Milliyet'in haberine göre, Yeni Yüzyıl Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Öğretim Yrd. Doç. Dr. Üyesi Gülay Yedekçi Arslan, doğayla uyumlu sürdürülebilir yeni yapı ve şehirlerin sırrının akkarıncalar, nilüfer yaprakları gibi doğadaki birçok canlı da gizli olduğunu söyledi.
Türkiye’de mevcut yapıların büyük bir çoğunun bilime fenne dayanarak yapılmadığına ve niteliksiz, depreme dayanıksız yapılar olduğuna değinen Arslan, “Kentsel dönüşüm süreciyle birlikte modern teknolojiyi insanların yaşam kalitesini arttırmak, onları tekrar doğa ile buluşturmak, ekolojik ve sürdürülebilir mimariyi olanaklı kılmak amacı ile kullanmalıyız” dedi.
Metafor kullanılmalı
Günümüz mimarisinde teknolojinin gelişmesi adına atılan adımların insanların doğadan ve doğal yaşamdan uzaklaşması riskini beraberinde taşıdığına dikkat çeken Gülay Yedekçi Arslan, geleceğin yapılarının ve şehirlerinin doğayla uyumlu olması gerektiğine ve bu yapıları nasıl yapılması gerektiğine ilişkin sırrın yine doğada saklı olduğuna değindi. Arslan, mimarlık mirasında doğadan esinlenilmiş, öğrenilmiş pek çok örnek bulunduğunu belirterek, “Mimarlıkta, ağaç gibi dallanmış yapılardan, çiçek analojilerine, ağ yapılaşmalarından kabuklara, kristallerden yıldızlara kadar çok geniş bir yelpazede değişik metaforlardan yararlanıldığı görülebilir. Buna literatürde Biyokmimikri, bir başka ifadeyle doğanın taklit edilmesi deniyor” diye konuştu.
‘Doğa ilham kaynağı’
Arslan, mimarlıkta tasarım-üretim sürecinde doğadan esinlenme ve öğrenmenin iki şekilde olduğunu belirterek bunları doğal objenin formunun alınıp biçimsel kaygılarla yapıya aktarılması ve yapılaşmada gözlemlenen oluşum biçiminin deneysel verilerle mimari forma dönüştürülmesi olarak özetledi. Arsalan, doğadaki birçok canlının mimari yapılara esin kaynağı olduğuna dikkat çekti.