Sol Gazetesi'nden Yusuf Yavuz'un haberine göre, Ankara merkezli ‘Yeni Anadolu Mineral Madencilik’ şirketi, Kırklareli merkeze bağlı Dereköy’de yaklaşık 15 hektarlık alanda altın madeni çıkarmak için ruhsat aldı. Şirketin yaptığı ÇED başvurusuna “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı veren Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, bu kararını 9 Ekim tarihinde duyurdu. Ancak açık işletme yöntemiyle kademeli patlatma ile basamaklı yapı oluşturmayı öngören altın madeni faaliyetiyle ilgili ÇED Raporunu inceleyen Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (DAYKO) Kırklareli İl Temsilcisi Göksal Çidem, proje dosyasında birçok çelişkinin ortaya çıktığını dile getirdi.
Maden alanı biyolojik çeşitlilik koruma sahasında
Altın madeni için hazırlanan ÇED raporunda, “yapılan arazi çalışmaları sonucu, faaliyetin yapılacağı bölge içinde korunan veya kesin koruma altına alınan herhangi bir fauna türüne rastlanmamıştır” ifadelerine yer verildiğini dile getiren Çidem, raporda ayrıca proje alanının “biyosfer rezerv alanı” dışında bulunduğunun öne sürüldüğünün de altını çizerek, “ancak bölge halkının deneyiminden de faydalandıklarını belirtenler, Biyosfer rezerv alanı ile ilişkisi yoktur derken 2 yıl süren AB’nin Bulgaristan-Türkiye Sınır ötesi işbirliği programı kapsamında desteklenen, ‘Istranca Dağlarında Biyolojik Çeşitliliğin Korunması ve Sürdürülebilir Geliştirilmesi Projesi’ kapsamında 130 bin hektarlık bir alanda uzmanlarca çalışmalar yürütülmüş ve bu çalışmaların da merkez üssü Dereköy olmuştur. Dereköy’de çocukların eğitimine yönelik tek doğa eğitim merkezi de köyün girişinde yapılmıştır” diye konuştu.
Dereköy'ün yaban hayatı oldukça zengin
Alanda biyosfer rezervi yaklaşımıyla biyolojik çeşitlilik envanterlerinin yapılarak sosyal değerlendirmelerinin gerçekleştirildiğini ve “Biyosfer Alan Adaylık Dosyası” hazırlandığına işaret eden Çidem, Dereköy’ün ‘Aphantopus hyperantus’ türü kelebeğin ilk kaydedildiği yer olduğunu belirterek, bölgenin yaban hayatının oldukça zengin olduğuna işaret etti.
Bu gidişle hayvanlar şehre inecek
Yaban hayatının yoğun olduğu bir bölgede patlatmalı altın madeni işletmesi açılmak istenmesinin Türkiye’nin de imza koyduğu Bern Sözleşmesine aykırı olduğunu vurgulayan Çidem, “yaban hayatını ve yaşam alanlarını korumazsak, televizyonlarda ‘domuzlar İstanbul’da boğazı yüzerek geçti’, ‘Kırklareli’de Çarşamba pazarına domuz girdi’ haberlerini daha çok görürüz. Hayvan şehre inmesin de ne yapsın? İnsanlar çıkarları için dağa çıkarken, ormanları keserken, maden için dağları patlatırken, onlar da şehre inmek zorunda kalıyor. Domuzların şehre inmesi haber olurken, nedenlerini kimse araştırmıyor ve haber yapmıyor” dedi.
Sele davetiye
Altın madeni sahası içerisinde birçok çeşme ve dere bulunduğuna dikkat çeken Çidem, “bu faaliyet yeraltı ve yerüstü sularını kirletecek ve yok edecektir. Maden sahası; DSİ 11. Bölge Müdürlüğü tarafından inşa edilen içme suyu ve tarımsal sulama amaçlı Armağan Barajı'nın yağış alanında kalmaktadır. Bölgede sel felaketlerinin sık yaşandığı göz önüne alındığında maden sahasında kesilecek olan ağaçların da etkisiyle yaşanacak felaketlerin etkisinin daha ağır olacağı açıktır” görüşünü dile getirdi.
'Bulgarlar balık tutuyor, Türkler burnunu tıkıyor'
Altın madeni için hazırlanan ÇED raporunda bölge için hazırlanan 'Trakya Bölgesi Turizm Master Planı', 'Doğa Turizmi Master Planı' ve çeşitli kuruluşlarca hazırlanan koruma içerikli raporlardan yararlanılmadığına dikkat çeken Çidem, Istranca Dağları’nın Bulgaristan sınırlarında kalan bölümünde çadır kurmak, kelebek avlamak ve çiçek koparmanın bile yasaklandığının altını çizerek, “bizde binlerce dekar alanda ormanlar yok edilerek taş, maden, mıcır, çimento ve son olarak da altın madeni için gelecek yok ediliyor. Bulgarlar ile aramızda 5 metrelik Rezve deresi sınır. Karşıda en büyük nehirleri Velika'da balık tutuyorlar. Bizde Ergene'de su değil, niteliği belirsiz sıvı akıyor! Komşumuz korumanın adına kamu yararı diyor, biz ise kullanmanın. Ancak şunu da unutmamak gerekiyor. Yağmur çiselemeden, aniden sağanak bastırıyorsa, seller olup, hayatlar, topraklar kayboluyorsa, hazin sona adım adım yaklaşıyoruz demektir. İşte o zaman, paranın ve mevzuatın hiç bir işe yaramadığını anlayacağız. Ancak anlamış olmak, bir işe yaramayacak. Yarınları düşünmeden sadece günlük çıkarlar için yaşam alanlarını yok edilmesine onay verenler bilmelidir ki gelecek nesiller, bu uygulamaların bedelini hayatlarıyla ödeyecekler. Onlar bunu hak etmiyor. Hiç kimsenin buna hakkı yok” dedi.