Bu köşede dört hafta süren, “AB sürecinde Türkiye Mimarlığı” başlıklı yazımla ilgili olumlu tepkiler alıyorum bugün bile... Ünye Belediyesi’nde çalışan bir mimar hanımın yazdıklarından bir iki sözü size de aktarayım: “.... biz de bir şeyler yapmalıyız...”
Yazılarımda tek amacım okuyucularımda bu isteği uyandırabilmek... Sözde kalmamak. Eskiler derler ya “Aynası iştir kişinin...” Şimdi de size bir işten söz edeceğim:
Daha önce Köy Enstitüleri üzerine pek çok yazı yazdım. Köy Enstitülerinin düşünülüp gerçekleştirildiği günlerde insanımızın yüzde 80’i köylerde yaşıyordu. Sorun bu büyük çoğunluğun üretici olarak, aydınlığa kavuşturulması, tutucuların, ağaların, sömürgenlerin elinden kurtarılmalarıydı. Bu nedenle yetiştirilenlerin, gene dönüp kendi köylerini aydınlatmalarıydı. Bu girişimin yarı yolda kesilmesine karşın bir ölçüde başarıldığını da söyleyebiliriz.
Bugün insanımızın yüzde 80’i kentte yaşıyor. Bugünkü aydınlanma, aydınlatma çabalarımız önceki yöntemlerle elbette yapılamaz. Yeni yollar bulmak gerekiyor. Örneğin ikinci kuşak Köy Enstitülüler bunun için çalışıyor. Köy Enstitülülerden yaşamda olanlar da her biri bir Köy Enstitüsü gibi davranıyorlar kendi çevrelerinde...
İşte bunun capacanlı örneği Kepirtepe Köy Enstitüsü çıkışlılar... Bir “vakıf”ları var… Bu vakıf üyeleri, kendi elleriyle tuğla üretip, duvarlarından çatılarına gerçekleştirdikleri yapılarını yeniden Türkiye’nin aydınlığı yolunda kullanmak istiyorlar. Bana da danıştılar… Önce yapıların onarımını, sonrada bu yapıların ve alanlarının bir aydınlanma özeği olarak kullanılmalarını önerdim. Trakya Üniversitesi burada bir eğitim fakültesi açabilirdi ayrıca... (Gönen Köy Enstitüsündeki gibi…) Yurt olarak kullanılabilirdi kimi yapılar... Sekiz yüz kişilik konferans salonunda neler yapılamazdı ki?
İyi de, bunu için yapıların saptama (relöve ), nasıldı (restitüsyon ), onarım (restorasyon) çizimleri, tasarımları yapılıp Anıtlar Kurulu’ndan onay alınması gerekiyordu.
Şimdi ben bu yazıyı bitirir bitirmez yola çıkacağım. Lüleburgaz’a gideceğim. Oraya Trakya Üniversitesi, Yıldız Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültelerinden 22 öğrenci gelecek. Mehmet Başaran, Prof. Dr. Afife Batur, Prof. Dr. Nevnihal Erdoğan, Prof. Dr. Nevzat İlhan, Ankara’dan Yıldız Keskin, Doç. Dr. Murat Soygeniş, hep birlikte olacağız... 9 gün çalışacağız... Hem Mimar Sinan’ı, hem Mimar Hayrettin’i, hem anıt- gömütün mimarı Emin Onat’ı öğreneceğiz; Lüleburgaz Külliyesini, Edirne’de II. Beyazıt Külliyesini, Selimiye’yi gezeceğiz, hem de iş üreteceğiz. Bütün yapıların saptama çizimlerini, nasıldı çizimlerini, onarım tasarımlarını yapacağız. Tıpkı Köy Enstitülerinde olduğu gibi, hem üreteceğiz hem öğreneceğiz...
Türkiye’de 21 Köy Enstitüsü var. Bunlardan yalnızca biri, Fakir Baykurtları yetiştiren Gönen Köy Enstitüsü yeniden insan sıcaklığına kavuştu. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’nin Eğitim Fakültesi çalışıyor orada şimdi… Bir de müzeleri var…
Neyi düşlediğimi bildiğinizden kuşkum yok: Bütün Köy Enstitüleri, aydınlık özekleri olarak yeni çözümlere kavuşturulmalı... Öyle değil mi?