Kentlerimiz Kültür ve Medeniyet Değerleriyle Gelişir



Ünlü kentbilimci Lewis Mumford, "Kentlerin Kültürü"adlı yapıtında, "Kent, bir topluluğun kültürünün ve erkinin yoğunlaştığı yer, zamanın bir ürünü, birikimidir" der. Gerçekten, kentsel yaşamla medeniyet arasında yakın bir ilişki olduğunu varsayan görüşler yaygındır. O kadar ki, bu görüşler, kimi dillerdeki kent ve medeniyet karşılığı sözcükler arasındaki benzerliği de kanıt olarak kullanma eğilimindedirler.

Latin dillerinde de medeniyet (civilization) ve kent (city, civitas), Arapçadaki medeniyet, medeni ve kent (Medine) gibi sözcükler arasındaki köken benzerliği medeniyetlerin kentlerde doğduğunu, medeniyetin kaynağının kentler olduğunu düşündürmüştür. Yunancadaki kent (polis) sözcüğünün de siyaset (politiae) ile ayni kökten geldiği bilinmektedir. Kentsel yaşamın medeniyetin beşiği olarak algılanması, kimi dillerde, kibarlık (civilite) ve görgü (urbanite) sözcüklerinin de kent kökünden türetilmelerine yol açmıştır. Bir başka deyişle kibarlık ve görgü kent insanına özgü özellikler olarak algılanagelmiştir.

Fiziksel mekân değil

Kentler sadece insanların bir arada yaşadığı fiziksel mekânlar değildir. Günlük hayatlarındaki davranış kalıpları, düşünce biçimleri, politik tercihleri, sosyal ilişkileri gibi kente özgü sosyal, siyasal ve kültürel özellikler olduğu gibi, fiziksel yapı da mimarisiyle, estetiğiyle kente özgü hız ve ölçeği ile ayrı özellik taşır. Kentler, büyük bir toplumun ayrılmaz parçasıdır. Bir toplumda kentlerin sayısı, yayılımı ve işlevleri, kültürünün karmaşıklığına ve kültürel değişikliklerden etkilenme derecesine göre farklılık gösterir. Kentin gördüğü işlevlerin, bir ölçüde kültürünün yapısına, karmaşıklığına ve bu yüzden de içinde bulunulan tarihsel döneme göre değiştiği bilinmektedir. Medeniyetlerin de böyle bir atmosfer içerisinde kentleri kendisine beşik olarak seçtiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Medeniyetin beşiği olarak kabul edilen kentlerin kültürel gelişmesi ekonomik ve toplumsal gelişmesine katkıda bulunur. Bunun için kenti yönetenlerin sağlıklı bir kültür politikası yürütmeleri gerekmektedir. Kültür politikası ekonomik gelişmeye, topluluk duygusunun oluşmasına katkıda bulunur. İlköğretimden yetişkinlerin eğitimine kadar bütün eğitim düzeylerinde ana öğedir; belde işlerine kamusal katılımın gerçekleşmesini sağlayabilir, nüfusun engelli kesimlerinin yaşam koşullarının iyileştirilmesine yardımcı olabilir. Bu nedenledir ki, kültür politikası, kapsamlı bir kent politikasının kilit öğesidir; kentlerde yaşam kalitesinin iyileştirilmesine ve insan haklarının geliştirilmesine yönelik genel politikanın ayrılmaz bir parçasıdır.

Kent ve kültür ilişkisine bakarken üzerinde durulması gereken önemli bir kavram da kent kimliğidir.

Bir Fransız düşünürüne göre kültür, "Her şey unutulduğu zaman belleklerde ne kalıyorsa ona verilen isimdir". Burada dikkati çeken özellik, kültürün bir birikimin ürünü olduğu, posası atılmış, darası düşülmüş değerleri temsil etmekte olduğudur. Bu bağlamda, kent kültüründen neyi anlamak gerekir? Herhalde, tarihin ve doğanın kente bırakmış olduğu birikimi. Kuşku yok ki, bu birikimin temel öğesi, o kentin kimliğidir. Her kentin kimliğinde, o kentin süreklilik kazanmış olan ayırt edici özellikleri saklıdır.

Kentleri anımsatan imgeler

Kentlere kültürel anlamda kimlik kazandıran ayırt edici özelliklerin başında kentleri anımsatan imgeler ve öğeler gelir. Mesela Eiffel Kulesi Paris'i, Topkapı Sarayı ve Mimar Sinan camileri İstanbul'u, San Marco Meydanı Venedik'i, Empire State New York'u anımsatmaktadır. Kültürün somut plandaki öğeleri olan mimari eserler kentlere kimlik kazandıran en önemli simgesel yapılardır. Yine bu bağlamda her kenti kendi medeniyet dünyası ile ilişkilendiren ruhun kentteki somut yansımaları olarak kabul edeceğimiz mimari eserler kentlerin birer medeniyet merkezi olduğu konusunda bizlere fikir verebilir. Sultanahmet Camii İstanbul'a kimlik kazandırırken aslında İstanbul'un ağırlıklı kimliğinin İslam-Osmanlı olduğunu vurgular. Benzer şekilde Barcelona'daki Sagra da Familia Katedrali, Katolik kültürün Barcelona'ya vurduğu damgayı yansıtır.
    
Kentsel kimliğin oluşumu

Şüphesiz kentlere kimlik kazandıran yegâne unsur mimari değildir. Meydanlar, doğal varlıklar, parklar, bahçeler, insani hareketlilik, coğrafi koşullar vb öğeler de kentsel kimliğin oluşumunda önemli etkenlerdir. Tarihin ve coğrafyanın yanında kentin kültürel ve sosyal aktiviteler bakımından ne noktada olduğu kent kimliğini belirleyen önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Mesela Atina deyince aklımıza bir olimpiyat şehri, Calgary deyince de kış sporlarının icra edildiği bir kent gelmektedir. Bu bağlamda İstanbul'un 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilmesi İstanbul'un bölgesinde önemli bir kültür merkezi olarak algılanmasına katkı sağlayacak, bu organizasyon İstanbul'un kent kimliğinin pekişmesine yardımcı olacaktır.    

Kent ve kültür ilişkisi bağlamında açılması gereken bir diğer tartışma konusu da kentsel kültürün kentlilik bilinci sayesinde korunup yaşatılmasıdır. Ancak buradaki bakış açısında kentte farklı kültürlerin kendilerini ifade edebilecekleri politik ve sosyal zeminin oluşturulmuş olması şartı aranmalıdır. Herhangi bir kültürü ağırlıklı olarak dayatmak yerine kültürlerin kendilerini ifade etmelerine olanak sağlamak daha anlamlıdır. Bu anlamda yaşadığı kente sahip çıkan bireyler kentli olma bilinciyle hareket ettiklerinde kentin tarihi ve kültürel birikiminin korunmasına katkı sağlayabileceklerdir.

Kentlerin somut kültürel varlıklarının korunması için imzalanan uluslararası anlaşmalar elbette bağlayıcı ve önemlidir. Ancak her şeyden önce kentlerde yaşayan ve kentleri yöneten kimselerin kentlerdeki tarihi ve kültürel birikime sahip çıkması gerekir. 

Akif Çarkçı / Araştırmacı-yazar- Kentsel siyaset ve yönetim danışmanı