Kent Kültüründe Turizm



Tarih 7 Kasım 2010... Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Antalya’nın turizm beldelerinden Belek’i ziyaretinde diyor ki: “İlköğretimden itibaren kent kültürü ve turizm dersleri koymalıyız.”

Üç hafta sonra Mimarlar Odası Antalya Şubesi’nin düzenlediği ve hazırlıkları bir yıldır süren “3. Turizm ve Mimarlık Sempozyumu”nda da yılın teması “Kent Kültüründe Turizm ve Mimarlık”tı... Egemen turizm anlayışının kent kültürüyle çeliştiği vurgulanan sempozyumun gerekçesinde özetle deniyordu ki: “Özenli yapılaşmış kimlikli kent, turizmi de çekici kılar. Çevreyi ve yaşam değerlerini tahrip eden bencil turizm yapılaşması ise kent kültürünü olumsuz etkiliyor.”

Sayın Bakanın Belek’teki “dileği” ile 25-27 Kasım’daki sempozyumun “bilimsel saptama”larını buluşturabilecek katılımcı ve demokratik bir ortam bulunabilseydi, “ortak” sonuç şu olmayacak mıydı? “Yürürlükteki politika bencil kazanç hedefleriyle kültürel tahribata da neden oluyor. Bu nedenle toplumsal ve kentsel değerleri kucaklayan, çevreci bir turizm kültürünü eğitimden siyasete geliştirmek gerekiyor.”

Hizmetli değil ev sahibi

Peki, bu nasıl olacak? Turistleri “paket”leyerek getirip otel ve tatil köylerine sokan, alışverişlerini bile seçilmiş AVM’lerde yaptırarak yine paketlenmiş halde memleketlerine gönderen “turizm sömürgeciliği”nden nasıl vazgeçilebilecek?

Sempozyumdaki “akademik yanıt”larla birlikte özellikle “belediye başkanları”nın serzenişleri şunu kanıtlıyordu: “Çözüm, halkın onurunu ve çıkarlarını koruyan, hizmetkâr değil ev sahibi kılınan politikalardadır.” Yani, insanlarımızın tüm olgunlukları ve kimlikli duruşlarıyla “ev sahibi” olacakları, turistleri kardeşlik duygularıyla “ağırlayacaklar”ı bir turizm...

Bunun için de turistlerin AVM’ler yerine geleneksel çarşı ve pazarlarla buluşturulmaları; aile pansiyonculuğunun geliştirilmesi için gerekli özendirme ve destekler; devasa konaklama tesisleri yerine çevreyle ve kentsel dokuyla uyumlu ölçeklerde otel ve pansiyonlar; böylece turizm gelirlerinin de yöre halkına doğrudan yansımasıyla yerel ekonomiye katkısının toplumsal kalkınmaya dönüşmesini sağlamak...

Belediye başkanları

Böylesi bir turizm anlayışıyla kentlerinin kimlikli gelişebileceğini, hemşerilerinin birer turizm gönüllüsü olabileceğini; kent kültürü ile turizm arasında uyumlu etkileşimlerin sağlanabileceğini ve turistlerle yerel halk arasında dostluğun “sürdürülebilir”liğinin sağlanabileceğini belirten Kaş Belediye Başkanı Abdullah Gültekin’e, Alanya Belediye Başkanı Hasan Sipahi’ye, Side Belediye Başkanı Abdulkadir Uçar’a, Ürgüp’ün geçmiş dönem belediye başkanlarından Bekir Ödemiş’e, Beypazarı’nda kimlikli turizmi başlatan Mansur Yavaş’a ve Türkiye’ye ilk “yavaş şehir”i kazandırma heyecanını yaşayan Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’e soruyorum:

“Sizler, farklı partilerden yerel yöneticiler olmanıza rağmen turizmin yerel halkla ve yöresel kültürle bütünleşmesi özleminde birleşiyorsunuz; merkezi yönetim, bu ortak düşüncelerinizi önemsiyor mu?”

Yanıtları sadece gülümsemeleri oluyor. Artık görevde olmayan Bekir Ödemiş ise manalı gülümsemeyi şöyle tercüme ediyor: “Bu istekler, turizm sömürgeciliğinin beklentileriyle çelişiyor; çünkü ulusal ve yerel çıkarlara dayanıyor. İktidarların umursamazlığı da işte bundandır…”

Nitekim tematik sunumlarını Dr. Roberto Panciera’nın, Prof. Dr. Myriam J. Verbeke’nin ve Mimar Ersen Gürsel’in yaptığı sempozyumun 1. oturumunda konuşan Prof. Dr. Ruşen Keleş, Prof. Dr. Cevat Geray, Prof. Dr. Erol Manisalı ve Prof. Dr. Şükrü Yarcan’ın genel değerlendirmeleri de benzer içerikteydi.

Başkanlıklarını Mimar Aysel Çetinsoy’un, Öğr. Gör. İkbal Erbaş’ın, Doç. Dr. İclal Dinçer’in ve Doç. Dr. Tülin Görgülü’nün yaptıkları oturumlarda ise akademik sunumlar gerçekleştirilirken Prof. Dr. Zekai Görgülü’nün yönettiği forumda turizm politikamızda “küresel” güçlerin istemleri yerine “yöresel” duyarlılıkların gözetilmesinin “kültürel değeri” anımsatıldı.

Sonuç bildirgesi

Sempozyum Bilim Kurulu’nun hazırladığı ve Mimarlar Odası Antalya Şubesi Başkanı Osman Aydın tarafından ilan edilen “sonuç bildirgesi”nde özetle şu vurgulamalar yer alıyordu:

“- Turizmin yerel ekonomiye katkısının sağlanması için, her beldede öngörülen turizm konseylerinin ivedi örgütlenmesi sağlanmalıdır.

- Doğal sitlerimizin Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma mevzuatından çıkarılarak Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlı bürok- rat ağırlıklı kurula aktarılması korumada geriye gidiştir; vazgeçilmelidir...

- 2B orman alanlarının işgalcilere satışı, yağmanın ödüllendirilmesi ve yasadışı talandan para kazanılmasıdır; devlet adına kabul edilemez.

- Çevreye özensiz turizmle kimliğini yitiren yerleşmelerimizden ders alınmalıdır. Kentlerde turizmin gelişmesi, yaşam kalitesinin ve kent kültürünün gelişmesine bağlıdır.

- Halkın turizmle bütünleşerek gelirlerinden pay aldığı, hizmetli değil, ev sahibi olduğu bir kent turizmi geliştirilmelidir.

- AVM’lerin kent dışına çıkartılması yasasının bir an önce yürürlüğe girmesi; geleneksel çarşıların, pazarların geliştirilmesi, çoğaltılması kimlikli kent yaşamı ve kentsel turizm açısından zorunluluktur.”

Bakalım sempozyumdaki değerlendirmeler ve sonuçlar, başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere tüm yetkili ve ilgililerin “sorumluluk gündemleri”ni etkileyebilecek mi?