Özgürlük Kulesi'nin Mimarı Libeskind, Dikkatleri Kent-Bellek-Mimari İlişkisine Çekti.




Arkimeet toplantıları kapsamında Siemens Ev Aletleri’nin davetlisi olarak Türkiye’ye gelen, Berlin Yahudi Müzesi ve 11 Eylül’de yıkılan Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin bulunduğu alanda geliştirilen “Ground Zero”(sıfır noktası) gibi yankı uyandıran projelere imza atan Amerikalı Mimar Daniel Libeskind, İstanbul’daki konferansı öncesinde basınla buluştu. İkinci kez geldiği İstanbul’da yoğun bir ilgiyle karşılaşan Libeskind’e sorulan soruların çoğunluğu ‘Ground Zero’ projesi ve İstanbul’la ilgili izlenimleri hakkındaydı.

Özellikle son dönemlerde gündemde olan Dubai kuleleri projesi çevresinde gelişen tartışmalarla ilgili görüşü sorulan Libeskind, bu tür büyük projelerde değerlendirme kriterlerinin sadece yapının büyüklüğü ya da formundan ibaret olmadığını ve tarih ve geleceğin mimari bünyesinde nasıl bütünleştirildiğinin önem kazandığını belirtti. Bu kapsamda “Ground Zero” projesinin bunu ne ölçüde başardığıyla ilgili soruyu Libeskind şöyle cevapladı:

“11 Eylül saldırıları dünyayı değiştirdi. ‘Ground Zero’ projesi modern dünyanın ne olduğu konusunda pekçok duygunun odak noktasını oluşturuyor. ‘Ground Zero’ sadece birkaç binadan oluşan bir proje değil. Bu proje, demokratik toplumların tarihsel trajedileri geride bırakarak iyimserlikle geleceğe doğru ilerlemesini sembolize ediyor. Proje sadece bir iş merkezini yeniden planlamanın ötesinde kentin ve tarihin anlamını sorgularken bu anlamın projeyi oluşturan bileşenlere (anıt, kule, ulaşım terminali, kamusal alanlar) nasıl entegre edildiğiyle de ilgili. 2009’ a kadar sürecek bir gelişim sürecini kapsayan proje, güçlü bir politik elden çıkmayan, farklı ilgideki insanlara ilham vermeyi hedefliyor.”

Aslında tüm projelerinin yerel tarih ve bağlamla ilişki içinde olduğunu belirten Libeskind, tarihi seçemeyeceğimizi ancak tarihle gelecek arasındaki bağı mimariyle kurabileceğimizi belirtti. ‘Özgürlük Kulesi’nin kamuya açık bir bina olarak demokratik değerleri vurgulayacağını belirten Libeskind, alanın transformasyonu konusundaki yetkinin özel teşebbüse mi yerel yönetime mi ait olması gerektiği konusundaki tartışmaların sürdüğünü ve yarışma projesinde bölge için önerdiği işlevlerden biri olan konutun da bu bölgeye entegre edilmesinin olası olduğunu söyledi. Günümüzde mimarinin belirleyici süreçlerine insanların katılımının yaygınlaştığını belirten ünlü mimar, bunun “tabula rasa” üzerine dikte edilmiş kararlardan çok daha doğru bir yaklaşım olduğunu ifade etti.

Yarışmayı kazanan ‘Özgürlük Kulesi’ önerisi üzerinde yapması istenen değişikliklerle ilgili ne düşündüğünü sorduğumuz Daniel Libeskind, mimarinin dinamik bir süreç olduğunu, önemli olanın bir resmi üretmekten çok onu hayata geçirebilmek olduğunu söyledi. ABD’nin en önemli üçüncü iş bölgesi olan “Ground Zero” arazisinin nasıl geliştirileceğinin, estetik görünümleri olan binaların biraraya toplanmasından daha önemli olduğunu vurgulayan Libeskind, bir anlamda yarışmayı kazanan önerisiyle ilgili özeleştiride bulundu.

Daniel Libeskind’i diğer mimarlardan ayıran önemli bir fark da mimarlık kariyeri öncesi almış olduğu müzik eğitimi. Mimarlık tutkusu nedeniyle müzik kariyerini bırakan Libeskind’in aldığı eğitimin izlerini yapılarında görmek mümkün. Müziğin mimari kimliğine etkisini sorduğumuz Libeskind, müziğin de bir proje olarak notalarla, titiz ve matematiksel bir biçimde inşa edildiğini ve müziğin ruhsal etkisinin mimariyle örtüştüğünü söyledi. Müzik parçalarını üreten ve orkestra üyelerince icra edilebilir şekle getiren bir bestecinin yaptığı gibi mimarın da başkalarınca uygulanacak bir kurguyu oluşturduğunu söyleyen Libeskind, müziğin mimariye en yakın bağlantı olduğunu söyledi. Libeskind, mimarinin de müziğin de onları oluşturan bileşenlerden bağımsız olarak bütünsel bir şekilde algılandığını bu nedenle de birbiriyle bağlantılı iki alan olduğunu belirtti.

Libeskind, toplantı sonunda İstanbul’un mimari kimliğiyle ilgili görüşlerini de açıkladı. İstanbul’un katmanlaşmış tarihi, geçmişten geleceğe süregelen dinamizmiyle çok heyecan verici bir şehir olduğunu ve sadece gözler ve ayaklara değil, kalplere ve ruhlara da hitap ettiğini söyleyen Libeskind, İstanbul’da bir proje gerçekleştirmekten mutluluk duyacağını belirtti.

Daniel Libeskind’in mimariye bakışını anlattığı konferans Harbiye Askeri Müze Konferans Salonu’nda gerçekleşti.