Times Gazetesi’nde yayınlanan Magnus Linklater imzalı yorumda, “kent mimarlarının" arkalarında bıraktıkları karmaşayı düzenlemek için ‘tasarım şampiyonları’na ihtiyaç olduğu” görüşü savunuluyor.
Kentsel planlamadaki vizyon eksikliği, kentleri ve banliyöleri çirkinleştiren ucuz konutlar ve son yüzyılda ofis mimarisine belki de tek katkıyı yapan cam cepheler düşünüldüğünde, kentlerin nezih bir gelişim çizgisi gösterdiğini söylemek güç. Geçtiğimiz günlerde Richard Meier’in Roma’daki yeni tasarımı Ara Pacis, Roma sokaklarında öfkeli eleştirilere maruz kaldı. Eleştiriler öyle bir hal aldı ki, “işe yaramaz bir mimar tarafından üretilmiş çirkin bir foseptik çukuru” gibi yorumlar gazete başlıklarına taşındı.
Edinburgh 'Eski Şehir'de Cowgate Bölgesi
Londra’ya tutarlı bir çehre kazandırmak üzere Londra planlama direktörlüğüne getirilen ve tartışmalardan kaçmayan bir karaktere sahip olan aykırı mimar Will Alsop ise, kentlerdeki bu yönelimi tersine çevirmek adına, Londra için umut vadediyor. Alsop, kent planlamasında ‘macera eksikliği’nden dem vuruyor. Alsop’a göre Londra “modern mimarinin çeşitliliğini yansıtmıyor”.
Kentlerde bütünsel bir mimari bakışın eksikliği aşikâr. Pekçok kent, belli bir zevk düzeyine ve vizyona sahip olan, iyi tasarımları destekleyip kötüleri veto edebilecek bir ‘sorumlu mimar’a ihtiyaç duyuyor. İskoçya’nın başkenti Edinburgh da bu ihtiyacı karşılamak için Terry Farrell ismini ortaya attı. Ancak kentlerin ‘tek adam’lar tarafından tasarlandığı ve gerçekleştirildiği günler eskilerde kaldı, dolayısıyla Farrell’ın yetkilerinin de sınırsız olmayacağı bir gerçek. Gayrimenkul yatırımcılarının çağında yaşarken, kentlerin planlama bölümleri; ticari ortaklıklar tarafından önerilen tasarım fikirlerini kontrol edebilse, düzeltmeler yapabilse ya da veto hakkını kullanabilse bile, kuralları ‘dikte’ edemiyorlar.
Edinburgh "Yeni Şehir" Dokusu
Bu durum belki de en görünür hâliyle Edinburgh’da yaşanıyor. ‘Dünya mirası’ listesinde yer alan Edinburgh, Ortaçağ’dan kalma ‘Eski Şehir’in, 18. yüzyılda inşa edilen ‘Yeni Şehir’ ile mucizevi bir şekilde dengelendiği bir kent. Yeni Şehir’in zarif cadde ve meydanları Avrupa’daki en büyük 'Georgian' Mimarisi alanıyken, merkezi kent planlamasının ilk örneklerinden birini de oluşturuyor. Lord Provost tarafından tasarlanan ve mimar James Craig tarafından 22 yaşındayken uygulanan yeni şehrin binaları ve dar sokakları, saygıyı hakeden kalitede. Ancak özel girişimcilere bu cephelerin arkasında kendi mekânlarını oluşturma hakkının tanınmasıyla bu binaların artık hemen hiçbiri birbiriyle aynı plan şemasına sahip değil.
Bugünse durum tersine dönmüş durumda. Gayrimenkul yatırımcıları ana planları oluştururken, kent bunlara uyuyor. Eski Şehrin merkezinde, dar sokakları ve eski evleriyle tanınan Cowgate bölgesinde, milyonlarca sterlinlik oteller, ofisler, mağaza ve restoranlar planlanıyor. Caltongate olarak bilinen başka bir bölgede, kentin merkezini daha önce ihmal edilmiş doğu kısmı ile bağlayacak yeni bir proje üzerinde çalışılıyor. Her iki proje de Edinburgh’lu mimar Allan Murray tarafından hazırlanıyor. Eşzamanlı olarak, üniversite yakınındaki ‘Kraliyet Kliniği’ (Royal Infirmary) Norman Foster tarafından yenilenirken, Farrell yeni Konferans Merkezi’ni ve Gareth Hoskins de St. Andrew Meydanı’nı tasarlıyor.
Caltongate Rehabilitasyon Projesi
Planların bazı bölümlerine eleştirel yaklaşan kentin koruma kurulları, yapılan çalışmaları kuşkulu gözlerle izliyor. Bu kurullar, ‘İskoç Parlamentosu’ gibi modern mimarlığın bazı parlak tekil örneklerini onaylarken, kentin karakterine hiçbir şey katmayan, birbirinin aynı cam ofis bloklarını ve kentin kuzey kısmındaki dokuyu ve yoğunluğu görmezden gelen yüksek yoğunluklu modern yerleşimlerin gelişmesini durduramıyor. Kentin planlama komisyonu, elinde yeterli güç ve kaynak bulunmaması nedeniyle bu planların biçimlenişine sadece yorum yaparak ya da küçük plan tadilatlarına giderek katılabiliyor. Kent, geliştirilecek alanlar için stratejiler ve kılavuzlar üretirken, tasarımları kontrol edemiyor.
Cowgate'deki yeni yerleşimler
Bazılarına göre gerçekleşen yavaş değişim, bugüne dek rastgele büyüyen kentin organik olarak büyümesinin bir kanıtı. Bütün bu düzensiz büyümeye rağmen kentteki binaların enerji ve çeşitliliği yansıttığını söylemek mümkün. Ancak karakterini mimarisinden alan bir kent için, merkezi bir bakış açısının olmayışı ve plancılara oyunun lideri olma gücünü sağlayacak bir otorite boşluğu büyük eksiklik. İskoç Parlamento Binası’nı saran şiddetli tartışmalar, henüz mimarinin kentteki rolü ve etkisi üzerine daha geniş tartışmalara yolaçmış değil. Edinburgh’lular bu tartışmada birer katılımcı olmak yerine seyirci rolüne uygun görüldüler.
İyi bir tasarımın, aydınlıkçı bir mimarın yanısıra heyecanlı bir kullanıcıya da ihtiyaç duymasından dolayı, mimarlarla kullanıcılar arasındaki anlaşmazlık her iki kesimin de eziyet çekmesine neden olacaktır. 18. yüzyılda ‘Yeni Şehir’ inşa edilirken Edinburgh’un kahvelerinde, yeni kentin nitelikleriyle ilgili canlı sohbetler gerçekleşiyordu. Bu tartışma ortamının; kenti yaratan orijinal düşünce kadar önemli olan bugünkü değişimle ilgili olarak da yeniden yakalanması, kuzeyin Atina’sı olarak bilinen Edinburgh için hayatî önem taşıyor.