Eskişehir’in ‘kültür kenti’ kimliğinde ‘öncü emeği’ olan bir
sinema ranta kurban ediliyor
“Kentin kültür yaşamına
katkılarıyla cumhuriyet çağdaşlığının simgesi olmuş ünlü sinemayı ticari
kullanıma kurban etmek, toplumsal gelişmenin bellek zenginliğini de yok etmek
demektir.”
İstanbul’daki Emek Sineması’na göz diken
kültür yoksunu AVM (Alış Veriş Merkezi) projesine karşı bu serzenişimizi
duymayan kalmamıştır… Ne var ki son günlerde Eskişehir’den gelen haberler,
yıllanmış kültür mekânlarımıza benzer aymazlığın bu “yüzakı”mız kente de zarar
verdiğini gösteriyor.
Cumhuriyet döneminin emektar mimarlarından
Abidin Mortaş’ın imzasıyla 1959’da kente
kazandırılan ünlü “Kılıçoğlu Sineması”, AVM’lerdeki cep
sinemalarıyla rekabet edemeyince, sıradan bir ticaret yapısına dönüştürülmek
üzere gözden çıkartılmış... dahası aynı sinemayı “kentin kültür yaşamı”yla
bütünleşen “anı değerleri”yle korumaya alan Koruma Kurulu üyelerinin adeta
“suçlu” ilan edilmeleri ise Eskişehir’e hiç mi hiç yakışmıyor!
Birkaç yıl
önceye kadar kentlilerin “buluşma” yeri, Kılıçoğlu Sineması’nın önüydü.
O kadar ki Koruma Kurulu’nun “sinemayı kurtarma” kararlarını
eleştiren, dahası aynı çabayı “kentin gelişmesini engelleme”! sayabilenler
arasında -inanasım gelmiyor ama- “meslek odalarında yönetici olabilen mimarlar”
bile var…
Aynı mimarların sinema yerine rant binasını savunma adına
“Kurul 50 yıllık binaları bile tescilliyor” diyebilmeleri ise
“kentsel miras” ve “toplum belleği” gibi mimari kavramları umursamadıklarını
gösteriyor…
Bu tutumu CHP’li bir milletvekilinin, “Koruma Kurulu sorun
üretiyor” diyerek desteklemesi ise partisinin “evrensel kültür politikaları”ndan
bile habersiz olduğunu kanıtlıyor. (İstikbal Gazetesi-12 Temmuz
2010)
BAKANA MEKTUP
İşte böylesi bir “rant” aşkı
içinde hemen tüm “çıkarcı” kesimlerin iktidar partisinin temsilcileriyle
birlikte yüklenmeleri sonucunda kurul üyeliklerinden uzaklaştırılan mimar Doç.
Dr. Tülin Görgülü (YTÜ) ile Sanat Tarihçi Prof. Dr.
Yelda Uçkan (AÜ), Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay’a mektuplarında şunu vurguluyorlar:
“Eskişehir’in kentsel
belleğinde önemli yer tutan, yıkılmaması ile ilgili sivil inisiyatiflerin
oluştuğu, Abidin Mortaş gibi önemli bir mimarın eseri olan bu yapı, mutlak
korunması gerekli bir yapıdır. Tescil konusunda da çok ayrıntılı gerekçeler
belirtilmiştir.”
Yerel basındaki “sinema yerine iş merkezi”
taraftarlarının “Kurul zaten daha önce yıkım kararı vermişti” şeklindeki “gerçek
dışı” söylemlerine de aynı mektup şu açıklığı getiriyor:
“Kılıçoğlu
Sineması konusunda kurul tarafından hiçbir süreçte alınmış yıkım kararı yoktur,
tam tersine kurul tarafından yıkımı durdurulmak üzere mühürlenmiş ve tescil
edilmiştir.”
UNUTULAN
‘ÇIĞLIK’LAR
Eskişehir’de kentin gelişmesini “daha çok inşaat”ta
gören imar rantı sevdalılarıyla Koruma Kurulu arasındaki bu yakışıksız
çatışmanın tek nedeni Kılıçoğlu Sineması değil; bir de yılların çekişme alanı,
“Eski Fabrikalar Bölgesi” var ki kentin sadece imar tarihinde
değil, “demokrasi tarihi”nde de çoktan yerini aldı...
Anımsanır mı
bilmem, 90’lı yılların sonlarında yayımlanan “Bir Kentin
Çığlığı” adlı kitapçık, Eskişehir’e egemen olan “plansız ve çıkarcı
betonlaşma”yı ulusal yüzakımız “Anadolu Üniversitesi”nin kentine yakıştırmayan
herkesi ayağa kaldırmıştı...
Eski Fabrikalar Bölgesi’nde tarihsel kiremit fabrikaları
Yerel
meslek kuruluşları ve STK’lerce hazırlanan kitapçıkta özetle deniyordu ki:
“Fabrikalar bölgesi, kentin ortasında eşsiz bir dinlence ve kültür alanı olanağı
sağlamaktadır. Betonlaşan Eskişehir’in yegâne nefes alma yeridir.”
Bu
“tarihsel çığlık” kamuoyunda öylesine destek buldu ki bugün Eskişehir’in
“örnek kent” gösterilmesini sağlayan başarılı “belediye başkanları” da
aynı çığlığın önderleri olarak seçim kazanmışlardı.
Şimdi aradan sadece
10 yıl geçti… yerel basında Vedat Alp’in yazdıklarını birlikte okuyalım:
(Şehir-14 Temmuz 2010)
“Fabrikalar Bölgesi 10 yıl öncesine kadar
‘Eskişehir’in Akciğeri’ olarak tanımlanıyor ve korunması için kıran
kırana mücadele veriliyordu… şimdi ise yalnızca koruma kurulu, birazcık
direniyor; direndiği için de eleştiri yağmuruna tutuluyor. Bölgeyi yapılaşmaya
karşı korumak dün ‘kente karşı tarihi görev’ sayılırken bugün ‘kente karşı suç’
gibi gösteriliyor. ‘Yapılaşmaya engel çıkartan’ Koruma Kurulu üyeleri neredeyse
‘yatırım düşmanı’ ilan edilecekler.”
İşte böylesi bir “tersine rüzgâr”la
eşzamanlı olarak görevlerinden uzaklaştırılan kurul üyeleri, bakanlarının
kendilerine “sahip çıkma”sını bekledikleri mektuplarında bu durum için de bakın
neler söylüyorlar: “Bölgedeki eski endüstri yapılarının günümüz koşullarına
uygun işlevlendirilen örnekleri kurul onaylı projelerle hayata geçirilmiştir.
Bunlar arasında ‘eski hal’ binası, Haller Gençlik Merkezi olarak restore
edildiği işleviyle, ‘Türkiye’de kültürel mirasın korunması’nda önemli yol
alınmasını sağlayan TKB tarafından da ödüllendirilmiştir.”
Çünkü
Eski Fabrikalar Bölgesi’ndeki“koruma amaçlı imar”
uygulaması, endüstri mirası niteliğindeki eski fabrika yapılarını
çağdaş ve kültürel işlevlerle kullanmak, geri kalan tüm alanları ise kente
“nefeslenme-rekreasyon bölgesi” olarak armağan etmeyi
öngörüyor...
Hayallerimizi süslemeye başlayan, onur kaynağımız, örnek
kentimiz Eskişehir’in mimarları, yazarları, hatta siyasetçileri ve 10 yıl
öncenin “çığlık” atan aydınları... buna nasıl karşı çıkabilirler; anlamak mümkün
değil.