Kapitalist temelli küreselleşme ile birlikte dünyada kültürlerin, farklılıkların yok edilmesi ve buna bağlı olarak "tek tipleşme", uygarlığın geleceğini tehdit etmektedir. Bu nedenle Birleşmiş Milletler Topluluğu’na bağlı UNESCO, ülkelere, buna karşı kimi önlemlerin acil olarak alınmasını önermektedir. Bu çerçevede toplumların kimlik değerlerinin somut bir ifadesi olan kimlikli kentlerin korunması ve yaşatılması için ICOMOS ülke yönetimleri nezdinde girişimlerde bulunmakta, tehditler karşısında önlem alınmasını talep etmektedir.
"Kültürlerin beşiği" olarak bilinen ülkemiz coğrafyasında, tarihsel süreç içerisinde mimarlık ve şehircilik bakımından ilkler gerçekleştirilmiş, özgün ve tarihsel öneme sahip kimlikli mimarlık uygulamaları ve kentler oluşmuştur. 7-8 bin yıllık geçmişi olan kentler varlıklarını büyük kayıplara karşın bugüne kadar sürdürmeyi başarmışlardır. Birleşmiş Milletler'in çağrısı kapsamında her türlü yok etme riski altındaki bu eşsiz değerlere sahip "kimlikli kentlerin" öncelikle gündeme alınmaları gerekir.
Bu niteliklerine karşın kentlerimiz, 1950 sonrası "göçe dayalı plansız kentleşme" sonucu büyük ölçüde zarar görmüş, 1980 sonrası izlenen politikalarla hızlanmıştır. 2002’den itibaren AKP hükümetleri sonrası ise sistemli yıkım, yok etme, büyük çaplı rant operasyonlarına mimarlığı ve kenti kurban etme süreci adım adım uygulanmaya başlanmıştır. 5366 sayılı Yenileme Yasası ile tarihî mahalleler yıkılırken, "dönüşüm alanları" adı altında kentin olanakları yüksek yoğunluklu yapılaşmalarla ortadan kaldırılmaktadır.
Ülkemiz kentleri plansızlıkla bütünleşen bir tasarımsızlık sorunu sonucunda birbirinin aynı yapı yığınları ile dolarken, kentlerin yeni simgeleri olarak "tüketim tapınakları" olarak nitelenebilecek alışveriş merkezleri (AVM) ve gökdelenler sunulmaktadır.
Bu süreçte kentler giderek kimliksizleşmekte, yapıldığı yerin doğası, çevresi ve kültürü ile ilişkisiz yapılarla denetimsiz bir büyümeye doğru gidilmektedir.
Kentlerin algılanmasında, doğal yapısının yanı sıra sahip olduğu yapıların mimarileri en belirleyici öğelerdendir. Kentin doğal ve kültürel çevresiyle uyumlu, nitelikli tasarımlarla gerçekleşecek mimari düzeyi yeterli yapılarla geliştirilmesi uygar kentleşmenin belgeleri olacaktır.
Yerel yönetimlere rehber niteliğinde olan Avrupa Kentsel Şartı'nda, "Kentlerimiz ve kasabalarımız uygarlığın kavşaklarıdır" denilerek önemli vurgular yapılmaktadır.
Aynı belgede şu değerlendirme ve önermeler yer almaktadır: "Kentlerimiz ve kasabalarımız kültür açısından da mimarileri açısından da farklı ve farklılaşmış yerleşimlerdir ve bu farklılıklarını ve özgünlüklerini koruyarak böyle de kalmaları gerekir. Bir yandan yapıların ve hizmetlerin standartlaştırılmasını, öte yandan tekdüze, sıkıcı izlerini her yerde bırakan küresel bir pazarın kurallarını tanıyan küreselleşmiş bir kentsel gelişme modelinin yarattığı zevksizlik örneği yapıların getirdiği risklerin farkındayız. Kentlerimizi ve kasabalarımızı bilgi, kültür ve sanat yuvaları haline getirmek amacımızda, kentlerin mimari güzelliklerini dikkate almadığımız takdirde saygınlıktan yoksun kalacağımızın farkındayız. Bu bağlamda, kentsel peyzajlarımızın son elli yılda çok kez üst düzeyde bir mimari kalite endişesi duyulmadan geliştiğinin farkındayız. Kent çevresindeki peyzajların pek çoğunu ihmal ettik ve kentlerimizin ve kasabalarımızın eteklerini ruhsuz ve yaratıcılıktan uzak bir ticari kentsel planlamaya terk ettik. Bu nedenle, mekânsal gelişmemizde mimarlık boyutunu daha fazla dikkate almak ve karar vericilerde ve kentlerde canlı bir mimari kültürün gelişmesini teşvik etmek istiyoruz. Kentlerimizle, kasabalarımızla ve onların kültürü ile olduğu kadar mimarileri ile de gurur duymak arzusundayız".
Avrupa Kentsel Şartı'nın bu önermelerinde de vurguladığı gibi, kentlerde mimari kültürün gelişmesi için kamu kurum ve kuruluşları ile yerel yönetimler, karar verici aktörler, topluma öncülük etmekle görevli ve sorumludurlar. Öncelikle kamu yapılarının projelerinin mimarlık yarışmaları ile elde edilmesi, kentsel odak alanlarında kentsel tasarım yarışmaları ile mekânsal düzenlemeler yapılması, kentin nitelikli mimarlıklarla ve tasarımlarla gelişmesinin sağlanmasında önemli araçlar olacaktır.
Bilinen bir başka gerçek ise, Avrupa Kentsel Şartı'na ve kentleşme ile ilgili pek çok uluslararası sözleşmeye rağmen, çokuluslu şirketler kentsel değerleri yok eden kimi yatırımları sınırsızca gerçekleştirmeye devam etmektedirler. Avrupa Birliği (AB) ise, kentleşme ile ilgili bu dramatik gelişmelere karşın, bu konuları Birlik sürecinde gündeme bir türlü taşımamaktadır.
Bu koşullarda AKP hükümeti, kentlerimizin kimlik değerlerini yok eden "rant projelerini" uygulamak için kamu varlıklarını pazarlamakta, küresel şirketler bunun için özendirilmekte ve sınırsız imar haklarının verileceği taahhüt edilmektedir.
Son yıllarda kentlerimizin kimlik değer kayıplarında olağanüstü artışlar yaşanmaktadır. Hemen hemen her kentte bulunan şehir stadları, kent meydanları, tarihî limanlar, endüstri mirası, kültür yapıları, Cumhuriyet döneminin özgün yapıları, Roma ve Bizans dönemi kalıtları, Osmanlı mahalle ve eserleri okullar, doğal ve peyzaj değerleri gibi kentin kimlik değerlerini oluşturan kaynaklar, sistemli bir "rant" saldırısı altında yok edilmektedirler.
Ayrıca, kimliksizliğin yeni belgeleri olarak Osmanlı’nın taklidi, Batıdan kopya bir takım yapılar, İngilizce adla pazarlanan modern gettolar ve bu süreçte başrolde olan TOKİ "mimari kimliksizliğini" sayabiliriz.