İstanbul Tasarım Bienali’nin seminer sponsoru olan Audi Urban Initiative/Audi Kentsel Girişimi’nin işbirlikçi ortağı New Museum, New York ile birlikte düzenlediği Idea City Istanbul Festivali’nin açılış konuşmasını New York Şehri Kentsel Planlama Departmanı Yöneticisi ve Kentsel Planlama Komisyonu Başkanı Amanda Burden 12 Ekim akşamı Hasköy İplik Fabrikası’nda yaptı. Audi Urban Future Award 2012 Exhibition/Audi Kentsel Gelecek Ödülleri 2012 Sergisi’nin resmi açılışıyla ilişkilendirilen konferansta Burden, iyi bir kentsel gelişim ve planlama için kaynak kullanımının önemine dikkat çekerek New York’ta planladıkları ve gerçekleştirdikleri projeler üzerinden -kimi zaman İstanbul’a atıflarda bulunarak- yaklaşımlarını ve deneyimlerini paylaştı.
Bir şehrin en büyük ve en zengin kaynağının “kentliler” olduğunu vurgulayan Amanda Burden, New York başta olmak üzere, özellikle İstanbul gibi büyümekte olan küresel kentlerde insanların ve sahip oldukları kültürel çeşitliliğin önemli olduğunu belirtti. New York’ta yaşayan nüfusun heterojen yapısına değinen Burden, 200’ün üzerinde farklı ülkeden gelen insanların New York’ta yaşadığına ve şehirde yaşayan nüfusun 2030 yılında 1 milyonun üzerinde olacağına dikkat çekti. Burden bu sayısal verinin “nasıl ve nerede gelişelim” anahtar sorularını ön plana çıkardığını belirtti. New York’u yalnızca Manhattan olarak düşünmediklerini; Bronx, Queens, Brooklyn, Manhattan, Staten Island’dan oluşan 5 önemli bölge olarak ele aldıklarını ve bu bölgelerdeki komşuluk ve mahalle yapılarını da önemli bir kaynak olarak gördüklerini aktardı. Mahallelerin kendine has kimliklerinin korunması gereken birer değer olduğunu ifade eden Burden, özellikle bu tipolojideki mahalleleri koruyacak planlama yaklaşımına sahip olduklarını aksini uygulayan şehirlerin değerli bir kaynağı yok edeceklerini ifade etti. New York’un da İstanbul gibi çok merkezli bir şehir olduğunu belirten Burden, iyi bir planlama yaklaşımı kapsamında söz konusu merkezlerin çevresinde bulunan kimlikli yapıların korunarak yaşatılmasının önemini vurguladı.
New York’un Kaynakları: kentliler, Metro ağı, Terk edilmiş su kıyıları…
Burden, New York’un en önemli kaynaklarından bir diğerinin metro ağı olduğunu övünerek dile getirdi. NY Belediye Başkanı’nın bile metro kullandığını; planlama sürecinde yoğun yerleşimlerin %85’inin metroya 10 dakika yürüme mesafesinde olmasını sağladıklarını, metro istasyonu ile yerleşim mesafesinin artması halinde yerleşimlerin yoğunluklarını düşürdüklerini ve böylece kentlilerin şehre ulaşımlarında araba kullanımı gereksinimini düşürdüklerini; bu ulaşım yaklaşımlarının yeşil New York hedefleriyle örtüştüğünü anlattı.
Şehrin sağlıklı gelişiminde değerli bir başka kaynak olarak terk edilmiş su kıyılarını gösteren Amanda Burden, suya kıyısı olan İstanbul ve New York’un bundan dolayı da benzerlikler taşıdığını belirterek özellikle önem verdiği ve kentin gelişiminde itici olan iki projeden bahsetti.
Suya kıyısı olan Greenpoint-Williamsburg projesinde halkın suyla ilişkisini kuracak donatıların yanısıra yapıların da mevcut dokuyla uyumunu gözetilmiş. Burden, Yeni ve yüksek yapıların planlamasında hem mevcut dokuya yaklaştığında onların ölçeğine inen hem de kule şeklinde yükseldiğinde içinde ödenebilir konutlar–affordable housing- da içeren yapılaşmaya yöneldiklerini belirtti. Öte yandan bunu yaparken bölgede yaşayan yerel halkın ve onların kurduğu sivil inisiyatiflerin onayıyla hareket ettiklerinin altını çizen Burden, yerel halkın ve sivil inisiyatiflerin de çok değer verdikleri bir kaynak olduğunu açıklayarak onlar tarafından onaylanmayan projelerin şehre ileriye dönük olumlu katkıda bulunmadığının farkında olduklarını anlattı.
Greenpoint-Williamsburg Kıyı Şeridi Ulaşım Planı
Burden ikinci gözbebeği olarak High Line /West Chelsea’yi gösterdi. İki kişinin girişimi ve çabasının bütün kenti aktive ettiğini ve sonucunda terk edilmiş tren hattı High Line’ın kurtarılmasının bulunduğu yeri her anlamda çekici bir bölgeye dönüştürdüğünü belirtti. Burden, terk edilmiş alanların da kentsel gelişimde ihtiyaç duyulan kaynak listesinde yer aldığına değindi. High Line projesinde en büyük engelin başta mülkiyet olduğunu açıklayan Burden hattın Demiryolları’na ait olması nedeniyle önce bu sorunu aşmaya çalıştıklarını, sonra da arsa sahiplerinin hattın altında kalan arsalarına yönelik farklı bir yaklaşım geliştirdiklerini paylaştı. Bu anlamda söz konusu arsalar ile yakında oluşturulan bir zondaki arsaları değiştokuş eden bir sistem kurarak çözdüklerini, böylece projenin önünün açıldığını aktardı. Bugün hattın çevresinde 36 gayrimenkul geliştirme projesinin gerçekleştirildiği, ünlü mimarların bölgede proje yapmak için can attıklarını belirten Amanda Burden “tasarım”ın da insanların yaşamak isteyeceği yerler yaparken en büyük kaynaklardan biri olduğunu belirtti. Bir şehrin küresel anlamda rekabet edebilmesi için değişken bir metropol olması gerektiğini, bunun için de mimariye ve tasarıma gereksinim duyduğunu ifade eden Burden değişimin yetenek yarattığını, rekabet yarattığını paylaştı.
High Line
Otopark yüzeyleri, tasarım ve şehrin keşfedilmeye açık potansiyeli de kaynak listesinde
Kaynak listesine otopark yüzeylerini de ekleyen Burden, şehrin sokak kotunun yeni tasarım kurallarıyla şekillendirildiğini, boş alanların tasarımla yeniden kullanılabilir hale geldiğini ve yaşayan mekanlara dönüştüğünü belirtti. Burden otopark yüzeylerinin su toplama, yeşillendirme ve şehrin havasını temizlemek için kullanılmaya başlandığını aktardı.
İstanbul gibi New York’un da sahip olduğu en büyük açık alanının su olduğunu vurgulayan Burden artık insanların yalnızca su kıyısında değil, suyun içinde de olmak istediklerini, bu nedenle su parklarına önem verdiklerini ifade etti.
Amanda Burden’in kaynak listesindeki son önemli madde “şehrin keşfedilmeye açık olan potansiyeli” idi. Burden konuşmasını “Eğer kentlerimizi can atarak ve istekle inşa edersek gerçekten yaşanır olur” diyerek bitirdi.
© Audi Urban Future Initiative
“Hayır” yanıtının üstesinden gelmek…
Konuşmasının ardından soruları kabul edebileceğini belirten Burden’a ilk soruyu Gökhan Karakuş yöneltti. “Büyük –mega kentler için yönetsel düzeyde olası bir format var mıdır” sorusuna karşılık olarak Burden gittiği şehirlerde ödenebilir konut, temiz su, ulaşım vb sorunların ortak olduğunu gördüğünü ve çözümlerin paylaşılabilir olmasının büyük olanak olacağını belirtti. Asu Aksoy’un “Üst yönetimden kentliye, karar mekanizmasını New York’ta nasıl çalıştırıyorsunuz” sorusuna karşılık olarak “bütün şehrin yararına dönük hedeflere ulaşırken bir şey değiştirmek istediğinizde insanların ve sivil inisiyatiflerin fikrini sorduğunuzda her defasında alacağınız yanıt 'hayır' olur. Eğer gerçekten projede onların yararına olan bir şey varsa ve siz bunu onlara anlatabilirseniz başta alacağınız yanıt bir süre sonra 'evet'e döner. Bu nedenle getireceğiniz çözümlerin ödenebilir konut, ulaşım gibi onların gereksinimlerini karşılayan türden araçlar içermesi gerekir” dedi.