‘Kent Planlaması’ mı? ‘Apartuman Mimarlığı’ mı?!



Son yıllarda, “yapay” olarak tekrardan alevlendirilen, “mimarlık” ve “şehir planlama” tartışmalarının bilimsel bir zemine oturtulmadan, arabesk bir piyasa söylemini dillendiren kalemşörler tarafından gündeme sokulduğuna şahit oluyoruz. Aslında bu tartışma, 1960’ların “plan mı, pilav mı?” söyleminin günümüzdeki postmodernist bir versiyonudur. Yine 1960’larda yayımlanan Prof. Dr. İlhan Tekeli’nin “Kent planlama, mimarlık ve mühendislik üzerine sürülen bir krema değildir” makalesinin üzerinden 45 sene geçmesine rağmen; bu tartışmanın yeniden gündeme getirilmesini anlamsız buluyorum.

“Planlama” kavramının (fiziksel, ekonomik, sosyal) içinin boşaltılarak, AB direktifleri çerçevesinde, ancak AESOP-Avrupa Planlama Okulları Birliği kararlarının aksine. “projecilik” (düzenleme) adı altında liberal bir söylemin mekânsal dayanaklarının oluşturulduğu, kamusal akıldan yoksun bir toplum mühendisliği yapılıyor. Her şeyden önce “planlama” kamusal (sosyal) yarar odaklı bir uğraş alanıdır.

“Mimarlık” ve “kent planlama” meslek disiplinleri, birbirleri ile ortak çalışma alanlarına sahiptir. Bu ortak alanın adı (3. kulvar) “kentsel tasarımdır”. Kentsel tasarım, 1/500 ve daha altı ölçekteki mekânsal çalışmalarla sınırlıdır.

İnce bir zeka kıvraklığı ile kentsel tasarım alanını, kentsel planlama adı altında değiştirerek, kentsel planlama+mimarlık= mimarlık şeklinde bir denklem kurup, mekânsal ölçek kayması yaratılmasının, zaten mimarlık eğitimi formasyonu içinde mümkün olamadığı, bu işin eğitimini verenler ve alanlar aslında çok iyi biliyorlar.

Sorun, kanımca, mimarlık eğitiminin (mesleğinin) kendisini yenileyememesinden ve yaratıcılığının artık doygunluk noktasına gelmesinden kaynaklanıyor. Mimarlığın, “kent planlama alanına” ilgisi de işte bundan kaynaklanıyor. Kentsel tasarım alanı, (kentsel planlama değil!) geleneksel imar planına alternatif bir yaklaşım olması açısından yeni ve geliştirilmesi gereken bir kulvardır. Çevremizdeki herkesin gözlemlediği çirkin yapılaşmaların da aslında “plansızlıktan” kaynaklanmadığı, nedeninin binalara cephe bile giydirme estetiğinden uzak müteahhit-mimarlık geleneği olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Kent planlaması ya da şehir planlaması adı altındaki disiplin, birçok Avrupa ülkesinde mimarlık ve kentsel tasarım disiplininin bir üst dalıdır. Bu da bağımsız bir bilim alanı olarak eğitim sistemi içinde yerini aldı. Çin’de birçok üniversitede mimarlık ve kentsel tasarım, kent planlama disiplininin bir alt dalı olarak kabul görüyor. “İlim Çin’de de olsa gidin alın” sözünü üstüne alınması gerekenler umarım alınır. Kent planlama mesleği, önümüzdeki dönemin yıldızı parlayan disiplin alanlarının önde gelenlerinden biridir.

Bundan sonra da, ileri bir tarihte birileri çıkar da “şehircilik”, “şehirsel çalışmalar” (urban studies) ve “şehir planlama” kavramları arasındaki farkları da (!) büyüteç altında incelemeye kalkar, ortalığı karıştırır ve yasalarda, yönetmeliklerde değişiklik yaparsa hiç şaşırmayın.

Ankara-Esenboğa yolu üzerindeki TOKİ’nin “plansız mimarlık” (apartuman) örnekleri, bunun en çarpıcı uygulamalı (projeci!) örnekleridir. Bu neoliberal müteahhit gettoları, aynı zamanda; toplumsal, ekonomik ve sosyal açıdan dönüşümü planlanmayan hatta üst ölçekli kent planları ile ilintisiz ve bütünlüğü kurulamayan, kimliksiz mimari projeler topluluğu olup “apartumankondu”laşmış kentsel dönüşüm alanlarıdır. Bunun adı, olsa olsa “Sadaka Şehirciliği”dir!..

Kentin ve kentselleşmenin, apartumanlaşma olmadığı, kentselleşmenin kentlileşme kültüründen ve kentin bütününe ve “planlamaya” sahip çıkmaktan geçtiğini algıladığımız zaman; “‘kent’siz şehir-leşme” ile “kentsiz kentselleşmenin” arasındaki farkı anlayabilecek kentlileşmiş ve kültürlü(!) belediye başkanlarımızın da zihinsel dönüşümleri tamamlanabilecektir. Meslek örgütlerinin bu uygulamalarını akademisyenler olarak dikkatle izliyoruz.

Planlı kentler ve “güzel” binalar dileğiyle.

Tahir Çalgüner / Gazi Üni., Şehir Planlama Böl., öğr. elemanı