"Konut Tasarımı Doğrudan Bir Kenti İnşa Etmekle İlgili"



Müstakil konut projelerinizle çok dikkat çe­ken bir mimarsınız. Bu ses getiren projeleri Cambridge’deki Accordia Konut Yerleşkesi’nde yaptığınız parça ve Essex’teki Newhall Be gibi RIBA ve önemli kurumların ödüllendirdiği ko­nut yerleşim projeleri izledi. Aslında one-off adı verilen müstakil konut geleneğinden bu tür ko­nutlara taşıdığınız, bir konutta olmazsa olmaz neler var?

Konut mimarisi her zaman şu iki temel alan üze­rinden hareket etmeli; kentsel tasarım ve barın­ma yani ev/yuva. Bizler bu iki konunun beraber işleyebileceği bütüncül bir kavramsal çerçeve üretmeye çalışıyoruz. Genel amacımız ise konut sakinlerinin yaşam kalitelerini artırmak, daha iyi komşuluk üniteleri yaratmak. Bu bağlamda ko­nut tasarımı doğrudan bir kenti inşa etmekle il­gili; konut mimarisinin, kenti ve sokaklarını daha insan dostu, kentlilerin kendilerini daha değerli hissedecekleri hale getirmesi gerekiyor. Konut alanında çalışan mimarlar bu anlamda önemli bir toplumsal görev üstleniyorlar.

İngiltere’de konut söz konusu olduğunda üs­tesinden gelinmesi gereken en önemli sorun nedir? İngiltere’de 1964’ten başlayarak 2008 yılına dek sosyal konutu finanse eden ve yapıl­masını sağlayan kuruluş Housing Coporation –Konut Kurumuymuş. Sonra bütün görevleri iki yeni organizasyona devredilmiş; the Homes and Communities Agency- Ev ve Toplum Ajansı ile Tenant Services Authority-Kiracı Hizmetleri Müdürlüğü. Sosyal Konuta gereksinim olduğu­na kim karar veriyor ve nasıl finanse ediliyor?

İngiltere’deki çoğu kent 1950 ve 60’larda inşa edilen belediye konutlarının bulunduğu alan­larda büyük yenileme projeleri yürütüyor. Yeni toplumsal ütopyalar öngören modernist kent paradigmalarının büyük ölçüde başarısız olması üzerine, yerel yönetimler şimdi bu alanları yeni yatırımları çekmek için kullanıyorlar ve kent do­kusunu onarırken sosyal konut gettolarının yeri­ne yeni karma kullanımlı topluluklar getiriyorlar. Bu yeni konut paradigmalarının ortaya çıkması için de mükemmel bir ortam. Ancak İngiltere’de­ki konut tasarımı ve inşası, konut üretimi yüksek kâr marjlı bir yatırım aracı olarak görüldüğünden yeterli düzeye ulaşamıyor. Kısa vadeli kâr modeli yüksek kaliteli, uyarlanabilir mimari fikriyle çeli­şiyor.

İngiltere ve belki Londra gibi şehirlerdeki karşı­lığı nedir? Uygun fiyatlı konut şehir planlama­sında ve kentleşmede ne ifade ediyor?

Uygun fiyatlı konut, sosyal kira yardımı alanlara, düşük gelirli ailelere, kamu çalışanlarına (belirli görevlerde olanlara / key worker) ya da ilk konu­tunu alacaklara kiraya verilen ya da belirli ortak kullanım şemaları çerçevesinde kısmen satılmak üzere tasarlanan konutlardır. Bu demografik yel­paze, sosyal sigorta ya da engelli maliklerden, belirli kamu görevlilerine ve tam bir mortgage depozitini ödeyemeyecek olan ilk ev sahiplerine kadar uzanıyor. Yeni karma topluluklar oluştur­ma amacıyla İngiltere’de yeni geliştirilen proje­lerin yasalara göre %30 ile %50 arasında uygun fiyatlı konut içermesi gerekiyor. Bundan dolayı iki başlı bir işverenle karşı karşıyayız. Bunlardan biri resmi sosyal yer sahibi (Registered Social Landlord - RSL) ya da konut ortaklığı, diğeriyse özel sektör geliştiricisi. RSL’ler etkin bir biçimde hükümetin sosyal konuttan sorumlu idari birim­lerinin yerini alıyor. Özel geliştiricinin satışları, uygun fiyatlı konut inşasını sübvanse ediyor. Bazen özel sektör geliştiricisi yerel yönetimden sosyal konut üretimi için ödenek alabiliyor ancak bu ödeneklerin batırılması bu yöntemi geri plan­da bıraktı. Sonuç olarak İngiltere’de uygun fiyatlı konut üretimi şu an özel geliştiricilerin ve resmi sosyal yer sahibleriyle yerel yönetimler arasında yapılan ortaklık anlaşmaları ile yürütülüyor. Uygun fiyatlı konut gereksiniminin tanımlanması ve yönetilmesini yerel yönetimler üstlenmiş durumda. İronik biçimde genç mimarlar gibi genç profesyo­neller Londra gibi kentlerde maaşlara kıyasla çok yüksek olan gayrimenkul fiyatları dolayısıyla uygun fiyatlı konutlar için mortgage desteğine hak kaza­nan ilk alıcılar olarak tanımlanıyor. Özel konutların satışlarından elde edilen gelirlerin uygun fiyatlı ko­nut yapımında kullanılması yöntemi ilkede oldukça iyi görünüyor. Ancak bazı durumlarda bu çapraz sübvansiyonun getireceği maliyet, geliştiricilerin yapacakları konutların niteliklerini, malzeme, detay, mekân standardı, karakter ve yaşam kalitesi bağ­lamında düşük tutmaları yönünde baskı yaratıyor. İngiltere’deki gayrimenkul değerleme sistemi nede­niyle bu sektörde birçok çelişki bulunuyor. Örneğin ön değerlendirmede bir projenin değerini artıran en önemli etkenler, birim ve yatak sayısından ibaret. Yerel planlama otoriteleri, kentsel mimari tasarım kalitesini yükseltmek adına mücadele etseler de her zaman başarılı olamıyorlar.

Diğer ülkelerde affordable housing ne anlama ge­liyor? Örneğin siz Mumbai için Kaleidescope City projesini geliştirirken kenti çalıştınız? Bu bağlam­da örneğin Mumbai gibi bir şehirde, o ülkenin imar yasası ve yönetmelikleri çerçevesinde, konut ve kentleşme politikaları doğrultusunda konut-af­fordable konut nedir? Bir başka şehirde Örneğin İstanbul nedir?

Yükselen pazarlarda ve yoğun nüfusla birlikte çev­resel baskıya sahip kentlerde çalışmayı seviyorum çünkü bu tip yerlerde kaliteli konut yaşam kalitesi­ne önemli etkiler yapabiliyor. Yüksek kaliteli konut ekonomik büyüme, sosyal refah, sağlıklı topluluklar ve vatandaşlara verilen değeri gösterme konusun­da sağlam bir yöntem. Geniş anlamda bir tür altya­pı.

Avrupa’da Shrinking Cities gerçeği var, savaş sonrası konut stoğunun ele alınması sorunu var, kentleşirken sürdürüebilirlik öngörülmesi var, yo­ğunluk, ulaşım, devinim konuları öenmli sorun yu­makları… Siz mimari ve kentsel masterplan olarak bunları nasıl süzüyorsunuz? Örneğin NewHall’de­ki ana sorunlar neydi? Sizce ne kadarı başarıldı? mimari optimizasyon nasıl yapıldı? Burada yaşa­yanlar nasıl bir gelir, sosyal ve kültürel altyapıya sahip? Bu üretilen tasarımda bir girdi oluşturabi­liyor mu?

Newhall Be banliyölerin sorunlarına eğilme konu­sunda ilgi çekici bir fırsat. Mimarlar demode ban­liyölere gözardı etme ve kentler üzerinde çalışma eğilimindeler. Aslında banliyölere daha da fazla ilgi göstermemiz gerekiyor. Banliyö, herkesin bildiği gibi düşük yoğunluklu, yabancılaşmayı artıran ve otomobile bağımlı sürdürülemez bir yerleşme türü. Benim için buradaki sorunsal, banliyöyü nasıl daha yoğun, ekonomik açıdan daha etkin, kültürel açıdan daha canlı sürdürülebilir ve uyarlanabilir kılmak üzerine. Newhall, bir sürü çiftlik arazisi ve çevre yolunun or­tasında yer alan yeni bir topluluk, başka bir deyişle bir tabula rasa üzerinde çalışıyoruz. En sonunda Newhall 2400 konuta sahip olacak fakat biz henüz ilk aşamadayız dolayısıyla şu an etkili bir biçimde yeni bir topluluk yaratmaktayız. Daha geniş ölçek­te Newhall masterplanını yapanlar ve arazinin sahi­bi olan Moen kardeşler, planlama sürecine oldukça dahil olmuş durumdalar. Farkındalığa sahip arazi sahipleri ve geliştiriciler olarak, Newhall’da uzun vadeli bir yöneticilik rolü üstlenmiş durumdalar. Proje dahilindeki tüm geliştirici ve mimarlık ekip­leriyle kalite doğrultusunda geliştirilen tasarımlar onların gözetiminde. Ben konut tasarımında ölçüt olarak hep kendimi alırım ve yalnızca kendim de yaşamak isteyebileceğim konutları tasarlarım ki ben de tasaradığımız yerleşimlerin potansiyel olası kullanıcılarından biriyim. Tarihsel olarak mimarlar konut tasarımlarını yaptıkları kullanıcılardan ken­dilerini yabancılaştırırlar. Çok sayıda mimardan kendi projelerini anlatırken arada bu bağlamda “insanlar” kelimesini kullandıklarını işittim. Eğer tasarladıkları yerlerde yaşayacak olanın kendileri olabileceğini düşünürlerse sanıyorum daha dikkatli olabilirler.

İngiltere’de kullanıcılar ya da kiracılar konut üre­timinde, katılımcı bir biçimde planlama ve tasarım sürecine dahil ediliyor mu?

İngiltere’de her tür planlama sürecinde oldukça açık bir kamusal katılım süreci var. Bu doğrultuda biz de, sergiler, ilanlar ve web siteleri aracılığıyla insanlara projeleri aktarıyoruz ve onların görüş­lerini alıyoruz. Tüm bu geribildirimler planlama yetkililerinin raporlarında ele alınıp özetleniyor ve karar alma aşamasında kullanılıyor. Oxford’daki bir projemizde, çeşitli topluluklarla, komşuluk bi­rimleriyle ve ilgili partilerle yaklaşık 30 danışma toplantısı düzenledik. Bu süreç iki buçuk yılımızı aldı. İngiltere’de planlama otoritelerinini böyle bir duyarlılığı var ve tarihi kentlerdeki yapımların çok uzun zaman almasının nedeni de burada yatıyor.

Mimari yanıtın verilmesi sürecinde zorlanılan ko­nular neler? Yapım süreci ve yöntem seçimimi yoksa katılımcı bir süreçte problem çözümü mü?

Sürecin en zor yanlarından biri de geliştirici işve­renleri, sunduğumuz kısa vadede kazanç sağlar­ken uzun vadede kente değer katacak tasarımlara inandırmak.

Reklam Goruntulenme Bolumu