok boyutlu ve çok katmanlı bir iş. Çok boyutluluk ve çok katmanlılık ise farklı disiplinlerin bir arada çalışmasını ve ortak paydada buluşmasını zorunlu kılıyor. Bir bedel ödenecek ise tüm paydaşların fedakârlık etmesi, tüm çalışma gruplarının ise ortak bir zeminde buluşması gerekiyor. Yıkıp yeniden yaparak, imar artışları ile ya da metrekare küçülterek kentlerimizin iyileştirilemediği ve sorunun çözülemediği konusunda sanıyorum herkes hemfikir. Bu noktada atılacak adımların en başında ise bu vicdani sorumluluğu tüm Türkiye olarak kabul etmemiz gerekiyor. Arsa değerlerinin yüksek olduğu yerlerde görece başarılı olduğu düşünülen yık-yap türündeki kentsel dönüşüm faaliyetleri, arsa değerlerinin düşük olduğu bölgelerde bir çözüm üretemediği ortada.

 

Reklam Goruntulenme Bolumu

 

Üst ölçek plan kararlarına aykırı olarak imar artışları ile finanse edilmeye çalışılan kentsel dönüşüm faaliyetlerinin çok kısıtlı bir bölgeye ve gruba yönelik bir çözüm olduğunu, alt yapı, ulaşım ve sosyal donatı gibi gereklilikleri yok saydığı için sürdürülebilir bir çözüm olmadığını da biliyoruz. Bir bedel ödenecekse artık herkes bu bedele bir şekilde ortak olmalı. Birçok Avrupa başkentinden daha yüksek kira bedeli ödeyip daha kalitesiz konut stokuna sahip olan bir İstanbul ile karşı karşıyayız. Bunun nedenleri ortada. Bu bedeli bir şekilde toplumca ödüyoruz ve belki de hayatlarımız ile ödemeye devam edeceğiz.

Deprem sigorta sistemini geliştirmek, konut kiraları üzerinde devlet kontrolünün arttırılması ve konutu bir yatırım aracı olmaktan çıkaracak politikalar geliştirmek, konut maliyetlerini düşürecek daha sağlam daha sağlıklı konut üretim modelleri geliştirmek, güçlendirme gibi yöntemleri öncelikli olarak desteklemek öncelikli olmalıdır.