Can Altay’a göre İstanbul “sosyal adalet ve barınma hakkı konusunda
problemli sonuçlar doğuracak bir dönüşüm süreci geçiriyor”. Fotoğraf: Muhsin
AKGÜN
Rotterdam Mimarlık Bienali'nden bir seçki, 'Açık Şehir İstanbul'
adıyla Depo'da. Küratör Can Altay, 'Açık Şehir, kentsel yoksulluğa, dahil
edilmeyen ve terk edilene atıfta bulunuyor' diyor. Sergi, kent için sosyal,
politik ve ekonomik öneriler getiriyor.
Sanat ya da sergi
küratörlüğü yapmak, birbiri içine geçen, sınırları tartışmalı pratikler.
Özellikle disiplinlerarası bir alan olan güncel sanatla çalışan sanatçılar, bu
sınırlarda gidip gelerek, rolleri değiştiriyor ve görsel sanatların alanını
genişletmeyi amaçlıyorlar. Can Altay, 4.Uluslararası Rotterdam Mimarlık
Bienali’nin bir bölümünü Philipp Misselwitz ile
birlikte küratörlüğünü üstlenerek, ilk küratöryel deneyimini
gerçekleştirdi.
Rotterdam’da en büyük sergi mekânlarının dahi sokakla
direkt bağlantı kurmasını amaçlayan bienal, büyük ölçekli bir ‘Açık Şehir’
kurmuş. Yedi farklı tema ve sergi üzerinden, Kees Christiaanse ve Tim Rieniets
küratörlüğünde kurulan bienal bir kaç ay önce sona erdi. Ancak, Altay ve
Misselwitz ‘Açık Şehir İstanbul’ başlığıyla üç sergiyi bir
araya getirerek, bienalin bir bölümünü yeniden ürettiler İstanbul’a taşıdılar.
Sergi, olası İstanbul Mimarlık Bienali için de zihin açıcı nitelikte bir
çalışma. Küratörü Can Altay’la ‘Açık Şehir’ sergisini
konuştuk.
Açık Şehir, ‘Açık Şehir: Biraradılığı
Tasarlamak’ başlığını taşıyan 4. Uluslararası Rotterdam Mimarlık
Bienali ’nden devraldığımız bir kavram. Burada odak, sadece mekânsal değil, aynı
zamanda sosyal, politik ve ekonomik. Sergide görülebileceği gibi, bunlar
birbirinden ayrılmak yerine, birbirini besleyen ve form veren kavramlar. Önemli
olan, Açık Şehrin olasılıklarını sorgulamak ve neredeyse her zaman karşıt
durumları üreten kapitalist ve neo-liberal kentsel süreçleri eleştirmek. Bu
süreçler, küresel şehirlerde tamamıyla birbirine bağlı ancak son derece dengesiz
ve erişilemez yerleşim bölgeleri üretmeleriyle biliniyorlar. Açık Şehir, kentsel
yoksulluğa, ‘dahil edilmeyen’ ve ‘terk
edilene’ atıfta bulunuyor.
Bienale ve buradaki sergiye
adını veren Açık Şehir Forum’da yer alan proje ideal bir sosyal platform önerisi
gibi işliyor. ‘Açık Şehir, sizindir, öğrenmektir, evinizdir, değiş tokuştur ve
akışkandır’ gibi kategorik başlıklar altında tespit ve önermeler var. Bu
önermeler, ne gibi kaygılardan yola çıkılarak belirlendi?
Açık
Şehir Forum, 4. Bienal ’in öğelerini bir araya getiren ve aynı zamanda
karşılaşma ve paylaşım sağlamayı amaçlayan bir mekân olarak tasarlandı. Buradaki
bir çok unsur, endişe veren koşulları anlatıyor. İstanbul, Beyrut, Amman ve
Kahire ’ye odaklanan araştırma ağının bir sonucu olan Divan gazetesi, bu kattan
temin edilebilir. Fabienne Hoelzel’in projesi ‘Açık Şehir söylemleri’ de bu
katta, Açık Şehir ’in ne olduğu ve ne olabileceğine dair beş temel kavramı beş
şehir üzerinden anlatıyor. Bahsettiğiniz önermeler Küresel şehirler olan
İstanbul, Jakarta, Moskova, Sao Paulo ve Addis Ababa’da karşıt sosyal durumlara
sahip iki bireyin hayatlarını yakın ölçeğe alarak, buralardaki yaşam koşullarını
açığa çıkarıyor.
Sığınma sergisini, İstanbul’a ve Depo’nun
mekânına uyarlarken ekleme ve çıkarmaları neye göre
yaptınız?
Sığınma, kentlerin şekillenişinde bir temel olarak
gördüğümüz bir motife adadığımız bir sergi. İstemli ya da istemsiz, medeni
koşullar bağlamında gittikçe daha da zorlayıcı bir geri çekiliş (ya da dışa
doğru zoraki bir sürgün) var kentlerden. İstanbul, sosyal adalet ve barınma
hakkı konusunda oldukça problematik bir şekilde sonuçlanabilecek bir dönüşüm
sürecinden geçiyor. Olası tahliye ve yenileme süreçlerine dikkat çekerken,
alternatifler sağlamak istedik. Sığınma sergisindeki temel değişiklik bu anlamda
gerçekleşti. İstanbul ’a dair içeriği biraz genişlettik, Sulukule sürecine
ilişkin malzemeleri, ürettiğimiz potansiyel tahliye haritası ve temsillerini ve
uzun bir araştırma süreci sonucunda ortaya çıkan sergi yayını Divan ’ın İstanbul
sayısını Türkçeleştirerek tekrar bastık. Bunun dışında ‘yoksulu zorla at,
yeniden inşa et ve varsılı getir ’ yönteminin ötesinde İstanbul için de
alternatif düşünceleri tetikleyen, Sao Paulo ve Addis Ababa kentlerinden iki
projeyi dahil ettik.
Bu sergi, eleştirel bir yaklaşım
öneriyor.
Çalışmaları yapanların kim olduklarını, yani en
azından profesyonel geçmişlerini ayırt etmemeye özen gösterdik. Daha çok ne
üretildiğini, bahsettiğim kentsel içerikle olan ilişkilerini ve bu eylem ya da
projelerin mekânsal olarak nasıl beden bulduklarını önemsedik. Mimar, planlamacı
ve akademisyenlerin yanısıra aktivist ve sanatçıların projeleri de var. Akademik
bir çalışmanın, bir sanatçı stüdyosunun ya da ticari bir projenin mesafeli
eşiğini aşıp gerçekten bir etki yaratabilmek için tek yolun farklı birey ve
gruplarla beraber çalışmak gerek. Başarılması kolay değil ancak önemi büyük,
bunların yanısıra sembolik ve polemik seviyelerde önem taşıyan projeler mevcut.
Yine de sergi, gücünü, katı bir eleştiri ile gerçek çalışmaların
gösterilmesinden alıyor.
‘Açık Şehir İstanbul’, 9 Mayıs’a kadar
Depo’da izlenebilir.