Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), yapısında yer alan 23 meslek odası ile mühendislik, mimarlık ve kent planlama alanındaki elliyi aşkın dalda çalışan 250 bin dolayındaki uzmanın en büyük örgütüdür. Bu niteliğiyle ülkemizin en büyük uzmanlık kuruluşu olan TMMOB bütün illerimize yayılmış örgütüyle kentsel yaşamı ilgilendiren her konuda çalışmalar yapmakta ve bir anlamda, kendisine kulak veren yerel yönetimlere bedelsiz danışmanlık hizmeti sunmaktadır.
Ancak, tek amacı alanında uzman üyelerinin bilgi birikimlerinden yararlanarak kentlerin mevcut sorunlarına çözüm yolları göstermek ve kamu yararından ödün vermeksizin sağlanması gereken kentsel gelişmenin yol ve yöntemleri hakkında düşünce geliştirmek olan bu çalışmalar kimi zaman, kimi yerel yöneticileri rahatsız etmektedir.
Kentlerimizdeki deprem riskine karşı alınması gereken önlemlerden içme ve kullanma suyu sağlanmasına, hava kirliliğinin önlenmesinden kent içi ulaşım kolaylıklarına değin kent yaşamı denildiğinde akla gelebilecek her konuyu kapsayan bu çalışmalardan neden yararlanılmadığını, daha da kötüsü neden rahatsız olunduğunu anlamak mümkün değildir.
Dilimizdeki “testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur” özdeyişini çürütecek şekilde hemen her kentsel sorunla ilgili olarak, o sorun ortaya çıkmadan çok önce uyarılarda bulunan ve doğru yolu gösteren TMMOB’nin önerilerini anlamak ve algılamak yerine onu hasım ilan edenlerin günümüzde ne duruma düştüklerini gördükçe bunları düşünüyoruz.
Örneğin; TMMOB’nin, İstanbul Boğazı’na yapılan köprülerin kentin trafiğini içinden çıkılmaz hale getireceği; Ankara’da birkaç köprülü kavşak düzenlemesiyle başlayan sürecin kenti “köprüler tuzağı” diye adlandırılan bir açmaza düşüreceği ve kenti insanlardan koparacağı; İzmir’in eşsiz Kordonboyu’ndan otoyol geçirmenin kentin tarihine ve kimliğine karşı savaş açmak anlamına geleceği biçimindeki eleştirilerini yaşam tek tek doğrulamıştır.
Bunların yanı sıra, kentlerin önceliklerinde yapılan sıralama yanlışlığının içinden çıkılması güç yeni sorunlara yol açacağı ve kent yaşamındaki sağlıksızlıkları daha da artıracağı; kenti, insandan kopuk olarak yalnızca yapı ve yollardan oluşan bir varlık olarak algılamanın bilimle, çağdaşlıkla, hak ve hukukla hiçbir ilgisinin olmadığı yolundaki TMMOB değerlendirmeleri de yine yaşam içinde birer birer doğrulamaktadır.
1923’de başkent ilan edildikten sonra yeniden kurulan, bugünkü haliyle 84 yıllık çok genç bir kent olan Ankara’yı günlerdir susuz ve salgın hastalık riskiyle karşı karşıya bırakan; onu “elden ayaktan düşmüş” bir ihtiyara çeviren belediye başkanı bir kez olsun özeleştiri yapmak yerine hâlâ kendisini doğru yola çağıranlara çatmaktadır.
Yarattığı olumsuzlukları örtmek için Tanrı’yı suçlayacak kadar kendinden geçen ve sonra çözümü de yine o suçladığı Tanrı’dan bekleyen bu tür insanların TMMOB gibi kuruluşlara kulak vermesi beklenebilir mi dersiniz?