Yıksak mı, Saklayıp Yenisini mi Yapsak

Yıllarca bekleyip artık dost olduğumuz, eksikleriyle bir arada yaşadığımız, kısa adıyla AKM, gerçek adıyla Atatürk Kültür Merkezi yerinde dursa da; koskoca İstanbul'a yakışacak, operası, balesi, tiyatrolarına yapılmış boy boy sahneleriyle ikinci bir kültür merkezi ya da görkemli adıyla kültür sarayı yapılsa diye düşünüyor insan.

Sarıyer Ortaokulu'na gidiyordum o zamanlar. İçimde kıpır kıpır bir tiyatro sevdası boy veriyordu. İstanbul Erkek Lisesi'ne başlayınca sevdam daha çok boy attı, neredeyse sahneden, oyunculuktan, oyundan başka hiçbir şeyle gönül bağım kalmadı.

İşte o yıllarda temeli atıldı atılacak derken, Taksim Meydanı'nın ortasında Atatürk Kültür Merkezi'nin temeli bütün İstanbullulara büyük coşku ve umut ışıkları saçarak atılıverdi. Hele bizim gibi tiyatroyla yatıp kalkan; ekmek yerine, su yerine tiyatroyla beslenen genç hastalarda bir sevinç, bir ışıltı, değme gitsin...

Zaman zaman okulu asıp Ses Tiyatrosu'nun matinelerine abone olduğumuz yıllarda, bir ayağımız hep Taksim sırtlarında boy verecek sihirli yapının bitmesine takılı, tahta perde deliklerinden inşaatın durumunu izlemekle geçerdi. Ama üç beş işçinin tembel tembel, sanki bitmesini hiç istemiyormuş gibi çalışmaları umutlarımızı, sevincimizi karartırdı...

Yıllar geçiyor ama hayalimizi süsleyen bina bir türlü bitmek bilmiyordu. Dört yıllık lise hayatı, beş yıllık Ankara Devlet Konservatuvarı eğitimi beklentilerimize cevap vermedi.

Bitti, genç oyuncular olarak Devlet Tiyatrosu ailesine katıldık, ama hâlâ ses seda yok. Çıt çıkmıyor sihirli masal şatomuzdan. Neredeyse unutmaya yüz tutmuştuk ki, birden bir müjdeli haber bütün sanatseverler arasında bomba gibi patladı: Atatürk Kültür Merkezi açılıyor.

Ve alâyu valâyla açıldı sihirli şatonun kapısı. Seyirci olarak ilk gittiğim geceyi unutamam. Hele hele Racine 'in ''Andromak'' oyununu oynamak üzere o görkemli tiyatroda görev almak inanılmaz bir alevle yaktı genç yüreklerimizi. Önce yüreklerimizi sevinçle, coşkuyla yaktı; kısa bir süre sonra acıyla yaktı yüreklerimizi, kolumuzu kanadımızı kırdı... Tiyatro kapandı. Araştırma, soruşturma komisyonları, yeniden bekleme günleri sonunda dağ fare doğurdu ve üç beş müdürlüğün paylaşamadığı biraz sıkışık bir yapıya kavuştuk. Büyük salonun orta sıralarından bazı seslerin duyulamaması, Oda Tiyatrosu Sahnesi'nin teknik yetersizliği, konser salonunun birkaç ayda bir konserler için ayrıldığı, çaresizlikten kıvranan tiyatro yönetiminin farenin gravyer peynirine baktığı gibi bakması bir yana, gene de görkemli bir yapının içinde geçinip gidiyorduk.

Yıkma fikri korkutucu
Ama yepyeni bir haber, daha 25 olan yıllık binanın yıkılıp yerine yeni ve daha görkemli bir kültür sarayının yapılacağı bombasıyla ortalık toza dumana büründü... Yıkıp yeniden yapmak!.. Yıllarca bekleyip artık dost olduğumuz, eksikleriyle bir arada yaşadığımız, kısa adıyla AKM, gerçek adıyla Atatürk Kültür Merkezi yerinde dursa da; koskoca İstanbul'a yakışacak, operası, balesi, tiyatrolarına yapılmış boy boy sahneleriyle ikinci bir kültür merkezi ya da görkemli adıyla kültür sarayı yapılsa diye düşünüyor insan...

Yıkmak fikri korkutucu. Oysa ikinci bir salon yapmak düşüncesi daha tutarlı. Kendi kendime tekrar tekrar soruyorum, her seferinde emektar tiyatromuz dursun, yeni bir salon yapalım fikri ağır basıyor...