Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Hinginar, ÇEDBİK Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Özdil, GYODER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Özlem Gökçe ile ULI (Urban Land Institute) Yönetim Kurulu Başkanı Ayşe Hasol Erktin “Konutu ayakta tutan nedir?” sorusunu cevaplandırdı.
Bugün Türkiye’de “Konut”u ve konut projelerini ayakta tutan nedir; bu sağlıklı mı, sizce sağlıklı konut üretimi için temel taşlar ne olmalı?
Fethi Hinginar, Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı
“Bugün Türkiye’de ‘konut’u ve konut projelerini ayakta tutan temel ölçütler ne yazık ki henüz gelişmiş ülkelerdeki yapılarla uyumludur diyemiyorum. Zira, ülkemizde hâlâ temel ölçütler, dış görünüşü cazip göstermenin ötesine geçememektedir. Ne yazık ki bu konu da sağlıklı bir durum ortaya koymamaktadır. Oysa sağlıklı olan, öncelikle güvenliliğin -yani hem deprem açısından, hem de yangın ve başka yaşamsal riskler açısından güvenli- sonra da çevreye duyarlılık, enerji verimliliği, sosyal altyapı, yaşam kalitesinin yüksekliği gibi ölçütlerin temel alınmasıdır.”
Selçuk Özdil, ÇEDBİK Yönetim Kurulu Başkanı
“Sağlıklı konutun tanımı güvenli ve çağdaş konfor isteklerini çevre dostu bir yapılanma içinde karşılamak olmalıdır. Doğal olarak bu yapılanmanın içinde bulunduğu yakın komşuluğu, bu komşulukların içinde bulunduğu yerleşkelerin ve tüme varımla mahallenin, semtin de benzer özelliklerde olması istenir. Türkiye’de güvenli yapılar için kullanılan standartlar çeşitli ve yeterli olsa da yönetmeliklerin eksiklikleri ya da olmayışı yapıların bütünsel olarak güvenli olma güvencesinden yoksun olmasına neden olmaktadır. Ayrıca büyük projeler dışında kentsel dönüşüm adı altında parsel bazında yapılan projeler mahallerde var olan sorunlara çözüm yerine yoğunluğu artırarak ek yükler getirmektedir. Bu da bizi tek tek binalar değil ada, mahalle, semt ölçeğinde çözüm aranması gerektiği sonucuna getirmektedir. Bu planlama içinde yer alacak bütün yeni binaların doğa dostu olmaları ve sürdürülebilirlik kurallarına göre yapılmaları gerekli şarttır. Ancak böyle planlanırsa konutlarımızın her açıdan sağlıklı olduğunu söyleyebiliriz”.
Özlem Gökçe, GYODER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
“Temel gereksinim olan barınma bitmeyen bir talep olarak değerlendirilebilir. Ancak günümüz koşullarına baktığımızda konuta olan gereksinimi temel barınma gereksinimi olarak ele almak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Var olan konut stokunun sağlıksız olması, sağlıksız kentsel yapılaşmaya yol açması, artan nüfusa bağlı olarak gereksinimlerin ve dinamiklerin değişmesi nedeniyle özellikle şehir merkezlerinde yeni ve nitelikli konut gereksiniminin doğması söz konusudur. Deprem riski yüksek bir coğrafyaya sahip olduğumuz için eski ve sağlıksız binaların yeniden yaşanabilir, sağlıklı alanlara dönüştürülmesi büyük önem taşımaktadır. Deprem tehlikesinin yanısıra özellikle genç neslin yaşam alanlarına yönelik beklentilerinin değiştiğini gözlemliyoruz. Yaşam alanlarına, kentlere ve sosyal tesis gereksinimine bakış açısı küresel olarak değişmiştir. Bakış açısındaki bu değişim yeni, gelişime açık bir mücadele olarak ortaya çıkmaktadır. Barınma dışında, gündelik yaşamla bütünleşmiş sosyal gereksinimlerine ve kişilerin modern yaşam tarzına yönelik gereksinimlerine yanıt verebilen yaşam alanları daha fazla tercih edilmektedir. Sağlıksız yapılaşmanın önüne geçmek ve geçmişte uygulanan yanlış konut politikalarının getirdiği hataları düzelterek ilerlememize olanak sağlayacak kentsel dönüşümden bir bütünsellik içerisinde yararlanılması gerekmektedir. Sağlıklı kentler için sağlıklı konutlar üretebilmek adına, değişen dinamikleri doğru analiz etmek, gereksinime ve denetime tabi olan zorunlulukları doğru okumak ve kapsamlı bir plan ile ilerlemek gerekmektedir”.
Ayşe Hasol Erktin, ULI (Urban Land Institute) Yönetim Kurulu Başkanı
“Türkiye’de deprem, kentleşme ve nüfus artışı, konutların hem sayısının hem de kalitesinin artmasını zorunlu kıldı. Örneğin, İstanbul’un nüfusu 30 yıl içinde 3 kattan fazla arttı. 1980 yılında Istanbul’un nüfusu 4,5 milyon idi. Günümüzde 17 milyonun yaşadığı söylenen kent, özellikle yeni yatırımlarla kuzeye doğru daha da büyümekte. Bu büyüme doğaldır ki sağlıklı olmadı. Kent içinde son kalan yeşil alanlar yapılaşmaya açıldı. Arsa maliyetlerinin finansmanı için, yoğunluk ve kapasite artışına gidildi. Altyapının yetersiz olduğu ve yapılaşmanın zaten yoğun olduğu bölgelerin, daha da yoğunlaştırılması, sorunları da içinden çıkılmaz hale getirdi. Gayrimenkulün düşünce kuruluşu olarak Urban Land Institute (ULI), arazi kullanımı ve gayrimenkul geliştirme konularında çalışan bütün paydaşları, kentsel alanların bilinçli kullanımı için bir araya getiriyor. Sürdürülebilir, yaşanabilir yerleşimler yaratmak amacıyla çözümleri tartışıyor. ULI’ın yurtdışındaki iyi örneklerden de ortaya koyduğu raporlarda, ‘yaşanabilir’ yerleşimlerin, ‘insan’ ölçeğinde ve yayalara göre planlanması öne çıkıyor. Kentlilerin gereksinimlerini yürüyerek karşılayabileceği, altgeçit, üstgeçit, otoyol, otopark engelleriyle karşılaşmayacakları; parkları, kahvehaneleri, dükkânları ile ‘insan ölçeğinde’ mahalleler düzenleniyor”.