Daha dün öğlen saatlerinde Florya'da tam da Galatasaray tesislerinin önünden geçiyordum otomobilimle, benim gidiş yönümde sağ tarafa otomobiller park etmiş ve yolu daraltmıştı. O araçlar yüzünden yol gidiş-geliş olarak kullanılamıyordu.
Bu basit bir planlama hatası. Yolun genişliği 1 metre daha fazla olsa, hem araçlar oraya tek sıra olarak park edebilecek hem de bu mahalle içi yol (aslında Florya semtinin anayollarından biri) gidiş-geliş istikametinde kullanılabilecekti.
Florya'nın o bölgeleri görece yeni bölgeler. Yani, ben çocukken oralar tamamen tarlaydı. 80'li yıllarda burası imara ve yerleşime açıldı. Yakındaki havaalanı yüzünden yüksek kat izni verilmiyordu. İki-üç katlı binaların lüks binalar olacağı ve burada ciddi bir otopark ihtiyacı doğacağı belliydi. Ama ne otopark alanları bırakıldı ne de yollar yeterince geniş yapıldı. Bugün orada bile sıkıntı var.
İstanbul'un temel sıkıntısı bu şehrin planlanmaması. Hayır hayır, imkân olmadığı, para olmadığı, yeterli bilgi birikimi olmadığı için planlanmıyor değil bu şehir. Bana soracak olursanız, bu şehir bilinçli bir seçim sonucunda planlanmıyor.
Bunu yazıyorum diye Bağcılar Belediye Başkanı yine kızacak belki ama, tam penceremden gördüğüm devasa bir tekstil fabrikası inşaatı var. Gayet güzel de bir bina, belli mimari kaygılar gözetilerek yapılıyor. Bilmiyorum kaç bin metrekarelik bir inşaat bu ama bakıyorum, etrafta ne bu binayı taşıyacak yol var ne de otopark alanı. İşte planlamamak tam da bu.
Bağcılar'da yüzbinlerce insan yaşıyor ve onlar daracık yollara mahkûmlar. Koca Bağcılar'ın bir ana caddesi bile yok sayılır. Ve bu denli kalabalık bir ilçenin şehre entegre olabilmesi için tek toplu ulaşım minibüs veya otobüsle. Ondan sonra tabii Kuyumcukent'ten Yenibosna'ya tünel düşünür belediye. Zamanında üstü planlanmadığı için bugün yol geçirecek bir tek altı kaldı ilçenin.
Çoğu insan Büyükdere Caddesi'ne yapılacak olan Dubai Kuleleri'ni büyüklüğü nedeniyle eleştirdi. Evet bu binalar çok büyük olacak, ama bu cadde üzerindeki en büyük binalar onlar olmayacak. Biz adı Dubai diye onları tartışıyoruz ama mesela Metro City'yi, mesela Kanyon'u hiç tartışmadık. Bu binalar kulelerden daha büyük.
Yol elbette taşımıyor ve taşımayacak. Bırakın yolu, su ve elektrik şebekeleri de taşımıyor ve taşımayacak.
Aynı durum Maslak için de geçerli. Şu an orada sayısız iş merkezi inşaatı yapılıyor, hepsi de çok katlı. Ama bu işmerkezleri eski Ayazağa Köyü yoluna (evet evet köy yoluna) bağımlılar. O yolun nasıl bir cehenneme dönüştüğünü bilenler biliyor.
Şimdi bu tüneller konusu gündemde. Yanlış anlaşılmasın, ben bu tünellere kategorik olarak karşı değilim. Şehrin pek çok yerinde trafiğin yeraltına indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu baypas tünelleri de yararlı olabilir.
Benim derdim, İstanbul'un kıt ve kısıtlı kaynaklarının kullanılmasında göz önüne alınacak önceliklerle.
Bence metro ve toplu taşıma, o karayolları tünellerine göre daha öncelikli. Belediyenin sahiden 2 milyar doları varsa, bence bu parayı metroya yatırmalı. 4 milyar doları varsa, yine paranın tamamı metroya gitmeli. Ama 10 milyar doları varsa, o zaman tüneller de yapılabilinir.
Tabii bir de yapmanın yöntemi bu değil ve olmamalı. Bu projeler nelerdir, kim tarafından hazırlanmıştır, bilimsellikleri ne kadardır, daha fazla şeffaflığa ihtiyacımız var.