Melih Gökçek yönetimindeki Anakent Belediyesi'nin, başkentin su sıkıntısına "tek çözüm" olarak sunduğu Kızılırmak suyu, yakında kullanılmaya başlanacak. Ancak suyun içeriğine ilişkin kimyasal analizler, başkentlilerin "gözünü korkutuyor." Sınır değerlerin altında olsa da içeriğinde "siyanür ve arsenik" bulunan Kızılırmak suyu, sülfat, sodyum, cıva gibi kimyasalları olması gerekenden yüksek barındırdığı için sindirim sorunlarından kanser etkisini kolaylaştırmaya değin bir dizi risk taşıyor. Sülfat oranının "seyreltmeyle düşürüleceği" açıklamalarının ise gerçeği yansıtmaktan çok uzak olduğuna dikkat çekiliyor.
Başkentin "öngörüsüzlük ve günü birlik yönetim anlayışı" nedeniyle, ağustos ayından bu yana susuzluk sorunuyla baş başa kalmasının sonuçları, kendini günlük yaşamda oldukça net hissetirmeye devam ediyor. Bir yandan susuzluğun tek çaresi olarak sunulan "Kızılırmak'tan Ankara'ya su getirilmesi" çalışmalarının bitiş tarihi sürekli ertelenirken, projenin yeni yılda bitirilip bitirilemeyeceği merak konusu. Diğer yanda ise başkentlilerin bütçelerine "damacana su masrafı" eklendi ve aileler her ay ortalama 60 YTL'yi ambalajlı su almak için ayırıyor.
Öte yanda ise birçok semtte habersiz su kesintileri yurttaşları mağdur ediyor; çeşitli semtlerde de basınçsız verilen suyun kot farkı yüzünden hanelere ulaşamaması nedeniyle, buralarda oturan başkentlilerin musluklarından haftada bir ya da 2 gün su akabiliyor. En az bu konular kadar sıkıntıya yol açacak bir başka sorun ise Ankaralılara "adım adım" yaklaşıyor. Kızılırmak suyunun kente verilmeye başlanmasıyla, "kötü koku ve tat, sağlık açısından riskler, bozulacak ev eşyaları nedeniyle maddi anlamda hak kayıpları" yurttaşları bekliyor.
Odalardan ortak rapor
Ankara Tabip Odası ile TMMOB'a bağlı Çevre Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası ve Kimya Mühendisleri Odası'nın hazırladığı ortak rapor ve Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Genel Sekreteri Ceren Örten 'in Cumhuriyet Ankara 'ya verdiği bilgiler doğrultusunda, başkentlileri Kızılırmak suyunu kullanmaya başladıklarında bekleyen sorunlar ve sağlık açısından olası riskler şöyle:
- Kızılırmak suyundaki sülfat oranının yüksekliği hem Anakent Belediyesi hem de Devlet Su İşleri tarafından kabul ediliyor. Yetkililer, "endişe edilmemesini, Kızılırmak suyunun bugün Ankaralının içtiği suyla karıştırılıp seyreltileceğini" belirtiyor oysa barajlarda, Kızılırmak suyunun seyreltilebileceği kadar su kalmadığı biliniyor. Ankara'nın su rezervi, 90 milyon metreküp civarında. Kızılırmak suyundaki sülfatın, normal değerlere çekilebilmesi için ise bugün kullanılan suyla "sekizde bir" oranında karıştırılması gerekiyor. Fakat bugünkü rezervle, "ikide bir" oranda karışım dahi olanaklı olmayacak.
- Sülfat insan sağlığına hemen etki etmeyen bir kimyasal. Etkisi senelere yayılıyor ve zaman içinde yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
'Çüürük yumurta kokusu'
- Başkentlilerin, sülfat oranı yüksek Kızılırmak suyunda farkedecekleri ilk şey, "çürük yumurtayı anımsatan kökü bir koku ve kekremsi bir tat" olacak.
- Kızılırmak suyunun musluklardan akması, "çürük yumurta kokusu" nun evlere de girmesi anlamına gelecek. Bir süre sonra buharlaşmanın etkisiyle kokunun kente yayılması söz konusu olacak. Özellikle, suyun Ankara'ya ulaştığı kesimlerde ve İvedik Arıtma Tesisi'nin olduğu bölgede, kötü koku kendini fazlasıyla hissettirecek.
- Kızılırmak suyundaki cıva oranı sınır değerde. Oysa sınır değerin oldukça altında olması gerekiyor. İnsan vücudunun cıva alması çok sakıncalı çünkü cıva vücuttan atılamıyor. Cıva alan bir hayvanın eti pişirilip yendiğinde dahi, bu yiyen kişiye aktarılıyor ve vücudunda kalıyor. Yani Kızılırmak suyu içildikçe, insan vücudunun cıva biriktirmesi söz konusu olacak.
- Sodyum oranı sınır değere çok yakın. Sodyum insan vücudu için alınması gereken bir element ve gıdalarla bu ihtiyaç karşılanıyor. Sodyumun, gerekenden çok alınması ise kalp - damar hastalıklarını tetikliyor, yüksek tansiyonu olanlar için risk taşıyor, hamilelerde bebeğin anne karnında ölümüne dahi yol açıyor. Doğrudan kanser yapmıyor ancak kansere yol açmayı kolaylaştırıcı etkisi bulunuyor. Kanser yapıcı etkenlerle bir arada yüksek sodyum alınması halinde ise mide kanserine yakalanma riski yükseliyor.
Arsenik ve siyanür de var!
- Klorür oranı, sınır değerden fazla. Bu da suyun tadını bozuyor, gözlerde ve solunum yolunda tahrişe yol açıyor, sindirim sistemi sorunlarını beraberinde getiriyor, kansızlığa neden oluyor.
- Sınır değerlerin altında olsa da Kızılırmak suyunda ayrıca, "arsenik ve siyanür" de bulunuyor.
- Kızılırmak suyunun kullanılması, tüketicilerin maddi anlamda hak kaybına da yol açacak. Sülfat oranının yüksekliği bir süre sonra borularda kalıntıya, tabaka oluşmasına neden olacak. Bu tabakadan akacak su daha da sağlıksız olacak. Ayrıca bulaşık ve çamaşır makineleri, su ısıtıcıları, duş başlıkları, armatürler gibi ev gereçlerinin kireçlenmesi ve buna bağlı olarak arızalanması söz konusu olacak. Diğer yandan, kireç sökücüler ve benzeri temizlik malzemeleri tüketimi artacağından, bunlara daha fazla para ayrılmak zorunda kalınacak.