"Kentsel Dönüşüm" Neyi Dönüştürecek?



1990'lı yılların sonuna doğru, kent ve mimari tasarımıyla uğraşanlar arasında, şöyle düşünenler çoğunluktaydı: 'Türkiye kentleri konut açısından o kadar doygunluğa ulaştı ki, 21. yüzyılda, sıra, var olan yapı stoğunun, dolayısıyla kentleri oluşturan apartmanların onarım görmesi, kent merkezlerine dönülerek eski stoğun sunduğu sağlıksız yapılaşmanın iyileştirilmesi ve elden geçirilmesine gelecek. Türkiye gibi kaçak ve imar dışı yapılaşmanın çok olduğu bölgede vurgu, sağlıklılaştırma ve soylulaştırma eğilimleriyle bile olsa, giderek stoğun iyileştirilmesine kayacak. Nüfus artış hızındaki düşmeyle birlikte ele alındığında bu yaklaşım, konut ve yeni yapı talebini hafifletecek, kentlerimiz üzerindeki kaçak yapılaşma baskısını azaltacak ve gönül ister ki, düşürecek. Sonuç olarak kentlerimiz, 21. yüzyılda tedrici bir mekan kalitesi yükselişine tanık olacak.' Yani başlığı kullanarak hemen yanıtlayalım: "Kentsel dönüşüm" kaliteyi dönüştürecekti.

Bu böyle olmadı: Herhangi bir Batı başkenti için, hatta Arap Yarımadası başkenti için geçerli olabilecek bu pozitivist ve kapitalist sistem içi yaklaşım, Türkiye başkenti için geçerli olmadığını kanıtladı. 21. yüzyılın başında görünen o ki, Türkiye Cumhuriyeti başkenti, kendi varoluş paradigmasını bile ırgalayacak biçimde, başka bir ekonomik gelişmenin paradigmasını kurmaya ve onun sonucunu almaya çalışıyor. Kapitalizmin fırsat eşitliği kurduğu söylenen liberal politikaları (bile) tümüyle bir kenara konularak, fırsatçı ve çıkarcı girişimlere hızla kürek sallayan dönemin yerel yönetimleri, şimdi yurttaşların kamusal yararını değil, onların 'yer' kavramı oluşturma, 'yer edinme' ve 'yuva kurma', 'kendilerini idame ettirme' gibi süreklilik kurup stabilite oluşturarak geleceklerini görebilme arayışları başta olmak üzere, değerlerine ve gelecek beklentilerine bile el koyma politikalarının söylemselliğini oluşturup yayıyor; eylem yolunda hızla ilerliyorlar! Bu da öyle gizli ve kapalı kapılar ardında değil, yurttaşların gözleri önünde oluşuyor. Nasıl mı?

Bilindiği gibi TBMM'nin herkese açık web sayfaları, yasa, yasa tasarısı ve yasa taslaklarını, bunlar üzerindeki görüş, değerlendirme ve gelişmeleri halka açık olarak sunuyor. Bunlardan konumuzla ilgili 'Dönüşüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı' metnini ve üzerindeki görüşleri incelediğimizde, yukarıdaki saptamaların geçerliliği haklılık kazanıyor.

Adresler (sırasıyla)

http://www2.tbmm.gov.tr/d22/1/1-1225.pdf ve http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/kanun_tasarisi.sd.onerge_bilgileri?kanunlar_sira_no=44353. Başkanlığa geliş tarihi 22.6.2006 olan bu yasa tasarısından önce, yine bu iktidar döneminde,

1) Başkanlığa geliş tarihi 30.12.2003 olan tasarının 12.03.2004 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak "Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanunu" adıyla 5104 Sayılı Yasa olarak kesinleştiğini;

2) Başkanlığa geliş tarihi 01.03.2005 olan tasarının 05.07.2005 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak "Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun" adıyla 5366 Sayılı Yasa olarak kesinleştiğini;

3) Başkanlığa geliş tarihi 17.01.2006 olan tasarının 05.04.2006 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak "Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" adıyla 5481 Sayılı Yasa olarak kesinleştiğini de, burada önemli bir durum olarak eklemek gerek.

Görülüyor ki, günümüzde merkezi otorite, "kentsel dönüşüm" konusunda Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin öncülüğünde ısrarlı arayışlar içindedir ve bu durum, en azından eylem alanında, son dört yıla dayanan bir geçmişe sahiptir. Merkezi otoritenin yerel yönetimlerle paralel çalışmaları ve işbirliği içinde olması, kent yönetimi tarihimizde uzun zamandır, Ankara özelinde ise Vali ve Belediye Başkanı Nevzat Tandoğan zamanından beri, ilk kez olmaktadır. Bunun yararlarına ve zararlarına ileride geri döneceğiz, ama şimdilik yukarıda web adresini verdiğimiz "Dönüşüm Alanları Yasa Tasarısı"nın metni üzerinden bir genel değerlendirme yapalım:

1. Yasa gerekçesinde ve tasarısında madde 1'de yeralan, "kamu yararı ve sosyal adalet gözetilerek, kentsel standartlara, bilim, teknik, sanat ve sağlık kurallarına uygun, doğal, tarihi, kültürel çevre ve ekosistemleri koruyan, yaşatan ve geliştiren, afetlere duyarlı, sürdürülebilir gelişme ve ekonomik kalkınma hedeflerine uygun yaşam çevrelerinin oluşturulması için iyileştirme, tasfiye ve yenileme ilke ve esaslarının belirlenmesi" amaçları, yasanın metniyle ilgisiz haldedir. Karşımızda, bu ölçüt ve kavramların nasıl ölçülebileceğini tartışmayan, bu değerlendirmeyi yapacak uzmanlaştırılması gerekli kurum ve ortamları önermeyen bir tasarı vardır. Siz 'Elma Tasarlamak' konulu bir yasa tasarısı okuyorsunuz ama maddelerinde 'elmanın tanımı, cinsleri, lezzet ve değerleri, yetiştiricilik, toprak kalitesi, yetişme süresi, vb.' konularda bir bakış ve vizyon yok; şaşırmaz mısınız?

2. Tasarı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Milli Parklar Kanunu, Çevre Kanunu, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname, Kıyı Kanunu, Boğaziçi Kanunu, Maden Kanunu, Orman Kanunu, Köye Yönelik Hizmetler Hakkında Kanun, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, Mera Kanunu, Türk Sivil Havacılık Kanunu, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun çerçevesindeki alanlarda da etkin kılınacak bir yasayı tasarlamakta (Madde 4), bu alanlardaki uygulamayı ise "ilgili kurum, kuruluş ve kurulların görüşleri ve önerileri alınarak" yapılma koşuluna bağlanmaktadır. Adı geçen yasalar Türkiye coğrafyasını ve kentlerini, bu coğrafyanın fiziki ve sosyo-kültürel değerlerini kurmaya ve korumaya yönelik bir içerikle yüklüdür; bunu kamu yararı adına yaparlar. Söz konusu tasarının var olan yasaların üzerinde bir çerçeve yasa durumuna gelebilmesi, ancak onun, var olan yasaların tartıştığı standart çevre+mimarlık+kültür değerlerinden daha karmaşık ve daha incelikli ele alınan değerleri ortaya atıp tanımlaması ve ölçülebilir kılmasıyla mümkündür.

Oysa tasarı, bu konuyu önemsememektedir. İçinde dönüşümün araçlarına, niteliklerine, bitmiş çevrenin özelliklerine ilişkin tek sözcük yoktur. Siz 'Elma Tasarlamak' konulu bir yasa tasarısı okuyorsunuz ve maddelerinde 'elma'nın daha önceki tasarımlarından örnekler, alınan dersler' konularında örtük ve açık çıkarım yok; tasarı bunu önemsemiyor, sanki 'elma' yeni keşfedilmek üzere; kuşkulanmaz mısınız?

3. Tasarının önemsediği şudur: 'Yerel yönetimleri ve mümkünse büyükşehir belediyelerini "İdare" başlığı altında en yetkili ve en etkin aktör haline getirelim; kentte ve kırda Türkiye Cumhuriyeti topraklarının bütün kullanım kararlarını, biçimlerini, bütçesini, bunun zamanlamasını bu "İdare'ye teslim edelim.' Bu görüşün bile, bugüne özgü (konjonktürel) bir politik görüş olduğu, yukarıda değindiğimiz gibi, merkezi otorite ile yerel yönetimlerde iktidarın aynı politik görüş sahibi aynı insanlar tarafından yönetiliyor olmasına dayandırıldığı söylenmelidir. Tasarı bu amaçla, 'Dönüşüm Alanı' ilan edilen yerlerde 'İdare'nin 'Proje'nin gerçekleştirilmesi yolunda nasıl yetkilendirildiğini uzun uzadıya anlatmaktadır. Tasarı yasalaştıktan sonra önünde hiçbir hukuki engel ve direnç noktası bırakmayacaktır, örneğin gönderilen projeye (yani yapılmak istenenlere) 'üç ay içinde yanıt vermeyen kamu kurumları olumlu yanıt vermiş sayılırlar' (Madde 6/4), ya da, 'dönüşüm alanlarında gayrimenkul mülkiyeti, menkul değere dönüştürülebilir! (Madde 7/7)' Tasarı bu yönüyle, anayasanın üzerinde hukuki bir çatı oluşturmakta; bütün yürütme yetkilerini, anayasanın hilafına ve onunla zıtlaşarak, 'İdare'ye vermektedir. Siz 'Elma Tasarlamak' konulu bir yasa tasarısı okuyorsunuz ve hemen tüm maddeler 'elma'nın kim tarafından ve nasıl ve ne zaman yeneceği üzerine; kaygılanmaz mısınız?

Peki bu 'İdare' kimdir dersiniz? Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti'nin büyükşehir belediye başkanları mı, yoksa federatif bölgelerle yönetilmek istenen Türkiye Federasyonu'nun federatif bölge başkanları mı? Rejim tartışmalarında laiklik dışında, sosyal adalet ve hukuk devleti vurgusu yapanları bu yasa tasarısıyla bile anlamak mümkün değil mi? Ama olan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti topraklarına ve başta başkent Ankara olmak üzere, kentlerine de olmuyor mu?

'Elma Tasarlamak' hafife alınacak konu değildir!